Halil Şahin

Halil Şahin

SİLAHLI ÇATIŞMANIN EŞİĞİNDE

  Çeyrek yüzyıldır, özellikle, komşu ülkede ortaya çıkan olaylardan ürkerek, yıllarca “Türkiye, İran gibi olmaz!” demiştiniz. Bu söylemi geliştirenler; esasen sizi, hem İran benzeri bir devrime hazırlıyor, hem de ürkmemenizi sağlıyorlardı. Onlar, Lozan da yedikleri şamarın intikam ateşiyle yanıyor ve sizi de o ateşin cehennemine götürmeğe çabalıyorlardı, fark etmediniz, değil mi? Bir devrimin üç aşaması var: Hazırlık, yani kamuoyu yaratma dönemi; Darbeler ve ihtilal, kansız veya kanlı geçen kalkışmalarla eskiyi yıkma dönemi; yeniden yapılandırma, yani yeni kurumlarını oluşturma dönemi. 1936’dan bu güne, tarikatların yaygınlaştırılması ve bunların ekonomik bir güç oluşturmaları, okullaşma, sağlık kurumlar vb örgütlenmelere ulaşma, sivil toplum örgütlenmelerine koşut siyasi bir grup olarak ortaya çıkarak talepler ortaya koyma gibisinden olan çabalar ön görülen devrimin hazırlık evresindendir. Burada durularak, bir gerçek vurgulanmalıdır. Sosyal oluşlar girifttir. Evrelerin başlangıç ve sona erişleri iç içedir. Birinci evre net olarak sona ermeden diğeri kısmen başlar. Dolayısıyla hazırlık evresi, elde edilen kitlenin ayrışması, kalkınmaya yönlendirilmesi ve olası silahlı çatışma için örgütlendirilip donatılması da hazırlık evresine girmektedir. İşte bu son noktalarda kısmi olarak darbeler başlar. Örneğin; aileden başlanarak toplumsal yaşama, dini ve siyasi kurumlara, derken, yargı erkine ve sırasıyla karşı duruş gösterebilecek her kuruma, saldırılar düzenlenerek, küçük ama yapıyı bozan darbeler gerçekleştirilmeğe başlar. Bu süreç kesimlere fark ettirilmeden sürdürülürken, kendilerini güçlü ve ortamı uygun gördükleri anda bir ufacık kıvılcımla ikinci aşama başlatılır. Son zamanlarda ülkemizde, sürekli yetkileri ve nicelliği arttırılan polisin, ağır silah edinebilmesinin önündeki yasal engeller de kaldırıldı. TBMM’deki konu hakkındaki görüşmelerde, muhalefet iktidarı “kendi ordusunu kurmak” ile suçladı. Genelkurmay’ın komisyonlara sunduğu bilgi notunda, “Bu düzenleme ile MİT ve genel kolluk kuvvetlerinin askeri nitelikte silah ithal edebilmeleri olanaklı hale getirilmiştir. Tasarının bu haliyle yasalaşması halinde, askeri silah ve malzemelerin ithali tek elden takip edilemeyecek, kontrolsüz kalacaktır” denildi. Ordunun personel sayısı düşürülürken, sadece 2009 yılı içerisinde 15 bin polis alımı yapıldı. Yine 2009 Nisan ayında Jandarma’nın denetim sahalarının önemli bir kısmı polise devredilirken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulları polise ‘zimmetleme’ uygulaması tartışıldı. Anayasa ile çeliştiği iddia edilen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu kapsamında polisin durdurma, güç kullanma ve öldürme yetkilerinin halkın güvenliğini ve yaşamını tehdit edecek bir şekilde yeniden düzenlenmişti. Bu gelişmelerin sonucu olarak da 2009 yılı boyunca polis kurşunuyla öldürülenlerin sayısında artış meydana geldi... Ülkeyi yönetenlerle işbirlikçilerinde; laikliğin savunucusu Türk Silahlı Kuvvetleriyle yıldızlarının barışmadığı, paranoya derecesine varacak şekilde, sürekli darbe şüphesi ve beklentisi içinde bir güven bunalımının var olduğu, yaşanan olaylarla gün yüzüne çıkarıldı. AKP Genel Başkanı ve partinin diğer üst düzey yöneticilerinin İrtica ile Mücadele Eylem Planı” isimli belgenin gerçek olduğuna ilişkin karşı görüşlerini gazete ve televizyon haberlerinden duydunuz. Daha sonrasında da ortaya atılan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik düzmece suikast girişimi iddialarını biliyorsunuz. Son zamanlarda da güçlenen tüm tarikatlar tehlike sinyalleri veriyor. İşte bunlar, silahlı çatışmanın eşiğinde olan dinci tarikatların atacağı yeni adımlarının işareti olabilir. Masum görüntülere, zahiri söylemlere bakmayın. Böylesi gelişmeler, her zaman yeni bir devirmenin hazırlıkları olmuşlardır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve laik bir hukuk devleti olup, Türk Silahlı Kuvvetleri de, ülkemizin savunulmasına yönelik görevini, caydırıcı olarak ve gerektiğinde de bilfiil yerine getirmektedir. İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğün dayalı demokratik ve laik bir cumhuriyet olan ülkemizde, Türk Silahlı Kuvvetlerine paralel, ağır silahlarla donatılmış alternatif bir ordu yaratılmak istenilmesi, milletin vicdanında hep yadırgandı. Çünkü Alaca Karanlık Parti iktidarının bu girişimi, toplumda, din temeline dayalı totaliter bir devlet olan İran’daki Devrim Muhafızlarını çağrıştırıyordu. Nitekim öylesine saklı olan gerçek niyetlerden biri, 15 Temmuz 2016’da gün yüzüne çıktı. Böylesi düşünceler, bu gibi olaylar gelecekte de devam edecektir. Bu nedenle Türk ulusu her dem uyanık ve hazırlıklı olmak durumundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi