“Bunun Adı Bozukluktur''

“Bunun Adı Bozukluktur''

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Yaşam Boyu Eğitim ve Uygulama Merkezi tarafından 24 Şubat 2015 tarihinde, “Çocuklar ve Ergenlerde Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite Bozukluğu ve Öğrenme Güçlükleri” konulu bir konferans düzenlendi. AKÜ Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen program, Yaşam Boyu Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gülen Gül Köken’in açış konuşmasıyla başladı. Konferansta konuşan AKÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Alpaslan, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun bir hastalık olmadığını belirterek, “Bunun adı bozukluktur. Bize gelen gençlerden birinde dikkat ve konsantrasyon problemi varsa, biz onu asla hasta olarak tasla nitelendirmiyoruz. Bu durumu ‘dikkatini toplama kusuru veya dikkatini sürdürme kusuru’ olarak nitelendiriyoruz. Bu çok önemli bir husustur” dedi. Çocukların okul hayatlarında dikkat ve konsantrasyonun çok önemli olduğunu ifade eden Alpaslan, şunları söyledi: “Dünyada bir grup çocuk var ki bunların zekâları normal, algıları ve idrak etmelerinde ise kusur olmamasına rağmen özellikle akademik yaşamlarında ders çalışırken, ders dinlerken dikkatleri dağılmaktadır. Okula başlandıktan sonra ‘dikkat ve konsantrasyon’, öğrenme süreci için çok gereklidir. Olmadığı zaman öğrencinin eğitim hayatı aksamaktadır. Eğitim hayatında akranlarına göre dikkat, öğrenme, algılama gibi zekâya bağlı olmayan nedenlerden ötürü akademik olarak zorluk yaşayan bir grup çocuk var. İşte bunlar yaklaşık bir asırdan daha uzun süredir ‘dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar’ olarak tanımlanmaktadır.” Afyonkarahisar’da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuk sayısı fazla Çocuk ergen psikiyatrisi kliniklerine başvuran her yüz çocuktan yaklaşık 15-20 tanesinde dikkat eksikliğinin tespit edildiğini ifade eden Alpaslan, “Yani 5 çocuktan bir tanesinde dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu durumunu görüyoruz” diye konuştu. Söz konusu rahatsızlıkla ilgili ailelerin hekime gelme süreci ile ilgili bilgiler veren Alpaslan, “Bu çocuklar nasıl bizim kliniğimize geliyor sorusunun cevabı ise ebeveynlerin çocuklarının okula başlamasının ardından baş edemedikleri, yorumlayamadıkları, üstesinden gelemedikleri, 30 dakikalık bir ev ödevinin 3-4 saat sürmesi gibi durumlarda ebeveynlerin tükenmesi ve çocuğa duygusal ve sözel olarak tahammülsüz olmaları ve sonrasında belki şiddet uygulamalarıdır. Takiben öğretmenlerin çocuğu okulda gözden çıkarmaları ve çocuğun bunun sonucunda kendisine olan özgüveninin ve özsaygısının azalması ile kaotik bir süreç oluşur. Bunun sonucunda kimi zaman öğretmenlerin yönlendirmeleri ve kimi zaman da ebeveynlerin çaresiz kalmaları sonucunda insanlar çocuklarını bize getiriyorlar” ifadelerini kullandı. Alpaslan, Afyonkarahisar’da görev yaptığı 5 yıllık süre içerisinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu vakalarına diğer görev yaptığı illere kıyasla daha fazla rastladığını da belirterek, “Afyonkarahisar’dan önce Bursa, İstanbul gibi illerde çalıştım. Afyonkarahisar’da dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ve bunun eşlik ettiği davranış problemleri ve kimi zaman öğrenme güçlüklerine bağlı olarak 4. veya 5. sınıfta olup, hala akademik olarak 1. sınıf düzeyinde olan çocuk sayısı, diğer illere göre maalesef daha fazla” dedi. Dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik bozulma varsa rahatsızlık söz konusu Bir çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olduğunu söyleyebilmek için 3 alanda bozulma olması gerektiğine işaret eden Alpaslan, “Bunlar ‘dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik’tir. Dürtüsellik, çocukların kendi davranışlarını kontrol etmelerinde güçlük yaşamalarıdır. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda çocuklarda düşünmeden konuşma, sabırsızlık, kendi davranışlarını kontrol etmelerinde güçlük yaşama gibi durumların tıbbi olarak 12 yaşından önce başlamış olması veya en az iki ortamda olması gerekiyor” diye konuştu. Kendilerine her gelen hiperaktif çocuğun akademik anlamda başarısız olmadığının altını çizen Alpaslan, şöyle devam etti: “Bize başvuran her hiperaktif çocuğa ya da akademik olarak ders başarısızlığı olan veya dikkat problemi yaşayan her çocuğa doğrudan bu çocukta ‘dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu var demiyoruz. Demekten de özellikle kaçınıyoruz. Çünkü bu durumun en az iki ortamda oluşması gerekiyor. Bazen bir çocuk evde ders çalışmanın nasıl olması gerektiğini öğrenmemiştir, disipline edilmemiştir ya da masa başında 45 dakika oturma alışkanlığına sahip değildir. Bizim öğretmenlere gönderdiğimiz öğrenci değerlendirme formları var. Öğretmenin doldurduğu formlara göre bakıyorsunuz öğrenci sınıfın en iyilerinden biri, hiçbir davranış problemi yok ve derslerinde gayet iyiyken aynı öğrenci belki evdeki psikososyal sorunlar belki aile içerisindeki çatışmalara bağlı olarak evde ders çalışmıyor ya da bilgisayar, vb. multimedya cihazlara düşkün. Böyle durumlarda biz hiperaktivite ve dikkat eksikliğinden kaçınıyoruz. Eğer ki bir bireyde dikkat ve hiperaktivite sorunları var ise bu ortamlardan bağımsızdır. Eğer evde varsa okulda da vardır.” Her 10 çocuktan birinde “dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu” var Hareketliliğin özellikle erkek çocuklarda göreceli olarak daha fazla görüldüğünü anlatan Alpaslan, “O yüzden her hareketliliği hiperaktivite bozukluğu olarak kesinlikle değerlendirmiyoruz. Bu hareketlilik özellikle akranlarına göre daha fazla düzeydeyse en azından ev ya da okul gibi iki farklı ortamda görülüyor ve bu hem ebeveyn hem de eğitmen için sorun oluşturuyorsa, eğitim kurumlarında yapılan ortak faaliyetlere katılmakta zorluk yaşıyorsa bu çocuğun hiperaktivitesinden söz etmek mümkündür. Bu çocukların kimisi dikkatini çok iyi toplasa da devam ettirmekte zorlanır” ifadelerini kullandı. Alpaslan yapılan çalışmalara göre her 10 çocuktan birinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun tespit edildiğini belirterek, şöyle dedi: “Gerek ülkemizde gerekse dünyada yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda her 10 çocuktan birinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tıbbi olarak görülmüştür. Çocuk-ergen psikiyatrisi polikliniklerinde genel itibariyle gerek depresyon, gerek konuşma bozuklukları, öğrenme güçlükleri ya da diğer tıbbi durumlar genel itibariyle cinsiyet seçmekte ve bu tip rahatsızlıklar genel itibariyle erkeklerde görülmektedir. Kekemelik, konuşma bozuklukları, peltek konuşma gibi birçok rahatsızlığa erkek çocuklarda daha sık rastlandığını görüyoruz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan aşırı hiperaktif yerinden duramayan çocuklarda hiperaktivite ve dürtüsellik alanındaki belirtiler yaşla birlikte kendi kendini sınırlamakta ya da kişinin kendi davranışları üzerindeki kontrol yeteneğini zamanla azaltmaktadır. Özellikle dikkat alanında da sorunlar yaşıyorsa bunlar kendiliğinden maalesef düzelmiyor. Biz de bu nedenle tıbbi olarak müdahale edilmesi gerektiği konusunda kamuoyunda bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.” Türkiye’de 2,5 milyondan fazla “dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu” olan çocuk var Alpaslan konferansta yaptığı konuşmada hiperaktivite belirtileri konusunda da bilgiler vererek, şöyle devam etti: “Belli başlı hiperaktivite belirtilerine bakarsak, ‘yerinde duramama, oturması gerektiği halde oturmama, sessiz ve sakin oyun oynamakta güçlük çekme, yerli yersiz koşup tırmanma, çok konuşma, çoğu zaman sorulan soru tamamlanmadan cevabını verme, her zaman bir şeylerle uğraşma, sırasını beklemekte zorlanma ve olaylara veya konuşmalara müdahale edip yarıda kesme’ gelmektedir. Dikkatsizlik belirtileri ise ‘yönergeleri başından sonuna kadar takip edememe, dikkatlerini yaptığı işe veya oyuna vermekte zorlanma, evde veya okulda yapacağı işler ve aktiviteler için gereken malzemeleri kaybetme, siz konuşurken dinlemez gibi görünme, detayları gözden kaçırma, düzensiz görünme, uzun süre zihinsel çaba gerektiren işleri yapmakta zorlanma ve bunlardan kaçınma, unutkanlık ve ilgilerinin kolayca başka yönlere kayması’ şeklinde sıralanabilir”. Günümüzde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısına yardımcı olacak kan testleri, idrar testleri gibi herhangi bir laboratuar testi olmadığını anlatan Alpaslan, “Aynı zamanda herhangi bir beyin görüntüleme yöntemi (beyin tomografisi, manyetik rezonans görüntüleme) ya da psikolojik test de yoktur. Klinisyenin tanı araçları aile ve çocuk ile yapılan görüşmeler, klinik gözlem, fizik ve nörolojik muayene, davranış değerlendirme ölçekleri ve bilişsel testlerdir” dedi. Alpaslan yapılan çalışmalar neticesinde Türkiye’de 2,5 milyondan fazla çocuğa dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi konulduğunu belirterek, “Türkiye’de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu sıklığı ile ilgili yapılan en güncel bilimsel çalışmalarda bu sıklığının yüzde 12,22 ile yüzde 13,38 arasında değiştiği bildirilmiştir. Bu veriler ışığında ülkemizde 2,6-2,9 milyon civarı dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuk olduğu düşünülmektedir” diye konuştu. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, sigara-alkol-uyuşturucu kullanımı riskini artırıyor Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun tedaviye çok iyi yanıt veren bir psikiyatrik bozukluk olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Alpaslan, bozukluğun tedavi edilmemesi halinde pek çok sıkıntıya neden olabileceğini belirtti. Alpaslan şunları kaydetti: “Tedavi edilmemiş dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu çok önemli sorunlara yol açabilir. Tedavi edilmemiş dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda kaza-yaralanma, sigara–alkol-uyuşturucu kullanımı, yasal problemler ve yaşam süresinin kısalması gibi riskler tedavi edilmiş dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklara göre daha yüksektir. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda herhangi bir madde kullanım bozukluğu riski 1,5 kat; nikotin bağımlılığı riski ise 3 kat artmaktadır. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki; dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tedavisinde kullanılan ilaçlar, madde kullanım bozukluğu riskini arttırmaz ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun etkin tedavisi madde kullanım bozukluğu sıklığını azaltır ve madde kullanım bozukluğundan çocukları koruyan bir faktördür.” Alpaslan, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun tedavisinde psikososyal ve tıbbi girişimleri içeren çok yönlü tedavi (multimodal) yaklaşımları bulunduğunu belirterek, “Bu yaklaşımları, tıbbi tedavi, anne-baba eğitimi, bilişsel-davranışsal tedaviler ve özel eğitim programları olarak söylemek mümkündür” ifadelerini kullandı. AKÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Alpaslan, sözlerini şöyle tamamladı: “Anne-baba eğitiminde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu hakkında ve çocuğa tutumlar konusunda ailenin bilgilendirilmesi amaçlanır. Burada anne ve babalara çocuklarına uygun disiplin ve tutarlı davranılması öğretilir. Aşırılı hoşgörülü veya aşırı cezalandırıcı tarzdaki yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Bilişsel-davranışsal tedaviler yaklaşımında ise tedavi sonucunda daha çok dürtü kontrolü, daha uzun düşünerek harekete geçme ve motor hareketliliğin uygun bir biçimde gerçekleşmesi sağlanır. Bu çocuklara görevler planlanırken yapması gerekenler küçük parçalara bölünmeli ve basamaklar haline getirilmelidir. Ayrıca görevin her basamağı için ilave zaman eklenmelidir. Örneğin 20 dakika ders çalışma ve 10 dakika mola verilmesi gibi. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu bulunan çocukların anne-babaları için Dr. Russell Barkley tarafından önerilen 10 kural çok önemlidir. Bunlar, ‘Kurallar koyduğunuz zaman bunların çok spesifik olmasına dikkat edin ve onları yazıp asın; ödülleriniz çocuk için anlamlı ve güçlü ödüller olsun; sık sık geri bildirim verin, çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin; çocuğunuza beklentileri ve planları konusunda yardım edin; çocuğunuzun iyi günleri olabileceği gibi kötü günleri de olabileceğini göz önünde bulundurun; olumsuzluklar, yapamadığı şeyler ve cezalar hakkında odaklanmaktan ziyade olumlular üzerinde odaklanın; bir karakter sorunuyla değil biyolojik bir sorunla mücadele etmekte olduğunuzu daima akılda tutun; çok konuşup nasihat vermeyin, davranışlarınız daha öğretici olacaktır; espri anlayışınızı kaybetmeyin ve sabırlı olun; kendiniz ve çocuğunuza karşı hoşgörülü olun.” 24subat1506 24subat1509 24subat1507

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.