Mühendislik Alanında TÜBİTAK 1001 AR-GE Projesi Hazırlama Eğitimi Programı Başladı

Mühendislik Alanında TÜBİTAK 1001 AR-GE Projesi Hazırlama Eğitimi Programı Başladı
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) ve Zafer Teknopark iş birliği ile düzenlenen Mühendislik Alanında TÜBİTAK 1001 AR-GE Projesi Hazırlama Eğitimi Programı başladı.
Afyonprestij.com - 70 farklı üniversiteden 240 katılımcıyla çevrim içi olarak gerçekleştirilen programa TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş ve AKÜ TTO Koordinatörü Prof. Dr. Tayfun Uygunoğlu ile birlikte birçok üniversiteden akademisyen katıldı.
Bilim hakikati arama girişimidir Programın açış konuşmasını yapan AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, proje hazırlama kabiliyetinin arttırılmasının TÜBİTAK ve üniversiteler için en önemli hedeflerden birisi olduğunu dile getirdi. Bu hedeflerin proje hazırlama kabiliyeti ile sınırlı olmadığını da belirten Karakaş, “Bu konuda bir farkındalık yaratma, bir bilinç oluşturma da önemlidir. Bilimin hakikati arama girişimi ve çabası olduğuna dair kısa bir tanımlaması vardır ki bu gerçekten doğru bir yaklaşımdır. Bilim, hangi alanda ve hangi branşta olursa olsun gerçeğin arayışıdır. Bununla beraber neyi aradığımız da çok önemlidir. Bu kadar önemli bir başka husus da vardır ki, o da neyi aradığımız ve nasıl aradığımızdır. Bu sorulara doğru cevaplar verebilirsek, araştırmanın yapılandırılmasında önemli bir yol katetmiş oluruz. Çünkü araştırmanın temeli problemle başlar. Gerçeği arama noktasında bir probleminiz varsa, neyi aradığınızı biliyorsunuz demektir. Ancak bu aradığınız şeyi plan, program ve yöntem ile ortaya çıkartabiliriz. Bu tür toplantılar da nasıl arayacağımıza dair kabiliyetimizin arttırılması hedeflenmektedir” dedi. Akademinin olmazsa olmazlarından birisinin araştırma olduğunu kaydeden Karakaş, “Çünkü akademi üç ayak üzerine oturmaktadır. Bunlardan birisi de araştırmadır. Araştırmanın bilinçli ve planlı olması oldukça önemlidir. Ben bu programa katılan tüm akademisyenlerin ve bilim insanlarının bu bilinçte olduğunu ve böyle bir farkındalık içerisinde olduğunu düşünüyorum. Böyle bir farkındalığın yanında bir de kabiliyetin arttırılması, yöntemin, nasıl araştırılacağının, araştırmanın nasıl yapılandırılacağının peşinden koşulması çok daha önemlidir” şeklinde konuştu. TÜBİTAK uluslararası süreçlere katkı veriyor TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal ise çıktı ve etki odaklı süreçlerde bilimsel ve teknolojik araştırma projelerinin süreçleri ile ilgili bilgiler verdi. Çıktı ve etki odaklı bir süreç yönetimini 2018 yılından beri gündemde tuttuklarını dile getiren Mandal, konuşmasında şunları kaydetti: “Şu an genel olarak biz ne yapmaya çalışıyoruz? Biz derken aslında ekosistemin bir bütününü kast ediyorum. Sadece Türkiye odağında değiliz. Çünkü Türkiye artık süreçleri kendi ulusal sisteminin ötesinde uluslararası süreçlerle de birlikte götürmeye çalışıyor. Buradaki yaklaşım tarzımıza da değinmem gerekirse; en temel araştırmadan, en uygulamalı noktaya geçen süreçte, beklentimizin noktası, doğrusal yenilik diye bahsettiğimiz süreçten, bilgiyi üreten yapıdan yani siz akademisyen araştırmacı hocalarımızdan, bunun kullanıcıya dönüşümüdür. Bu kullanıcı bir özel sektördür, bir sanayidir, bir kamudur. Buradaki bakış noktamızı, geçmiştekinden farklı olarak, mümkün olabildiğince tek taraflı bir ilişkiden daha çok çift taraflı bir ilişkiye dönüştürmeye çalışıyoruz. Çünkü çıktı ve etki oluşturmak istiyoruz. Bir araştırma kapasitesinin geliştirilmesinin ötesinde, araştırmanın değer zincirinde çıktı ve etkiye dönüşümdür. Karşılaşılan güçlüklerin, problemlerin sadece teknoloji boyutunda olmayabileceği, bu yüzden teknoloji odaklı yenilikten sistematik bir yeniliğe doğru bir dönüşüm. Bunun anlamı da birçok disiplinin birlikte çalışma gerekliliği ve zorunluluğu olmaktadır. Süreçlerimizi de bu kapsamda geliştirirken yapmak istediğimiz ve artık memnuniyetle ifade ediyorum ki, bir şeyleri önceden geçmişte takip ederken şu anda mesela Avrupa Birliği süreçlerine katkı verebilen duruma doğru dönüşümde bir katkımız var. Bu da iş birliği sürecini birlikte geliştirme sürecine doğru dönüşümdür. Yaşamış olduğumuz Covid dönemi de bunun en önemli göstergelerinin arasındaydı. İş birliği yapma noktasında her bir araştırmacının, kurumunun kendi görevi var. Kendi görevini yaptığı sürecin doğal olarak başarıya ulaşması bekleniyor. Ama böyle bir gerçek kolay değil. Dolayısıyla bakış noktamız, sürecin sonunda bir çıktı ve etki oluşmuyorsa, bireylerin kendi başına görevini yapmış olmasının yeterli olmayacağı bir yaklaşım.” Sahip olunan yaklaşımı yerine getirmek için izlenen yöntemlere ve hali hazırda yürütülen projelere de değinen Mandal, konuşmasına şöyle devam etti: “YÖK ile iletişim halindeyiz. Çünkü iki tarafta da nitelikli bilgiye ve nitelikli insan kaynağına ihtiyaç var. Nitelikli bilgi dediğimiz soyut bir kavram, bunu somuta dönüştürürken ne yapmaya çalışıyoruz? Bu birlikte geliştirme odaklı süreçte başlatmış olduğumuz, hem teknoloji geliştirme noktasında hem de teknolojiyi ürünleştirme noktasında iki büyük platform yapısı destek programı başlatıldı. Bizim 1001 projelerinin yanında daha büyük projelerin gerçekleştirilebilmesine ilişkin bir program bu. Bu yapılarda bazen yanlış algı olabiliyor. Sadece belli bir grup üniversitelere aitmiş gibi bir algı var ki  bu kesinlikle yanlış. Bu sürecin koordinasyonunda belki araştırma üniversiteleri olabilir ama sürecin paydaşı noktasında tüm üniversiteler var. Hatta araştırma üniversiteleri sürecin sadece koordinasyonunda yer alabiliyorlar. Paydaş noktasında ise tüm üniversitelerimizin yer almasını istiyoruz. Dolayısıyla programın içerisinde birçok üniversitemiz var, bu 1004 olarak ifade edilen programımız. SAYEM (Sanayi Yenilik Ağ Mekanizması) platformlarımız da yine benzer yaklaşımla bu kez bir firmanın koordinasyonunda üniversiteler ile iş birliği halinde gerçekleştirilen yapılar. Bunun dışında Sipariş AR-GE programımız var. Birlikte geliştirme noktasında, TÜBİTAK tek bir firmayı desteklemekten daha çok birden çok firmanın bir araya gelmesini istiyor. Birinin teknoloji üreten, birinin ise teknoloji kullanan noktasında olmasını istiyor. Patent Lisans Çağrısı ise özellikle üniversitelerimizde uzun yıllardır biriken patent havuzunun ticarileşmesi noktasında bir destek programıdır. Burada bir firmanın bu sürece ilgi duyması lazım. Firmanın üniversiteye ödeyeceği lisans bedelinin yüzde 75 kadarı TÜBİTAK tarafından karşılanıyor. Kalan yüzde 25’i ise firmanın, teknolojinin seviyesine bağlı olarak firma tarafından karşılanıyor. Bu programlar şu an için zaten açık durumdalar.  Bu büyük platform projelerinde statik bir yapı yok. Yani bir programın başlangıcında yer alınamadığı için bir kaygı olmasın. Yapı 4 yıl devam edeceği için birilerinin çıkıp birilerinin girme durumu söz konusu. Dinamik bir yapı. Zaten Covid-19 Türkiye Platformu aşı ve ilaç geliştirme çalışmalarını da bu platform yaklaşımı çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Diğer taraftan insan kaynağının geliştirilmesi konusunda ise sanayi doktora programını yürütüyoruz. Birlikte geliştirmeye yönelik ama insan kaynağı odaklı. 2 çağrıya çıktık şu ana kadar. Şu an bin 162 sanayi-doktora öğrencimiz var. 80 üniversitede 224 firma ile birlikte yürütülen programlar. Bu programların en büyük özelliği sadece doktora esnasında değil, doktora sonrasındaki istihdamın ilk 3 yılında da yüzde 60 kadar maaşın TÜBİTAK tarafından karşılanmasını içeren bir yapı.” Projelerin koordinasyonunu gerçekleştiriyoruz Türkiye’nin Ufuk Avrupa programına çok daha kuvvetli bir şekilde hazır olduğunu dile getiren Mandal, “2019 yılına kadar Türkiye’den, Avrupa’yı koordine eden proje sayısı 7 iken son 2 yıl içerisinde bu çabalarla 29 projeye çıktı. Bu yetmez tabi. 2006 yılından bu yana 7 olan sayı son iki yılda 29’a çıktı. Hocalarımız, araştırmacılarımız artık sadece ortak değil, projelerin koordinasyonunu da gerçekleştiriyorlar ya da büyük çaplı firmaların ve üniversitelerin koordinasyonunu yürütebiliyorlar” ifadelerini kullandı. TÜBİTAK 1001 odaklı projelerin süreçlerine değinen Mandal, şunları kaydetti: “Başlangıçta özgün değer diye başlıyoruz. Sonra projenin yaygın etkisi, yöntem, projenin yönetimi konularında bir süreç geliştirmemiz var. Ama burada öncelikle şunu söylemeye çalışıyoruz; yaklaşım tarzımız etki oluşturmak olduğu için burada yaygın etki boyutunu biz özgün değerle ilişkilendirmenizi bekliyoruz. Çok özgün bir projeyi iyi bir şekilde yaygın etki süreci ile ilişkilendirilemezse hatta tam tersi iyi bir yaygın etki hedefinde özgün değerle ilişkilendirilemezse o projenin değerlendirme sürecinde başarısı sınırlı kalabilir. O yüzden bu yaygın etki noktası da illaki ekonomik etki boyutunda değerlendirilmesin; tabii ki ekonomik boyut bir boyut ama ekonomik, toplumsal ve ulusal güvenlik boyutundaki tüm aşamalar bizim etki boyutunu oluşturan yaklaşımlarımızdır.” Destek alan proje çıktıya dönüşmüyorsa yeni proje desteklenmez 2020 yılında ek puan kriterleri diye bir kavram getirdiklerini açıklayan Mandal, “Birincisi; proje bizden daha önce destek almışsa ve o almış olduğu destekten bir çıktıya dönüştüremiyorsa yeni bir projenin desteklenmesi neredeyse mümkün değil. Orada da belli eşit bir puanımız var. Bizim o eşit puanı geçmiş olsa dahi proje eksi puandan dolayı aşağı düşüyor. Dolayısıyla bizlerden sürekli proje alıp yeterince çıktı performansı oluşturulamıyorsa bizden yeni bir proje daha alması neredeyse imkânsız hale geliyor. İkincisi; çağrılı bir ilişki kurulmasını istiyoruz. Sadece ulusal programlar değil, uluslararası programlarla da Ufuk Avrupa’ya başvurulmasını önemsiyoruz” şeklinde konuştu. Proje öneri sisteminde yenilik getirdiklerini ifade eden Mandal, proje önerisinde yapılan değişiklikleri açıklayarak şunları söyledi: “Geçen sene başlatmış olduğumuz önemli bir yenilik ise geçmişte birçok belgeyi sizin projenizin öneri aşamasında sisteme yüklenmesini bekliyorduk. Ortaklık varsa fikri mülkiyet sahipliği, sağlık, veteriner ya da sosyal bilimlerle alakalı bir projede etik kurulu onay belgesi, birtakım kurumlardan izin alınması ve destek mektupları istiyorduk. Şu an biz sizlerin beyanına inanıyoruz. Bunlar varsa tabii ki sistemin içine dâhil edilmesini isteriz ama bu bir zorunluluk değil. Proje kabul edildikten sonra bunların sağlanmasını elbette istiyoruz. Proje öneri aşamasında geçmişte bunların sunulmaması projenin elenmesine neden oluyordu. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil. Beyanınızı lütfen kuvvetli hale getirin. Yani etik kurulu belgesinin alınmasına dair farkındalığınızın olduğunu ve bununla ilgili süreci nasıl yöneteceğinizi söyleyin.” Program, Zoom platforma üzerinden 08-09-10 Şubat 2021 tarihleri arasında çevrim içi olarak devam edecek.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.