Saime Bircan Sak

Saime Bircan Sak

Ege’den Akdeniz’e Zeytinin Peşinde

Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu’yu Billur ırmakları var Buzdan kaynakları var Ne hoş toprakları var Gezsen Anadolu’yu Bu okul şarkısını bilir misiniz? Hiç söylediniz mi? Biz ortaokulda öğrenmiştik. Biz yurdumuzu taşıyla, toprağıyla, pamuğu, tütünüyle, zeytiniyle, üzümü, inciriyle, çayı, fındığı, koyunu, keçisiyle, yeraltı ve yer üstü zenginliğiyle, tarihi ve kültürel varlıklarıyla sevdik. Sevdamız öyle büyük ki bir zeytin ağacına, bir buğday başağına kıyamayız. Yolculuğumuz İzmir’den başladı. Kentin karmaşasını ve görüntü kirliliğini geride bırakıp yemyeşil ege manzaralarıyla karşılaşınca ruhumuz dinlendi, gözümüz bayram etti. Salihli’nin üzüm bağları kol kola halay çeken gelinlik kızlar gibi dizilmişti yol boyuna. Sonra Salihli Şiir İkindilerine giderken Şadan Gökovalı’nın  Ali Yüce’nin güzel dizelerini okuyan sesi çınladı kulaklarımda. İzmir’e gittiniz mi hiç? Bağlar yolunuzu kesti mi? Salihli’den geçerken Asma gibi kızlarla Kız gibi asmalar Halay çekerken Katıldınız mı aralarına? Ardından zeytin ağaçları… 5000 yıllık Anadolu ağacı. Adına şiirler yazılan, şarkılar söylenen zeytin ağacı. Aklıma Bedri Rahmi’nin Sitem şiiri geliyor. Önde zeytin ağaçları Arkasında yâr Sene 1946 Mevsim sonbahar Sene 2017 aylardan Haziran . “Haziranda ölmek zor” demiş ya Hasan Hüseyin Korkmazgil. Zeytin ağaçlarının da ölüm fermanı imzalanmak üzere. Çırpınıyor üreticiler, tüketiciler, kan ağlıyor vatanını, toprağını sevenler. Neden , niçin, ne uğruna? Bunca yararı olan ağaç niçin kesilir. Siz altında savaş yapılmayan tek ağacın zeytin olduğunu biliyor musunuz? Efsaneye göre Nuh peygamberin suların çekilip çekilmediğini anlamak için gemisinden bir güvercin uçurduğunu, sonra da güvercinin gagasında bir zeytin dalı ile döndüğünü duydunuz mu ? O yüzden zeytin dalı barışın, umudun simgesi olmuştur. Kendisi barış demek olan o dalların ağaçları kesilmesin diyedir bunca çaba… Zeytin ağacının ölümsüzlüğünü anlatır söylenceler. Yapraklarının, meyvesinin, ve zeytinyağının faydaları saymakla bitmez. Benim yürek sızım da anlatılır gibi değil. Trakya, Ege, Akdeniz, Güney Doğu Anadolu’da  pek çok çeşit yetiştiriliyor. Sofralarımızın temel besin kaynağı zeytinin yalnızca Ege’de yetişenlerini saymaya kalktık. Memecik, Domat, Erkence, Uslu, Çakır, Çilli, Ayvalık, Gemlik, Ak Zeytin, Dilmit, Girit Zeytini, Eşek Zeytini, İzmir Sofralık, Kiraz, Memeli, Çekişte, Kara Yaprak, Sarı Yaprak, Yamalak… Yol boyunca zeytini konuşurken Kula’dan geçtik. Güneş, rüzgâr yağmurun oluşturduğu Kuladokya denen peri bacalarını hayranlıkla seyrederek Uşak’a vardık. Dokumacılığıyla ünlü kentin tarhanasını da tatmıştık. Coğrafya dersinde öğrenmiştik nerelerde olduğunu fabrikaların. Cumhuriyet döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimiyle Uşak şeker fabrikasının temeli 6 -11 1925 tarihinde  atılmış. Yolumuzun üstünde olanları; Afyon, Akşehir, Konya’da şeker pancarı üretimi ve şeker fabrikalarını anımsıyoruz. Yolumuz doğduğum şehir Afyon’a düşünce ben de anılar seline kapılıyorum. Lise yılarımın geçtiği Afyon Lisesi anıları. Baba tarafından sonsuzluğa göçen akrabalarımı rahmetle anıyorum. Yollarda Haşhaş tarlalarını  fotoğraflamadan geçemiyoruz. Sizlerin de görmesini istedim. Söz Afyona düşünce haşhaş ekiminin sınırlanmasını, yasaklanmasını ve bir buçuk   milyon üreticinin bundan etkilenmesini  konuşuyoruz. Memleketimizin üzerinde oynanan oyunları düşünüyoruz. Sonra kiraz bahçeleri başlıyor. Bu yıl çok zarar görmüş kirazlar. Dolu vurmuş. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Kiraz Ayı Geliyor” şiirini anımsamaya çalışıyorum yol boyunca bir türlü aklıma gelmiyor. Akşehir’e gelince de anne tarafım, çocukluk, ilk gençlik anılarım sarıp sarmaladı. Nasrettin Hoca şenlikleri geldi usuma. Aziz Nesin, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi ustaları ilk orada tanımıştım. Nasıl yararlı toplantılardı… Ne çok sevinir, ustalara özenirdik. Karikatür ve gülmece öykü yarışmaları yapılırdı. 5 gün sürerdi. Pek çok güzel şey gibi artık bu şenlikler de yapılmıyormuş. Sonsuzluğa göçenleri rahmetle, özlemle ve hüzünle anıp Konya’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.  Konya ovası Türkiye’nin buğday ambarı diye öğrendik. Yüzey şekilleri ve ikliminin çeşitliliği pek çok ürün yetişmesini sağlıyor. Böylece dünyada kendi kendine yetebilen ülkelerin başında geliyorduk. Dış ülkelere de gönderiyorduk. Şimdi pek çok şeyi dışardan aldığımızı gördükçe uygulanan yanlış politikalara kahroluyoruz. Mevlana’yı da rahmetle anıp eşimin doğduğu ilçe Hadim’e varıyoruz. Büyüklerle özlem gideriyoruz. Sabah gezintimizde eskileri anımsayan eşim anılarıyla yeniden o günlere dönüyor. Fotoğraf çekiyoruz. Sabah serinliğinde doğa çok güzel. Yemyeşil her taraf. Yükseklik 1461 rakım olunca kışı çetin geçiyor buraların ama yazı ve baharı güzel. Karaman’dan sonra manzara değişiyor. İnişli çıkışlı yollardan geçiyoruz. Deniz seviyesine doğru alçaldıkça yüzey şekilleri ve iklim de değişiyor. Kaysı ve elma ağaçlarını izlerken zeytin burada da çıkıyor karşımıza. Meyveler çeşitleniyor. Nar, muz, üzüm, incir, erik, badem, kavun karpuz bollaşıyor. Göksu nehri kıvrıla kıvrıla akarken biz de Silifke’ye iniyoruz. Taşucu’nda deniz kenarında soluklanıp gözleme ayran alışkanlığımızı yineliyoruz. Buradan dostlarımızla Kıbrıs’a gidişimizi anımsıyoruz. Dinlendikten sonra artık Yeşilovacık Beldesine ulaşıyoruz. Yazı burada geçireceğiz. Denize girip bol bol okuyup yazacağım. Yaşasın Tatil… [caption id="attachment_63541" align="aligncenter" width="1024"] Taşucu Silifke . Eşimle çay molası[/caption] [caption id="attachment_63540" align="aligncenter" width="1024"] Haşhaş Çiçeği[/caption]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saime Bircan Sak Arşivi