Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

KOCATEPE'DEN

Bazı tarihler çok önemlidir. Bilinmesi, tekrar edilmesi, hatırlanması, unutulmaması; toplumdaki birlik ve beraberliğin sürdürülmesinde etkili olur. Nesillerin ideallerinin korunmasında da ondan faydalanılır. Hafızanın güncellenmesinde, milli şuurun pekiştirilmesinde özel anlamı olan günlerden yararlanılır. Eğitim- öğretim kurumlarında ilgili dersler ile etkinliklerde kültürün kalıcı hale gelmesi için milli mevzular sıkça ele alınır. Yüzyılı aşkın bir zamandan beri toplumları etkileyen sinema sektörü kültürel etkileşim ve devamlılığın öncüsü durumundadır. Beyaz perdede, konu ne kadar geniş olursa olsun, bir tek kişi ya da ayrıntıdan hareket edilir. Bugün bir kere daha yıl dönümüne eriştiğimiz Büyük Taarruzun yıldönümü sinemamızın vazgeçemeyeceği konuların başında gelmektedir. İster belgesel nitelikli, ister öykülü olsun bu hususta sınırsız sayıda eser üretebilir. Üretmeliyiz. Üretebilmek için bilmenin ötesinde açlığı hissetmeliyiz. Kocatepe'den başlayan Büyük Taarruzun hazırlık aşaması, içeride ve dışarıda sürdürülen amansız mücadele, halkın son imkanlarını da her hangi bir maddi amaç gütmeksizin ortaya koyması, kumanda heyetinin titizliği, hedeflerin sistemli bir şekilde planlanması- uygulanması, birliklerimizin Batı Cephesine kaydırılması, işgalcilere fark ettirmeden Türk Milletinin bağımsızlığına doğru gerçekleştirdiği yürüyüşünün ve tırmanışının sinema eserlerinde karşılığının bulunması kadar doğal ne olabilir. Vatana dair en fazla sözü olan toplumlardan birisi olduğumuzu asla unutmamalıyız. Aynı şekilde kendimizi asla küçük görmemeliyiz. Gerçeklerle boğuşan Türk milleti, tarihin hiçbir döneminde canlandırma gibi bir işle meşgul olmamıştır. Seyirci olmuş ancak kurgucu olmamıştır. Üzerine kurgulanan oyunlardan muzdarip olmuş, fark ettiğinde onları bozmada başrolde yerini almıştır. Kim bilir belki de; dünya tarihinin en başından beri insanlık aleminin en seçkin üyelerinden birisi olmayı sıradanlaştırma konusunda geliştirdiği bu tavrına borçludur. Birinci Dünya Savaşının sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasının maddelerine dayanılarak işgal edilen vatan topraklarının düşmandan temizlenebilmesi, Türklüğün varlığının dünyaya bir kere daha gösterilebilmesi için 26 Ağustos 1922 günü Kocatepe'den başlayıp 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'in kurtuluşu ile sona eren Büyük Taarruz için

- Milleti

- TBMM'yi

- Orduyu

ayrı ayrı savaşa hazırlamak, tek bir "altın vuruş" ile kazanmak gerekiyordu. Kocatepe'de bugün konuşulması gereken çok şey yoktur. Sessiz bir şekilde gerekeni söyleyen kahraman ordumuzun harekata hazırlanması üzerinde durmak kanaatimizce daha doğru olacaktır. Artık devletlerin kapalı kapılar ardında giriştiği pazarlıklar, masa başlarında alınan kararlar, birbirlerine karşı kurulan dengeler, hesaplar üzerine kurgulanan hülyalardan - rüyalardan topçularımızın kendinden emin ateşiyle uyanılmış, imza ile mühür olarak süngüler; imkansızlıklar içinde karınlarını dahi doyuramayan kahraman Mehmetçiklerimizin ellerinde tüfeklere takılmış bir halde, ileriye doğru iman dolu yüreklerle ilerlemektedir. "Tarihe gömülmek" istendiği halde, yeterince büyük mezar bulunamayanları durduracak bir güç olmadığının bir kere daha teyidi zamanı gelmiştir. Askeri açıdan hazırlık, ardından hareket için beklemenin nazikliğini ifade etmek zor değildir. Hazırlığın ardından zamansız hamle ile darmadağın olanlar ile bekleyerek fırsatı kaçıranlar pek çoktur. Bunun bir çok örneği bulunmaktadır. Gerçek gün gibi aşikardı: Barış ancak ve ancak kesin neticeli bir Türk taarruzu ile gerçekleşebilirdi. İşgalci güçlerin başka bir şekilde durumu kabul etmeleri mümkün değildi. Bu gerçeği en başından beri gören, ona göre plan-program geliştiren birkaç komutandan birisi olarak Başkumandan TBMM Ordularının başında idi. 1922 yılı Haziran ayının ortalarında Başkumandan taarruz kararını verdi. Fazla bir hareket alanı ile zamanı yoktu. Yok edici bir meydan savaşı ile işgalci Yunan askerlerinin geride yeni bir cephe kurmasına fırsat verilmeyecek; tek bir darbede yenip, silahlı kuvvetleri arasındaki bağlantı koparılarak imha edilecekti. Hesaplar en ince teferruatına kadar kusursuza yakın yapılmıştı. Askeri kaideler açısından bakıldığında başarılı bir taarruz gerçekleştirebilmek için işgalci gücün birkaç katı asker mevcuduna ulaşma zorunluluğu bulunmaktaydı. Karşımızda yaklaşık 200.000 Yunan askeri bulunduğuna göre etkili bir taarruz için mevcudu yarım milyona ulaşan bir orduya ihtiyaç vardı. O günkü şartlarda böyle bir mevcudu yakalamak imkansızdı. Çünkü bütün çaba ve destek ile ancak 186.000 kadar mevcuda ulaşılabildi. Demek ki olması gerekenin takriben üçte birine ulaşılabilmişti. Büyük Taarruzda her türlü hamlede sistemli - bilinçli bir gizlilik esas alındı. Muhtemel istihbarat teşebbüslerine karşı yanıltmalara başvuruldu. Hem işgalciler, hem de onların destekçileri kendilerinden emindiler. Temmuz ayında çeşitli vesilelerle Başkumandan Konya'ya giderek Türk ordusunu en ince ayrıntılarına kadar teftiş etmiştir. 28 Temmuz tarihinde subaylarımız arasında bir Futbol müsabakasının düzenleneceği kamuoyuna duyuruldu. Kumandanlar maçı izlemek için Akşehir'e davet edildi. Askeri bir futbol müsabakasının hedefini bizden başka hiç kimse fark etmedi. Onlar gözlerini kapamış, kör bir halde buralara kadar gelmişlerdi. Aynı şekilde kör bir şekilde geriye gideceklerdi. Kendiliğinden gitmeyeceklerine göre gözlerini açacak sert bir darbeye ihtiyaç vardı. Bahsedildiği üzere kurmay heyetinin maç vesilesi ile Akşehir'de toplanması düşmanın dikkatini çekmemiş, kumandanlarımız son bir kez taarruz planlarını gözden geçirme fırsatını yakalamışlardır. Yine Temmuz ayında Dahiliye Vekili Fethi Bey'i barış talebiyle tam yetkili bir şekilde Avrupa'ya gönderildi. Mücadelemizin kavga amaçlı değil, haklı bir bağımsızlık hareketi olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Ne var ki Türklüğü yok etmeye ya da gücünü en aza indirgemeye çalışanların lügatinde "hak" diye bir kelime yoktu. 20 Ağustos tarihinde Başkumandan bir kez daha Ankara'dan Konya'ya doğru yola çıktı. Burada da gizlilik esası korundu. Gazete ve ajanslara bir gün sonra Çankaya'da bir balo tertipleyeceği duyuruldu. Konya'da telgrafhaneye el konularak Başkumandan'ın burada olduğunun duyulması engellendi. Artık tarih netleşmişti: 26 Ağustos. Tarih telaffuz edilmişti bir kere. Türk Ordusu sessiz bir halde düşmana yaklaşırken, Yunanlılar herhangi bir Türk taarruzuna ihtimal vermiyordu. 25 Ağustos akşamı ve gecesinde Başkumandanımız ve birliklerimiz Şuhut'tan Kocatepe'ye doğru tırmanırken Yunanlılar Afyonkarahisar'da ala bildiğince eğlenmekte idiler. Zalimin uykusunu açma vakti gelmiş, Türk'ün varlığını görmezlikten gelenlerin başlarını kaldırmalarına dahi fırsat verilmemiştir. Anadolu ile dünyanın irtibatı kesildi. İtilaf devletlerinin Yunanlılara destek vermesi engellenmeye çalışıldı. Gazi Mustafa Kemal Paşa sadece askeri bir kumandan değil, Anadolu'daki İletişimin de lideriydi. İngilizler hem belgelerinde, hem de hatıralarında bunu hiç çekinmeden zikretmekte her hangi bir mahzur görmediler. Kocatepe, Türk milletinin kurtuluşunu sağlayan Büyük Taarruz'un Başkumandan tarafından başlatıldığı, sevk ve idare edildiği yerin adıdır. Bu yönüyle Afyonkarahisar şehri ile bütünleşmektedir. Başkumandanın hemen yanında Erkan-ı Harbiye Reisi ile Garp Cephesi Kumandanı bulunmaktadır. Her türlü meşakkatte olduğu gibi, Türk kadını 25/26 Ağustos gecesi de, Şuhut'tan kağnılarıyla cepheye destek vermiştir. Gece boyunca süren tırmanıştan sonra kadınlarımızın bir kısmı Kocatepe'ye yakın mıntıkaya ulaşmışlardır. Aylardır büyük bir gizlilikle sürdürülen hazırlıkların, planların tamamlanan hazırlıkların ardından TBMM Ordularının Büyük Taarruzu tam zamanında, 26 Ağustos 1922 tarihinde şafak vakti 04.30'da başladı. Türk topçusunun başarılı atışlarından sonra, piyadelerimiz üç saate kalmadan istihkamları aşarak Yunan mevzilerine girdiler. Daha saat 06.00'da Türk piyadeleri Tınaztepe'ye hücum mesafesinde yaklaşarak tel örgülere dayandılar, Yunanlıları süngü hücumuyla temizleyerek Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Saat 09.00'a vardığında Belentepe de Yunan birliklerinden temizlenmiştir. Hemen arkasından Kalecik kurtarılmıştır. Durumu tahmin edemeyen işgalciler, karşı hamle veya hesap dahi geliştirememişlerdir. Bundan sonrası onlar için şansa kalmıştı. Şans kredisi şimdiye kadar onlar lehine kullandığından, artık iade zamanı gelmişti. Büyük Taarruzun ilk günü I. Ordu Birliklerimiz Büyük Kalecik'ten Çiğiltepe'ye kadar düşman mevzileri ele geçirilmiştir. Bu arada 5. Süvari Kolordumuz düşman gerilerine sarkarak ulaştırma kollarına başarılı harekatta bulunmuştur. 26 ve 27 Ağustos günlerinde Yunanlılar mevzilerini bırakarak kaçmaya mecbur edildi. Büyük Taarruzun ikinci günü Pazar sabahı şafak vakti harekat yeniden başladı. Mücadele çoğu kez süngü ile sürdürülmüştür. Akşama doğru 8. Fırkamız Afyonkarahisar şehrine dahil olarak kurtuluşumuzun müjdesini tüm Anadolu'ya vermiştir. Afyonkarahisar'ın kurtuluşu ile beraber Başkumandanlık Karargahı ile Garp Cephesi Kumandanlığı Karargahı buraya taşınmıştır. Bağımsızlık; Türk devletinin vazgeçilemez hususiyeti olduğundan bu topraklar yakın gelecekte yükselecek Cumhuriyet'in elde edildiği vatan parçası olarak tarihe geçecektir. İki gün içinde düşman kuvvetleri kuşatılarak Dumlupınar'ın kuzeyinde Aslıhanlar bölgesine sürülmüştür. Başkumandanlık Meydan Muharebesinin kazanılmasından sonra "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri" emri karşısında durdurulamaz bir güç halinde Adalar Denizine ulaşılmıştır. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20