Mehmet Ünal Taşpınar

Mehmet Ünal Taşpınar

ŞEHİT HABERİ

Bir komutan yazmış: Siz oğlu şehit olan aileye acı haberi vermeye gittiniz mi hiç? Hayır mı? Dinleyin o halde; Sabah daha mesaiye başlamadan yazılı bi emir düşer önünüze, Yukarı köyden Ahmet oğlu Mehmet şehit düşmüştür. Yarabbim dersin, dağa çıksam üç gün aç susuz kalsam da şu haberi vermesem... Ama giyersin tören üniformanı, birkaç Mehmetçikle birlikte, hastaneden gelen ambulansı alırsın arkaya, düşersin yola. Vatandaş da öğrenmiştir artık, önde bir askeri araç, arkada bir ambulans ile geliyorsa, bir eve ateşin düştüğünü.. Yaklaştığın her kasaba veya köyün buz kesildiğini hissedersin. İçinden geçip gittiğin her yer rahatlar.. Neyse varırsın köye. Askerde evladı olan her haneden inceden bir sızının yükseldiğini, “aman bizim eve doğru gelmesin” diye dua edildiğini duyar gibi olursun... Bütün köy donmuştur adeta... Herkes büyülenmiş gibi izler seni. Acaba hangi eve gidilecek diye ıstıraplı bir merak sarar ortalığı... Şehidin evine doğru yaklaşmaya başladığında, bahçedeki ihtiyarın büyülenmiş gibi sana baktığını, bacaklarının titrediğini, sonra da elindeki bastondan güç alarak zar zor ayakta durmaya çalıştığını görürsün. Ayakların geri geri gider... Pencerelerde bir hareket başlar ve kapının önüne telaşla bir anne çıkar, bir sana, bir arkanda yere bakan Mehmetçiklere, bir de ambulansa bakar. Sonra atar kendini yere. Oğlu daha toprak altına girmeden, o ana düşer toprağa... Öyle bir vurur ki yere, Zelzele oluyor sanırsın... Konu komşu yığılır, Bin feryat bin figana karışır... Dersin ki, kıyamet budur… Kimi ana önce sana doğru koşar, ellerine sarılır, son bir umutla yüzüne bakar, “Yaralı değil mi komutan?” der; Başını öne eğer, hiçbir şey diyemezsin. Dizlerinin bağı çözülür, çökersin anayla birlikte yere, o ağlar sen ağlarsın... Hemşire elinin titremesinden, gözünün yaşını silmekten sakinleştirici iğneyi yapamaz bile... Baba... Fidan gibi evlatlarını vatana feda eden o babalar... Sicim gibi gözyaşları dökülürken gözünden, acıya gark olmuş bir gururla, “Vatan sağ olsun, vatan sağ olsun şehit babasıyım ben...” dediğini duyarsın... Kimi içine akıtır gözyaşlarını, kimi de orda öylece donar kalır... Kimi günlerce konuşamaz... Kimi dua eder, kimi de beddua... Kimi kendi saçlarını yolar, kimi de saçlarımızı yolar, ne şapka kalır başınızda, ne rütbe omuzlarınızda, söker atar... Asıl büyük kıyamet bir iki gün sonra kopar. Gerçekle yüzleşme günüdür... Bu sefer cenazeyle birlikte varırsın köye, Tören mören hak getire... Köylü alır şehidini omuzlarına, yer yerinden oynar... ne protokol kalır ne düzen... Kimi “Evladımı en son haliyle hatırlamak istiyorum...” der, görmek istemez naaşını… Kimi de illede “Göreceğim...” der, İşte o zaman çok zordur... Gösteremezsin ki; Şehidin ya yüzü yoktur, ya da bacağı... Yanımızdaki bi üsteğmen ya da yüzbaşı, elinde daha önce de okuduğu, sadece isim hanesi değiştirilmiş standart metni okur... “Kanı yerde kalmayacak...” diyerek, bitirir konuşmayı... Tabuta sarılı analar, babalar, bacılar, gardaşlar duymaz bile bunu, duysa da inanmaz zaten... Sonuç olarak; Orada bir mezar, bir bayrak, bir ana, bir de baba kalır... Alıntı, Ruhları şad olsun cesur askerlerimizin ...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ünal Taşpınar Arşivi