Halil Şahin

Halil Şahin

NİÇİN HAYIR?

İnsanlarımız, boşuna söylememiş: “Hayırda, hayır vardır”, “Hayır diyelim, hayırlı olsun” diye. Bilim adamları da temas eder: kişilik sahibi insan ‘hayır’ demesini bilmeli. Hayırlı işlere yakın olan ülke insanı; iyiden iyiye, Anayasa Değişikliği Halk Oylaması konusunda ilgili hale gelmiş idi. ‘Evet’ diyebilmenin gerekçelerini, doğal olarak iktidardakilerin başı ve iktidar olmanın nimetlerinden yararlanabilen işbirlikçiler üstlenirken; o nimetlerden yararlanamayan mağdur halka da ‘Hayır!’ demek düşüyordu elbet. “İnsan beşer, her zaman şaşar” demişler. Toplum vicdanı, çok kısa önce çekilen acıları bile çabuk unutuyor. Unutup, yanılıp, şaşıranlar için kısaca bir anımsatma yapmakta yarar görüyorum. Örneğin; Öncelkle 12 Eylül Anayasası’nın öz çocuğu olarak, sivillik postunda otoriterliği amaçladığı için; Çoğulcu demokrasiyi değil, çoğunluk diktatörlüğünü yansıttığı için; 24 Ocak kararları kutsanarak 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılamayacağı için ‘Hayır!’ denilebilirdi. Hukukun gereklerini değil sermayenin çıkarlarını gözettiklerinden, Küresel sermayenin istediği yargı-yürütme organizasyonu amaçlandığı ve evrensel ilkeleri değil, özel çıkarları öne aldığı için; Demokratik müzakereyle değil, kapalı kapılar ardında hazırlandığı için ‘Hayır!’ diyebilirdiniz. “Statüko yıkılıyor!” haykırışlarıyla piyasanın Ortodoksluğu örgütlendiğinden, halkın gerçek değişim taleplerini boğmak için geliştirilen statükocu bir değişim programı olduğu için; Yürütmeye denetlenemeyecek bir güç verdiği, toplumu değil devleti güçlendirdiği için ‘Hayır!’ diyebilirlerdi. Kadın, çocuk ve engelli haklarına ilişkin zaten yürürlükte olan uluslararası mevzuat reform diye yutturulduğu, kişisel verilerin korunmasına ilişkin zaten yürürlükte olan uluslararası mevzuat ile yerleşmiş mahkeme içtihatları reform diye sunulduğu için de ‘Hayır!’ diyebilirdiniz. Gerekçeleriniz o denli çoktu ki! Öncelikle vergi borçlularının yurt dışına çıkma özgürlüğü gözetildiği için; Salt sendikaların aidat gelirlerini artırmaya yarayan düzenleme reform olarak sunulduğu için; Sendikaların üyeleri adına yargı mercilerine başvurmalarının anayasal dayanağı kaldırıldığı için; Kamu emekçilerinin grev hakkı mevcut düzenlemenin aksine engellendiği için; Toplu görüşme toplu sözleşme diye yutturulduğu için; Toplu görüşmede uyuşmazlık çıkması durumunda son karar merciinin kararlarına karşı yargı yolu kapatıldığı için; Grevde oluşan zararlardan sorumluluk sendikalardan alınıp işçinin sırtına yüklendiği için; Emekçilerin kendi mücadelesiyle kaldırdığı grev yasakları yeni kaldırılıyormuş gibi sunulduğu için; Emekçilerin hakları göz ardı edilip, onları denetim altında tutacak sendika bürokrasisi tavlanmaya çalışıldığı için. Üzerinden aylar ve yıllar geçtikten sonra; “Evet demeseydim keşke”, “Ellerim kırılsaydı da onlara oy vermeseydim” gibisinden sözler; gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlara bir ders olmalı. İlginç bazı gelişmeler ilk anda karmaşık gibi geldiği halde, gayet net gözüken halleriyle işte karşınızda duruyor: PKK’ye karşı koruculuğu ilk kabul eden Metinan Aşireti’nin, yaklaşık 500 kadar olan silahlarının Derik İlçesi Kaymakamı tarafından Ağustos Ayı’nda toplandığının söylentisini anımsayın. Gerekçesi bile kamuoyunda duyulmayan bu olay öncesi, DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün elçiler göndererek, aşiret reisi Şerif Temelli ile sözüm ona barış pazarlığı yaptığı iddia edilmedi mi? Aşiret Reisinin bu konuda Alay Komutanı ve Bölük Komutanı ile görüşmesinin engellendiği iddiası da vardı. Acaba, bu haberler gerçek miydi? Haberler ne derecede gerçek olsa da, durup dururken, adam ne diye “Devlet içinde bize ‘ne gerek vardı korucu oldunuz’ diyenler vardı. Şu Türkiye, vallahi bir ibreti âlem... Şu aymazlığa bir bakın: Devletin köküne dinamit koymaktan yargılanırken milletvekili seçildiğini, Hasankeyf Festivali konuşmasında kendi sözleriyle ifade eden Sebahat Tuncer bile; TBMM’de Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünü korumak için namusu üzerine yemin etmesinin üzerinden henüz bir kaç gün geçtikten sonra dahi, inciler döktürme cesaretini kendinde bulabiliyor. Demek ki; bir takım insanlar özde değil, sözde haklılarmış, değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi