CAMİ VE İLİM

CAMİ VE İLİM

  Her konuda Mü’minlere örnek olan Hz. Peygamber (s.a.s) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında o dönemin Medine yerleşkesi civarında bulunan Kuba’ya geldiklerinde orada birkaç gün kalmışlar ve İslam tarihinin ilk camiini inşa etmişlerdi. Medine’ye geldiklerinde de ilk iş olarak yapacakları caminin yerini belirleyip hemen inşaatına başlamışlar ve kendileri de bu inşaatta fiilen çalışmışlardır. Onun izini takip eden Müslümanlar da gittikleri her yerde evlerine yerleştikten hemen sonra ibadetlerini yapabilecekleri bir cami arayışına girmişlerdir. Bunun yakın tarihteki en önemli örneklerinden biri gurbete giden işçilerimizdir. Almanya başta olmak üzere gittikleri her yerde mabetler inşa ettiler. Eşlerinden, çocuklarından ayrılığa dayanmak zorunda kalan büyüklerimiz, camisizliğe dayanamadılar. Çünkü, Mü’min camisiz, camiler Mü’minsiz olamazdı. Onlar birbirinden mahrum olunca en derin gurbeti yaşarlar. Bu onların imanlarının gereğidir ki, Rabbimiz ayet-i kerimede bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazını kılan, zekatını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar ederler. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe,18) Cami, Müslüman toplumların kalbi gibidir. Vücutta kirlenen kanın temizlenmesi için durmadan kan pompalayan kalp gibi camiler de hayatın meşgaleleriyle bunalan Mü’minlerin, yorulup kirlenen gönüllerinin nefes alıp huzur ve istikamet bulduğu, yenilenip umut dolduğu, ilim ve irfanla kendini bulduğu mekanlardır. Cami Hz. Peygamber'in şehir devleti Medine'de ibadet mekanı olmanın ötesinde çok fonksiyonel bir kurum niteliğindeydi. Devlet işlerinin yürütülmesi için toplantıların yapıldığı, işlerin istişare edilerek kararların alındığı bir mekandı. Hepsinden öte küçük büyük herkesin katıldığı bir yaygın eğitim kurumu durumundaydı. Camide devamlı bir araya gelerek ilim öğrenen insanlar vardı. Rasülüllah (s.a.s) Mekke'de Hz. Erkam'ın evinde zor şartlarda başlattığı eğitim seferberliğini, Medine'ye hicretten sonra artırarak, o günün şartlarında takdire şayan bir seviyeye taşımıştı. Kendi baş öğretmenliğinde, bilen bilmeyene bildiğini öğretiyordu. O bir hadisinde, "Ben öğretmen olarak gönderildim." (Müslim,Talak,29) buyuruyor, devamlı camide ve cami dışında sohbetler, dersler yaparak ashabını yetiştiriyor ve onları her açıdan kendilerini geliştirmeleri için teşvik ediyordu. Onun eğitiminden geçenlerin başında gelenlerden olan Hz. Ali (r.a), "İlim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun, ilim ise seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim ise anlatmakla çoğalır, bereketlenir." der. Son ilahî din olan İslam'ın eğitime-öğretime verdiği bu önem, aynı zamanda son dönemin en önemli gücünün bilim olacağı gerçeğini de ortaya koymaktadır. "... Deki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz bundan akıllı kimseler ders çıkarırlar." (Zümer,9)  ayeti, Allah'ı bilip tanıyan, O’na ibadet edenlerle, aksi yönde olanların aynı olmadığını ifade ederken, aynı zamanda bilginin en önemli güç olduğunu, bilenle bilmeyenin aynı olmayacağını ortaya koymaktadır. "Yaratan Rabbinin adıyla oku" ( Alak,1) ayeti, ilmin önemini vurgularken, bize verdiği ince bir mesaj da, okunan her şeyin Allah'ın (c.c) adıyla olması gerektiğidir. Kur'an-ı Kerimde yedi yüzden fazla ayette kainata, varlığa ibret nazarıyla bakarak Allah'ın varlığını, gücünü tefekkür etmemiz bizden isteniyor. Bu anlamda bu gün küçük branşlara ayırdığımız her ilim dalının, her dersin, her araştırmanın hedefi varlığı anlamaya çalışmaktır. Elde edilen her bilgi, ulaşılan her sonuç, mevcudatı yaratanın varlığını ve kudretini göstermektedir. Kur'an-ı Kerim baştan sona birçok ayette buna dikkatlerimizi çekmektedir. İnsanlığın en büyük düşmanı cehaletttir. Bu konuda Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in (s.a.s) bize verdiği bütün mesajlar bunu göstermektedir. Din ile ilim birbirine asla zıt olmadığı gibi, aksine İslam, fen ilimlerine, düşünmeye ve araştırmaya bizi teşvik etmektedir. İlim ruh gibidir. İnsanı insan yapan, diri tutan, can katandır. İlimsiz insan veya toplum ruhu çıkmış ceset gibidir. Dinimiz bizden doğru bilgi üzerine kurulmuş bir inanç, ibadet ve ahlak ister. Bu konuda, Şüphesiz kullar içinde Allahtan gereği gibi korkanlar ilim sahibi alimlerdir.” (Fatır,28), “Sakın cahillerden olma.” (Enam,6/35), “Bilmiyorsanız bilenlere sorun.” (Enbiya,21/7) ayetleri önemli mesajlar verir. Peygamberimiz (s.a.s) faydalı ilimle uğraşmayı nafile ibadetten üstün ve öncelikli görmüş, bir çok hadis-i şerifinde ilim öğrenmeye teşvik etmiştir. İnsan, yaşı ne olursa olsun hiçbir zaman kendini okumaya, öğrenmeye, dinlemeye kapatmamalıdır. Öğrenme doğumla başlar ölümle biter. Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: İlim mü'minin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya herkesten daha çok hak sahibidir.” (Tirmizi,İlim,19)  Mü'minin hedefi önünde kitap, elinde kalem, dilinde Allah'ın adıyla, ilim talebesi olarak canını vermektir. Bununla beraber kişinin dünyasına, ahiretine fayda vermeyen gereksiz şeylerden uzak durması gerekir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: Allahım bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.” (Tirmizi,daavat,128) “Faydasız ilimden Allah'a sığınırım.” (Tirmizi Daavat,68) Bu vesile ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın, hem milletimiz hem de tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını niyaz ederim. Yusuf Türk                                                                                                           Vaiz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.