Halil Şahin

Halil Şahin

DUYGUSAL BİRİKİM ŞAHLANIRSA

Büyük Ortadoğu Projesi’nin gereği olarak yürütülen, düzmece tertiplerinin başlamasından bu yana birçok intiharlar oldu. Tertiplerin akabinde geçen üç yıl içinde yedi subay intihar etti. Kimselerin gıkı çıkmadı. Aslında suskunlaştırılmış ümmetten bir ses beklemek fazla safdillik olur, ama insan hakları adına ne ülke içinden ne de uluslararası örgütlerden, insanlık adına bir ses çıkaran da olmadı. Çok yazık… Örneğin İHD, ÇYD, ADD ve benzerleri nerelerdeydi ki? Bir göreniniz oldu mu? Bu derneklerin insanlık adına olmadığı, birkaç kişinin kişisel çıkarlarını gözetmek ve emperyalist ideolojik tertipleri desteklemek veya bir şeylerin arka bahçesi olmak ereğiyle kurulduğu, halkımızın gözleri önüne açık seçik serildi. Ölenlerin çoğu albay ve yarbay rütbesindeydi. Ölmekten beter hale düşürülen generaller vardı. Onlar o hale getirildikleri son anda bile görevlerini yapıyorlardı. Görevine kendini vermiş subaylar, komutanlarının verdikleri emirleri düşünmeden yerine getirdikleri bir sırada, karşılarına soruşturmalar, gözaltılar ve hapisler çıktı. Bir nevi PKK’nın yargılamasına tabi tutuluyorlardı. Yaptıkları görevlerden ötürü yargılanıyorlardı. İşte onlarda bazıları bu durumu kaldırabilecek gücü kendinde bulamadı. Şakağına silahı dayadı ve kendi canına kıydı… Oysa kamuoyu; kendi canına kıyanları, görevlerini son derece ciddiye alan, görevi ile bütünleşmiş kişiler olarak tanımıştı. “Aman sen de!” demeyen, işe ve göreve sarılan kişilerdi. İnsan kendi canına kolay kolay nasıl kıyabilirdi? Onlar ki; Tanrı’nın verdiği canı yine Allah’ın alacağını en iyi bilenler değil mi? Demek ki; duygusal birikim hangi noktaya çıkıyor ki, o onurlu birikim intiharlar ile sonuçlanıyordu! Türk ordusu ve onun subayları üzerinde yoğunlaşan bu baskılar, hep intiharlar ile sonuçlanmayacağı aşikâr. Elbette, zillete katlanmanın bir sınırı vardır. Böylesine toplu tutuklamalara gidişin elbette bir rövanşı olacaktır. Açılımı felç eden TSK’nin, vatan topraklarını PKK teröristlerinden temizleme harekatındaki başarı azmi, işte böylesi bir tepkinin bir başka türlü açığa çıkmasıdır. Onurlu insanların hemen teslim olacağını varsaymak, yanılmak olmaz mı? Hele hele komutanlarının kendilerine sahip çıkmayacağı duygusu ile yatar kalkarlarsa, artık kendi sorunlarını kendilerinin çözmesi gerektiği düşüncesine gelirlerse; bu gün şakağına sıkanlar, yarın kendisine bu durumu reva görenlerin şakağına sıkmayı bile kendilerinde bir hak olarak göreceklerdir. O an halkı da yanlarına almış olacaklardır. Bu ruh halini analiz eden USA markalı dellallar salvo atışlarına başladılar bile. Zaten; Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Biz; yaşamını, bağımsızlığını korumak için çalışan emekçileriz. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve zorunda olan bir halkız! Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Ama çalışmakla bir hakkı elde ederiz. Yoksa sırt üst yatmak ve hayatını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuzda yeri yoktur. Halkçılık; toplum düzenini emeğine, hukukuna dayandırmak isteyen bir sosyal doktrindir. Biz bu hakkımızı korumak için, toptan ve ulusça, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı savaşmayı uygun gören bir doktrini izleyen insanlarız.” özdeyişini hiçbir zaman unutmayan Türk halkı, bu bataktan kurtulmak için liderini beklemektedir. Türk Kurtuluş Savaşı böylesine bir tarihsel gelişimin sonucudur. Bir yanda emperyal güçlerle işbirliği içindeki zalim iktidar, öte yanda önderleri derdest edilmiş biçare halk. Tarih bunu kanıtlamıştır. Napolleon Bonapart; “İmkânsızlık, yalnız sersemlerin sözlüklerinde bulunan bir kelimedir.”diyor. Şakağına sıkabilecek olanların, artık her türlü riski göze alabilen kişiler olduğunu düşünmek gerek. Siyasi iktidar; AB’D’nin dediklerini yaparak, sonsuza dek iktidarda kalacağını hiç mi hiç düşünmesin. Onlar ki; Ordu içinde çıkacak bir direncin, zulmü reva gören zalimleri ortadan kaldıracağını bilmeleri gerek. Akıllarını başlarına almazlarsa, etnik ve siyasi anarşiye koşut, bir de “ordu millet el ele!” diyerek harekete geçen, asker ile birleşmiş milis güçlerini karşılarında görmeleri her an olası. İntiharları yaratan o duygusal birikim şahlanırsa, neden olmasın? Birden; “Namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça, ülkenin geleceği karanlıktır.”diyen 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü anımsadım. Ne denli haklıymış!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi