“Gelişen Dünya Ekonomisinde Türkiye’nin Yeri ve Önemi” Anlatıldı

“Gelişen Dünya Ekonomisinde Türkiye’nin Yeri ve Önemi” Anlatıldı

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Maliye Kulübü tarafından organize edilen Afyonkarahisar Ekonomi Konferansları kapsamında Ekonomist ve Yazar Prof. Dr. Emre Alkin öğrenciler ile buluştu. İbrahim Küçükkurt konferans salonunda gerçekleştirilen “Gelişen Dünya Ekonomisinde Türkiye’nin Yeri ve Önemi” konferansına AKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuğrul Kandemir, Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsa Sağbaş, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Selçuk Akçay ile birlikte öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı. “Prof. Dr. Alkin’i öğrencilerimize örnek gösteriyoruz” Etkinliğin açış konuşmasını yapan AKÜ Maliye Kulübü Başkanı Mücahit Teksin, Maliye Kulübünün kurulduğu günden beri yaptığı etkinlikler ile öğrencilere faydalı olmayı amaçladığını kaydetti. Daha sonra konuşan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuğrul Kandemir ise Prof. Dr. Emre Alkin’i daha önceden tanıdığını ve öğrencilere örnek gösterdiği kişilerden birisi olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Emre Alkin’in aileden akademisyen birisi olduğunu dile getiren Kandemir, şöyle konuştu: “Emre Alkin hocamız alanımızda olduğu için tanıyoruz ancak tanışma imkanı bugüne nasip oldu. Kendisi çok yönlü, çok kişilikli, çok farklı yetenekleri olan bir hocamız. Bu anlamda öğrencilerimize örnek gösterdiğimiz, kendimizin de örnek aldığımız kişilerden bir tanesi, bu bakımdan kendisini misafir etmekten mutluluk duyuyoruz. Aileden akademisyen bir aile. Rahmetli babaları Erdoğan Alkin hocamız, bizim lisans döneminde kitaplarını okuyup feyz aldığımız bir hocamızdı. Keza Kerem Alkin hocamız kendisini de daha önce burada misafir etmiştik. Görüldüğü üzere Emre Alkin hocamız akademisyen bir geçmişten geliyor ancak sadece akademisyen değil kendisi. Gazeteci, haber programcısı, sivil toplum örgütleri üyesi, akademisyen, idareci gibi özellikleri var. Bu kadar karpuzu da aynı anda taşıması da tabii ki zorlu oluyor.” “Hiçbir meyve çekirdeğinden küçük olamaz” Ekonomist ve Yazar Prof. Dr. Emre Alkin ise konuşmasında iyi bir iktisatçı olmak için matematik ile iyi bir ilişki kurulması gerektiğini kaydetti. Matematiğin sadece öğrenmek için üzerine düşülmemesi gerektiğini belirten Alkin, konuşmasında şunları kaydetti: “Ben Ocak ayında gelecektim normalde ve sunumumun ilk cümlesi ‘Dünya toparlanıyor’ olacaktı. Bugün ise ‘Dünya toparlanıyordu’ oldu. Çünkü o dönem her şey iyi gidiyordu. Enflasyon ile alakalı diğer ülkelerin hiçbir problemi yoktu. Ne gelişen ülkelerde ne de gelişmekte olan ülkelerde öyle ahım şahım bir enflasyon yok. Gelişen ülkelerde yüzde 2 civarı, gelişmekte olan ülkelerde ise 4-6 arası. Hatta millet enflasyon olsun da etraf canlansın istiyor. Kafanızdaki bazı şeyler otursun diye de çekirdek enflasyonu anlatayım. Hiçbir meyve çekirdeğinden küçük olamaz. Yani çekirdek enflasyon mevsiminden arındırılmış şeydir. Her ay mecburen satın aldığınız mal ve hizmetlerin endeksidir. Eğer bunda bir gerileme yoksa enflasyonun trendinde de gerileme olmayacaktır. Bu konuda da dünyada bir sıkıntı yok aslında. Bizimse yüzde 9,5 – 10 arasında seyreden bir çekirdek enflasyonumuz var. Yani bu ne demek? Yani enflasyonu geriye çekmek için çekirdek enflasyonu da biraz daha düşürmek lazım. Dünyada böyle bir sorun yoksa demek ki dünyada enflasyon yükselmeyecek.” Corona virüsü küresel büyümeyi olumsuz etkiledi Küresel büyüme konusunda yaşanan tüm olumlu gelişmelerin Corona virüsünün ortaya çıkması ile azaldığını belirten Prof. Dr. Alkin, “Corona virüsü ortaya çıkmadan önce öyle raporlar yazılıyordu ki, IMF ve Dünya Bankası tarafından üstelik, aklınız şaşar. Küresel büyüme konusunda sıkıntı yoktu ancak Corona virüsü bu tabloyu bozdu. İmalat sanayisine bakarsak ise Almanya’nın toparlandığını görürüz. ‘Almanya toparlanıyorsa bana ne?’ demeyin çünkü biz en çok malımızı Almanya’ya satıyoruz. AB ülkeleri ihracatımızın yüzde 51’ini oluşturuyor. Avrupalılar iyiyse biz de iyiyiz. Bize öyle Amerikalılara ya da Çinlilere ahım şahım mal satmıyoruz. Çin’den 25 milyar Dolarlık ithalat yapıyoruz ancak 3 Milyar Dolarlık mal satıyoruz. Rusya’dan 22 milyar Dolarlık mal alıyoruz, 3-4 milyar Dolar ihracatımız var. Yani bizim para kazandığımız yer Avrupa. Oradaki PMI rakamları ise yavaş yavaş düzeliyordu. Ama tüm bunlar Corona ortaya çıkana kadar böyleydi” ifadelerini kullandı. IMF ve Dünya Bankası Türkiye’ye karşı mahcup oldu Dünyada beklenen büyüme rakamlarına da değinen Prof. Dr. Alkin, konuşmasına şöyle devam etti: “Normalde IMF kötümserdir, Dünya Bankası iyimserdir. Bu sene tersi oldu, Dünya Bankası IMF’ye göre daha kötümser bir senaryo ile seneye başladı. Aralık ayında ‘2020 yılında dünya yüzde 2,5 büyür, 2021 yılında ise yüzde 2,6’ dediler. IMF’ye baktığımızda ise yüzde 3,3 büyüme açıkladı. Neden biliyor musunuz? Çünkü mahcup oldular. Geçen yıl Türkiye’ye yüzde -2,5 demişlerdi. Ben de bangır bangır bağırdım, o beklentinin imkânsız olduğunu söyledim. Ekim ayında, çok geç bir şekilde bu söyledikleri rakamı revize ettiler ve ‘Türkiye ekonomisi yarım puan ancak büyür’ dediler ancak yine yanıldılar. Daha büyük çıktı. Şöyle bir bakınca işler iyi gidiyordu. Ancak başka etmenler de var, mesela ‘Trump ile Çin’deki devlet başkanının kapışmasından bana ne?’ sakın demeyin. Çünkü küresel ticaret ile dünyanın büyümesi birbiri ile doğru orantılı. Çünkü millet birbirine mal alıp sattıkça dinamizm oluşuyor, canlılık oluşuyor. Birisine mal satmayacak kadar mutlak üstünlüğünüz de olsa biraz ilişki kurmak iyidir. Çünkü ticari diplomasi, diplomasiyi yaratır. Diplomasinin olduğu yerde de sıkıntı yoktur. Ticari diplomasinin bittiği yerde de diplomasi biter. Diplomasinin bittiği yer de savaştır, işte o zaman korkmak lazım. Yani diplomasiyi bitirmememiz lazım. Ekonomist olunca sadece ekonomi bilmek yetmiyor, biraz da dış politika bilmek gerekiyor.” 1950’li yıllardan itibaren yaşanan resesyonları ve parasal genişlemeleri de anlatan Prof. Dr. Alkin, şöyle devam etti: “1950’lerde ne zaman bir resesyon olsa FED müdahale ediyormuş. FED müdahale edince de 3-5 sene içerisinde ekonomi canlanıyormuş. Fakat 1998 senesinde Putin ‘Ben borçlarımı ödemeyeceğim’ dedi. Bütün dünya karıştı ve dünyayı resesyona soktu. O borçları veren Parin Kulübüne ‘gel anlaşalım’ dedi. Tabii doğalgazın ve petrolün varken bunu demek kolay. 1998’de bu olaydan sonra başlayan parasal genişleme harekâtı 120 ay sürmüştür. 10 yıl boyunca parayı bollaştırdılar. Ancak 10 yıl sonra para o kadar bol geldi ki, kredi verilmesi imkânsız kişilere dahi kredi verilmeye başlandı. 2008 yılından itibaren ise yine 127 aydır piyasaya para veriyor Amerika Merkez Bankası ama yaprak kımıldamıyor. Çünkü o dönemde Amerika’nın büyüme hızı yüzde 4,9’du ancak şuanda yüzde 2,3’e kadar inmiştir. Çünkü parayı ver ver ama para basmanın bir reçete olarak sunulması tehlikelidir. Sizler de para teorisi okuyorsunuz. Orada duyduğunuz bir terim vardır: Likidite tuzağı. Millet eğer gelecekle alakalı iyi bir haber almıyorsa, geleceğini düşünerek o parayı harcamaz. Parayı basmanın da faizi düşürmenin de belli bir yere kadar faydası olabilir.” İnteraktif şekilde gerçekleştirilen konferans, öğrencilerin sorularının cevaplanmasının ardından sona erdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.