Halil Şahin

Halil Şahin

GÖREVE HAZIRIM DERSE

‘Ha’ dediğinizde; kabaca evet anlamına gelen garip bir tonlama ile bir şeyi onaylamış olursunuz. “Haa Ha...” dediğinizde; zorlamayla bir şeyi çok geç anımsamış olursunuz. “Hah, hah, hayy...” dediğinizde de neşeli bir gününüzdesinizdir ve armonisi bozuk bir kahkaha türü atıyorsunuz demektir. Niteliklerine, yöresel dil algılamanıza, nezaket derecenize ve kadın, erkek olmanıza göre bu tınlamalardan değişik benzeşli sesler çıkartabilirsiniz. “Hah ha hapşu!” dediğinizde, çantasız doktorlar hemen devreye giriyor önce. “Üşüttün mü yoksa?” diye soruyorlar ve ardından; “Limon, nane kaynat, iyice terle ve kendine iyi bak!” derler. Bir ziyaretten ayrılırlarken geride bıraktıkları ihtiyarcıklara söyledikleri de aynı: “Kendine iyi bak.” Fakat bir kişinin kendisine nasıl iyi bakacağının ardını getirmezler. Örneğin “Aynada iyi bak!” demezler. ‘Ha’ derken bazen ‘m’ harfini ekleyip; “Ham ederim” derler. Ham etmek, yani çiğnemeden yutmak, oburluğun son demi, aç gözlülüğün daniskası, görgüsüzlüğün tavan yaptığı yerdir. ‘Ha’ ile başlayan nice tanım, sözcük vardır; örneğin, ‘haham’ gibi! Hah işte bu ha hecesinden yani haham’dan söz etmek istiyorum. Hahamların en ünlüsü olmakla beraber, hahamlıktan bihaber; görevi din adamı görünen, ama dinden bihaber bir acuze ortaya çıkar da önüne geleni ‘ham’ edecek savurmalarla ülkenin gündemine oturmaz mı? Hani ülkemizdeki insanların lanet okuduğu bu haham, vallahi bir başka haham! Nam-ı diğer Tuncay Güney diye anıyorlar. Konuşmalarında zorlanan, tutukluğunu yenmek için daha tutulacak söz savrukluğu yapan, güven vermeyen bir garip haham işte... Güvensizliğin her hücresine sızan bu hahamın, her dediğine güvenenler de var. Ülke yepyeni bir çıkmazın içerisinde yönünü bulmak ve kime inanıp inanmayacağının bilânçosunu yapar konumda adam sallıyor. Bazen şantaja kaçan sözcükler kullanıyor. Birilerinin kulaklarını çekmek gücüne sahipmişçesine heyecanla bir şeyler söylüyor. Ne var ki, aynı haham, ülkeyi terk-i diyar ettiğinden, kimse “Gel kardeşim, otur karşıma ve birebir şunların ayrıntılarını ver. Çuvallar dolusu belgenin kaynağına nasıl ve hangi özel görevle ulaştın?” demiyor ya da diyemiyor! Hal böyle olunca da hiçbir kimsenin ciddiye almadığı, ‘Ergenekon’ adı verilen davalar halkası, kendi halinde ve yine kimsenin merak etmediği bir konumda sürüp gidiyor. Bir davanın ana sanığı ya da tanığı ortalarda yok. Zanlı olarak birileri çok geçte olsa yargılanmaya başlamışsa, bir yerlerde eksik var demektir. “Yargı, bağımsızdır.” demek zaten yanlı tanımın ilk ve affedilmez yanı. Bu aymazlığınızın sıkıntısını ileride hepiniz çekeceksiniz. Yargı, bir ülkenin yönetimsel olarak seçtiği rejime bağlıdır. Çünkü her yasa rejim koşullarına göre çıkmaktadır. Bağımsız olan yargıçlardır. Yargıç, güvencesini bu bağımsızlıktan alır ve etki altında kalmadan ‘haklı’ ile haksızı ayırır. Haham’ın suçladıkları tutuklular yargılanıyor. Ama haham haberlerine bakılırsa; elini, kolunu sallayarak Kanada’da aylak avare dolaşıyor ve kendisine aylık ödeniyor. Keyfi kekâ olsun diye ne gerekiyorsa yapılıyor. Medyada önceleri “Masa başı senaryo yazılıyor” dercesine ve yalan haber olarak bakılmasına karşın, bugün artık bunların gerçekleşmemiş olmasından kimse kuşku duymuyor. Çünkü MİT’ in resmi açıklamalarında; ‘bizim ulusal hahamımız’, “Mit Ajanı” olarak karşımıza çıkıyor. Bu da yetmiyor, “CİA ajanı” olabileceği üzerinde inandırıcı yorumlar ile haberler beliriyor ve basında bunlar geniş yer buluyor. Daha ilginci Mit; “Evet, yayınlanan belge bizim belgemizdir!” açıklaması ile belgelerin, Mit’ten sızdırıldığını onaylıyor. Atı alanın Üsküdar’ı geçmesinden sonra da; “Kim sızdırdıysa idari soruşturma başlatılacaktır!” eklemesi yapılıyor. Kara Kuvvetleri Komutanı iken Ağlama Duvarı’nda çektirdiği fotoğrafları yayınlanan bir Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un da daha görevdeyken fotoğraflarının arşivden alınıp yayınlanabiliyor olması çok düşündürücü! Her ne kadar, bugün bunu aşırmanın suçu bir ordu mensubu astsubaya yüklenmiş olsa da, asıl sorun; metrekareye neredeyse bir güvenlikçinin düştüğü ülkemizde, en sır belgelerin dahi Salı Pazarı’nda satılırcasına ortalarda dolaşıyor olması çok acayip değil mi? Haham, kendi dışında ülkenin başına daha ne işler açacak bilinmez, ama açacağı kesin! Konuştukça daha çok başlar yiyecek, iyice sıkıştığında ise başı yenmemiş ya da yanmamış kimse kalmayacak ve bunların tamamı da buna inananlardan oluşacak gibi görünüyor! Asıl sorun şu: Haham, Müslüman din görevlisi olmadığına göre; Müslüman mahallesinde bu denli ve pervasızca nasıl salyangoz satışı yapabiliyor? Yanıtı; önemli olan ‘Müslüman’ olmak değil, dinler arası diyalog türküsünü çığırmaktan geçiyor! Bu ülkenin daha pek çok Haham Güney’leri var. Sırsaıyla ya da topluca, bir gün gözlerini Türk hava sahasında açar ve ilk ışığı gördüklerinde, bölücü başı gibi “Ülkem adına verilecek her göreve hazırım!”der, kısa bir süre sonrada baş belası olarak bir adada ahkâm keserlerse hiç şaşmayın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi