Bilal Erdoğan A Haber'e konuştu

Bilal Erdoğan A Haber'e konuştu

Türkiye A Haber ekranlarında hep gündemde olan ancak hiç konuşmayan o ismi yakından tanıdı. TÜRGEV Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan. O, Türk siyaseti ile büyüdü. Türkiye’yi daima ileri götürmeyi kendine hedef almış olan bir Cumhurbaşkanı’nın oğluydu aynı zamanda. Karalama kampanyalarında Erdoğan’ın ailesi hedef alındığında en çok yıpranan isimlerden biri. İşte A Haber canlı yayınında konuşan Bilal Erdoğan samimi itiraflarda da bulundu. Çocukluğundan, babasını cezaevine uğurlamanın verdiği acıya kadar her şeyi anlattı. Erdoğan, , İtalya’ya kaçtı iftirasından, TÜRGEV üzerinden yapılan algı operasyonlarına kadar, birçok konuya açıklık getirdi.

VATANIMDAYIM, BENİM BAŞKA VATANIM YOK

Şu anda İstanbul’dayız, ben bayram da da buradaydım. Bir iki gün önce yine geldim. Hologramla beni buraya ışınlamadılar, herhalde bu yeterli cevap. Ben vatanımdayım, benim başka vatanım yok. Kaçmış falan değilim. Yeterli cevap bu sanıyorum.

İZZETİ NEFSİME DOKUNDU

Bu ‘kaçtı’ lafı benim için bardağı taşıran son damla oldu. Bu kadar vatan aşkı olan bir insanın oğlu olarak benim veya kardeşlerimin, ben 12-13 sene yurt dışında yaşamış bir insanım , niye şimdi kaçım benim başka ülkem yok, başka vatanım yok. Benim tek vatanım burası. Ben bu ülkeye hizmet etme aşkı ile yaşıyorum, onun için eğitim alıyorum, onun için donanımımı yükseltmeye çalışıyorum. Ama alçakça ‘kaçtı ‘ diyince bu benim izzeti nefsime çok dokundu. Benim eğitimimin yurt dışına gitmemin sebebi ülkemi nasıl daha ileri taşırım, buna nasıl hizmet ederim, benim burada rolüm ne olabiliri bulmak. Bu donanımı kazanıp gelmek. Amerika’da kalmayı hiç düşünmedim, ben her zaman burada ne donanımımı alacaksam , ne tecrübe kazanacaksam , neler öğreneceksem, hangi insanlarla tanışmam gerekiyorsa bunları sağlayıp muhakkak ülkeme döneceğim diye düşündüm. Bazı gazeteler var kampanya gibi mesela her gün, bizimle ilgili, ailemle ilgili, çalıştığım vakıf ile ilgili, hizmetlerimiz, çalışmalarımızla ilgili yalan dolan iftira , dayanağı olmayan,mesnedi olmayan şeyler… Dışarıdan birisi olsam bunları ben okusam diyorum acaba Bilal Erdoğan hakkında ne düşünürüm. Bir yandan hak vermiyorum o insanlara o kanaati oluşturmaları için ama bir yandan da o empatiyi kurabiliyorum belki de. Sonuçta o mücadele, o taarruz, benimle ilgili değil ki, o taarruzun siyasi gayeleri, emelleri var. Ben normalde işinde gücünde, vakıf çalışmasında olan bir insanım. Türkiye’de bundan öncede siyasetçilerin aileleri ile ilgili bazı şeyler olmuştu medya üzerinden özellikle, ama siyasetçiler bu alanlara girerek kendi siyasi gayelerine malzeme yapmamışlardı böylesine.

HEDEF VAKIF DEĞİL DEVLETİ YIPRATMAK

Orda yine hedef TÜRGEV değil. Nasıl ki şahsıma yapılan taarruzlarda hedef ben değilim, TÜRGEV’e yapılan saldırılarda da hedef TÜRGEV değil. TÜRGEV üzerinden ben, ailem ve Sayın Cumhurbaşkanımız tabii ki. Nasıl ki beni mağdur ediyorsa, sonra TÜRGEV’i mağdur ediyor. TÜRGEV’de eğitim öğrenim gören,konaklayan kızlarımızı da aslında bu mağduriyetin içine katmış oluyor. Ben 2011 yılından beri TÜRGEV yönetimindeyim, biz düzenli aralıklarla mal beyanımızı yapan insanlarız yönetimde olduğumuz için. Bize iftira atan insanlar bu işlerin hukuki, belli kanuni yaptırımlara tabi olduğunu, belli izlenmelerden, denetimlerden geçtiğini bilmiyorlar mı sanıyorsunuz.

ALÇAKÇA DÜZENLENMİŞ BİR KUMPASTI

17-25 Aralık darbe girişimi. O günden bugüne çıkan bilgiler, olan bitenler aslında bunun ne kadar hunharca planlanmış bir darbe girişimi olduğunu, ne kadar alçakça düzenlenmiş bir kumpas olduğunu ortaya koydu. O alçakça yapılanmaların içerisinde bu halkayı tamamladıkları için maalesef bizi yıllarca ve yüz binlerce insanı aynı şekilde dinlemişler, takip etmişler, üzerine yaftalar yapıştırmışlar, şantaj yapmışlar kasetler hazırlamışlar. Türkiye’nin son siyasi dönemine bakın kasetlerin etkisine, biz de bunun son halkası olmuş olduk. Ama hamd olsun bu darbe Türkiye’yi yıkmadı. Ama biz bu acıları, bu zorlukları, bu iftiralara maruz kalmak zorunda kaldık.
BABAMLA VEDALAŞAMADIM
Babamı cezaevine uğurladığımız gün, babamın çok sevdiği bir dostunu da ahirete uğurlamıştık. Fatih Camii’nde cenaze namazını kıldıktan sonra Pınarhisar'a doğru yola çıkmıştık. Fatih'in sokaklarının o kadar kalabalık olduğunu hiç görmemiştim. O otobüs, insan deryasında ilerlemeye çalışırken otobüsün üst katından herkesle selamlaşarak gittik. Cezaevi kapısına gelindi babam orada toplananlara son sözlerini söyledi. Ben son olarak vedalaşamadan kalabalığın içine karışıp gitti. Kalabalıktan bir oraya bir buraya savruldum. Babamla vedalaşamadan onu cezaevine uğurladım. Ben ‘vedalaşamadım’ diyerek orada çok duygusal bir şekilde kendimi kalabalığa kaptırdım. Bir o tarafa savruldum, bir bu tarafa savruldum ve vedalaşamadan babamı cezaevine uğurlamıştım, onu hatırlıyorum. Siyasetin yoğunluğunu ben kendimi bildim bileli babamın hayatında hissetmişimdir. Bizim evde beraber kahvaltı etmişliğimiz, akşam beraber yemek yemişliğimiz, Ramazanlarda iftar etmişliğimiz bile yok gibidir. Ara sıra Maçka’daki lunaparka giderdik. Bir de bayramlarda muhakkak anneannemin evinde başlardı ondan sonra babamın akrabalarına geçerdik. Böyle rutin bir ziyaret takvimimiz olurdu bayramlarda, onları yaşardık. Ama gerçekten şunu söyleyebilirim; babamın siyasi yoğunluğu, o fedakerane gayretleri sonuçta o zaman için Refah Partisi Türkiye siyasetinde tabi ki çok saygın bir geleneğin temsilcisi olmakla birlikte oy oranı olarak küçük bir partiydi. Bizim böyle çok büyük, agresif hedeflerimiz yoktu; Türkiye için çok büyük hayallerimiz vardı ama babamızın fedakerane çalışması, bizim fedakarlığımız… Bazen belki sitem ettik.. Ben katsayı mağduriyetini yaşarken, kız kardeşlerim de okulda başörtüsü mağduriyetini yaşadılar. ‘Kızlar mağdur oldu, erkeklere ne oldu?’ gibi bazen soruluyor; kızlar başörtüsünden mağdur olurken, ağabeyler, erkek kardeşler de katsayıdan mağdur oldu. 97-99 arası, 28 Şubat, katsayı, başörtüsü… O mağduriyetlerin hepsini kardeşlerim, ailem derin bir şekilde yaşadık. Bir de üstüne babamızı cezaevine uğurlamak zorunda kaldık, özgürlüğünden mahrum kalmasını da yaşamak zorunda kaldık.
MAHALLE ÇOCUKLUĞUNU DOYASIYA YAŞADIM
Güzel bir ilkokul hayatı geçirdim. Bizim Kasımpaşa sokakta yaşanan bir semttir. O zamanlar apartmanların inşa edilmediği boş arsalar vardı, oralarda top oynardık. Bayramlarda kız kaçıranlar, torpiller atardık, mahalleyi gürültüye boğardık. Sokaklarda top oynayacak kadar araba seyrekliği mevcuttu. Hakikaten çok güzel bir çocukluğumuz geçti Kasımpaşa’da. Reyhan Hanım ile biz masterın ortasındaki yaz ayında evlendik. Çok büyük bir düğünümüz oldu. Çünkü orada da bizim ailemizin anlayışı. Yani bu düğünse bunu sadece yakınımızdaki insanlarla değil, bütün Türkiye ile nasıl paylaşırız, nasıl daha çok insanla buluşabiliriz? O zamanki salonlar içerisinde 13-14 bin kişiye davetiye göndermiştik, 10 bine yakın bir katılımla düğünümüzü yapmıştık ve Reyhan Hanım ile hayatımızı birleştirdik. Ondan sonra Amerika macerasına başladık. İkimiz de öğrenciyiz, kendi imkanlarımızla öğrenci evinde kalıyoruz. Ben Reyhan Hanım kadar olmasa bile mantısından baklavasına baya uğraşmışızdır.
OK ATMAYI ÇOK SEVİYORUM
Ok atmayı çok seviyorum. Hem geleneksel okçuluğu, hem olimpik okçuluğu. Hatta hedeflerimden bir tanesi lisans alıp müsabakalara katılmak.    

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.