Halil Şahin

Halil Şahin

SEYREDİYORUZ

Biz yeni bir parti kurduk, kuracağız, siz de gelin bu yeni partinin bir parçası olun demiyoruz. Gelin hep birlikte, ulusal amaçlarımızı gerçekleştirecek, halkın gerçek devrimci partisinde güç birliğini kuralım diyoruz. Ama kime söylüyorsun… Ülkede son elli yılda ortaya çıkan yeni parti düşüncesi iyi niyetli fakat son derece amatör öğeler içeriyor. O ana değin örgütlü bir parti hareketi içinde olmamış, parti yöneticiliği yapmamış, parti kuruculuğunda bulunmamış, partiden ihraç edilmemiş, partili olarak yargılanmamış binlerce insanın beklentilerine yanıt vermek kolay değil.

Mevcut partilerdeki ‘yeni parti’ gereksinimini ortaya çıkaran hastalıklara da doğru teşhislerde bu nedenle bulunulamıyor. Mahcup eleştiriler yapılıyor. Oysa tüm nedenler açıklıkla ortada değil mi?

Bakınız, bu nedenlerin birincisi; ‘lider’ hastalığıdır. Bulunduğumuz evrede, bir ülke ve ulus olmanın ağır bir tehdit olduğu süreçteki Türkiye’nin; görüşleri ve önerileriyle güncel, yaşayan, yol gösteren, emredici olan, yöneten bir lideri vardır: Gazi Mustafa Kemal Atatürk. O’ndan sonraki liderlerde; O’nun yerinde kendini görmek ya da O’ndan sonraki ikinci adamın kendi olduğunu sanmak hastalığı görülmektedir. Parti kurucu ve liderleri bu hastalıktan muzdariptir. Bu hastalık doğru saptanamadığı için, mevcut siyasal parti yasasının da verdiği güçle, tüm iyi niyetlere rağmen kendisini O’nla özdeşleştiren ya da yarıştıran lider bolluğu yaşanıyor.

En kötüsü; örneğin Yandaş CHP’de gözlemlendiği gibi, mevcut yasanın verdiği güçle, kendilerini yönetici gören bir ‘kast’ oluşuyor. Parti ya da öncelik; ulustan koparak, uçta, emperyalist odakların büyük gücünü arkasına almış karşıdevrimcilere kalıyor.

Bir başka neden ise Türkiye’ de herhangi bir siyasal çözümün; halkın gözü önünde olması ve de olmaması gerekenler şeklinde tasarımlanıyor olmasıdır. ABD’deki örneklerinde görüldüğü gibi daha başlangıçta, siyasetçi ve siyaset kurumu, belirli odaklara bağlantı kuruyor. Fakat halk bundan habersiz oluyor. Siyasetçinin ve kurumunun iki ajandası oluşuyor. Biri kendinin ve kurmaylarının bildiği ve bizzat varlığının sebebi olan gizli yol haritası, diğeri ise sırası geldiğinde halka uygulayacağı ve genellikle psikolojik propaganda tekniklerinden oluşan politikaları. Sonuçta halk, zarar eden taraf oluyor. O nedenle bu siyaset, siyasetçi ve kurumu, gizli ajanda vesaire derken demokrasi sözde kalıyor. Her konuda tekelcilik yükseliyor ve halk eziliyor. Ezilmiş halk, hasta bir ülkeye neden oluyor. Molla ve cemaat ilişkisi Türkiye’ yi yok ediyor. Görüşmelerden bilgi sızmasından ve görüşler arasındaki tezatların basın tarafından kamuoyuna yansıtılmasından rahatsız oluyorlar. O nedenle de basını zapturapt altında tutuyorlar. Güven yaratabilmek için odak noktasında yeni uygulamalar yapılması ve hayata geçirilmesi isteniyor. Başarısızlığın olmaması için dikkat edilmesi hususunda taraflar uyarılıyor. Halkın haber alma kaynakları kesilerek, halkın siyasete katılımının önü kesiliyor. Türkiye’ de siyasal ve militarist teröre neden olan uygulamalar her geçen gün gelişiyor. Eş başkanlıklarıyla(Emperyalistlerin memuru olmak) övünenler dahi, % 47 oy almış partisinin kongrelerine bir polis ordusu koruması altında gidebiliyor. Sokaklar, otomobiller yanıyor, kepenkler indiriliyor, emniyet kuvvetleriyle taşlı sopalı meydan kavgaları veriliyor. Ve halk; “ABD oldukça PKK’nın eylemsizliği söz konusu olamaz”,“Askeri yöntemlerle PKK’nın önüne geçilemez”,“Kürt sorununda PKK’ sız çözüm sağlanamaz” politikalarına alıştırılıyor. Siyaset kurumu itaatsizliği uyguluyor, halk seyrediyor. Biz seyrediyoruz, halk seyrediyor; siyaset kurumu itaatsizliğini sürdürüyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi