"28 Şubat belki bin yıl nefretle anılacak"

"28 Şubat belki bin yıl nefretle anılacak"

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkan Yardımcısı Arif Çelenk, "28 Şubat, belki bin yıl sürecek, sadece zulmü ile değil, mağdur olan ve insani özelliklere sahip kişiler tarafından nefretle anılma yönü ile bin yıl ve daha fazla sürecektir" dedi. Çelenk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "28 Şubat süreci"ni tanımlamanın zor olduğunu söyledi. Bu sürecin, bazı çevrelerce "çok büyük marifetle hedeflerine ulaşmış, koskoca ülkeyi kaosa sürüklemiş, ülkeyi 300 milyar dolarlık bataklığa götürmüş, bir iktidarı çökertmiş, inanan insanları ötekileştirmiş" nitelemeleriyle anlatılabileceğini belirten Çelenk, özellikle insan hakları noktasında mağduriyete uğramış insanların 28 Şubat'ı tanımlayamayacağını vurguladı. Çelenk, şöyle devam etti: "Mesela başörtülü olduğu için 60 yaşındaki Medine Bircan, hastaneye alınmayıp ölüme terk edilişindeki o 28 Şubat'ı nasıl tanımlayabilirdi. Eşi ordudan atıldığı gün, kanser tedavisi gördüğü hastaneden kapı dışarı edilip birkaç gün sonra ölen Aliye Balatekin'e sorma imkanımız olsaydı, 28 Şubat'ı nasıl tanımlayabilirdi? İmam Hatip Lisesinde öğrenci olduğu için okula alınmayıp, tekerleğin altında kolunu bacağını kaybeden küçücük öğrenci, bugün 28 Şubat'ı nasıl tanımlayabilirdi? 'İnsan hakları ihlali' denildiğinde tarihte akla ilk gelen yıllar 'cahiliye dönemi' olacak. İslamiyetten önceki zamanlarda insanların yaptıklarını anlattığımız döneme 'cahiliye dönemi' deriz ama 1990'lı yıllarda 28 Şubat sürecindeki bu baskıyı yapan kişiler, kendilerini 'çağdaş' diye nitelendiriyor, zulmettikleri kişileri de daha çok 'çağ dışı' tutumlarından dolayı insan yerine koymuyor ve zulmediyorlardı." Korku psikolojisi ve "postmodern darbe" Çelenk, 28 Şubat sürecinde korku psikolojisi yayılarak önce mağdurlar oluşturulduğunu, sonra da darbe süreci ile milli irade sonucu seçilmiş bir hükümetin görevden uzaklaştırılmasının sağlandığını anlattı. Bu sürece "postmodern darbe" denildiğini anımsatan Çelenk, şunları kaydetti: "28 Şubat'tan önceki darbelerde ilk olarak darbe yapıldı, sonra mağdurlar oluşturuldu. Söz konusu süreçte ise önce mağdurların oluşturuldu. Oluşan mağduriyetten hükümet alaşağı edildi. Bu mağduriyet oluşturulmasında maalesef bazen yayınlanan emirlerle subay, astsubay eşleri de olaya dahil edilmiştir. Kendilerini çağdaş sanan aileler, çağdaş sanan eşler, çağdaş sanan bayanlar, çağdaş olmadığını düşündükleri kişileri ispiyonlamak için yarışa girerek, kendi kocalarının, eşlerinin kovulmamaları hatta terfi etmelerine katkı sağlamak için her türlü hareketi yapmıştır. Geçmişteki binlerce yıllık komşuluk ilişkileri bir virüs gibi bitirildi, insan, toplum ve aile hayatı sona erdirildi." "Toplumun değerine savaş açtılar" Çelenk, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun söylediği iddia edilen, "28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek" ifadesinin, 28 Şubat'ı bir darbe olarak somutlaştırdığını savundu. Batı Çalışma Grubundakilerin "28 Şubat'ta darbe yapılmadı" diyerek birtakım argümanlarla kendilerini müdafaaya çalıştığını dile getiren Çelenk, şöyle konuştu: "Rahmetli Necmettin Erbakan, 'Birilerine göre bin yıl sürecek ama İslamiyet, kıyamete kadar payidar olacak' demiştir. 28 Şubat, belki bin yıl sürecek, sadece zulmü ile değil, mağdur olan ve insani özelliklere sahip kişiler tarafından nefretle anılma yönü ile bin yıl ve daha fazla sürecektir. 28 Şubat, yuvaların yıkılmasına sebep olmuştur, bazı insanların akli hüviyetlerinin kaybolmasına neden olmuştur. Psikiyatri kliniklerine dahi alınmayan bu hastalar, kendi kendilerine belki emri hak vaki olarak ruhunu teslim eden nice aileler yıkıldı. Pek çok kişinin işinden atılması, belki bu zulmün anlatılması bakımından bin yıl sürecektir. Bugün, o güne bakıldığında çok daha farklı bir konumdayız. Dün başörtülüler tehlikeli bir virüs olarak, kanserden daha tehlikeli, PKK'dan daha tehlikeli olarak anlatılırken bugün elhamdülillah kamu kurumlarında başörtülü olarak iş bulunabiliyor. Toplumun değerine savaş açtılar. Terfi etmek için komutanlar, 'Bende daha çok irticacı var' diyerek, irticacı avına, sürek avına çıkmışlardır. Cuma namazından '3 dakika geç çıktım, mesaiye 3 dakika geç başladım' diye ben ve iki arkadaşımı askeri mahkemeye gönderdiler. Bizi askeri mahkemeye gönderterek yukarıdakilere karşı 'Efendim, ben şu kadar irticacıyı askeri mahkemeye verdim' diyerek bizim üzerimizden terfi ettiler. Mahkeme, hakkımızda kovuşturmaya yer olmadığına karşı karar verdi. Komutanlar hedefine ulaştı. 3 kişi, 3 dakika yüzünden 1996'da Yüksek Askeri Şura kararı ile ordudan atıldı. Bizimle ilgili konuya, 'Kovuşturmaya gerek yoktur' diyen savcıya da böyle bir suçu işlediği için adaleti gerçek yönde tecelli ettirdiği için o da 1997'de ordudan atıldı. Adalet diye bir şey kalmamıştı."

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.