Kaygan Zemin

Kaygan Zemin

BU AKŞAM GÜN BATARKEN GEL

BU AKŞAM GÜN BATARKEN GEL ♥️
Sakın geç kalma erken gel!……
Yine bir İstanbul gecesi... Akşam olmak üzere... Üç ahbap çavuş demlenecek yer arıyor... Tanburacı Osman, Ahmet Rasim ve de Neyzen Tevfik... Bunlar sacayağın üç bacağı! Biri olmazsa olmuyor. Sanki üçüzler...
Biri tambura çalıyor, öteki ney üflüyor, Ahmet Rasim de bol bol güfte yazıyor... Her gittikleri yerde meşk var. Sohbet gırla, o eski İstanbul''un asude mekanları bunların ritmiyle coşuyor. Müzik, nükte, zengin sofralarda bol kahkaha...
Neyzen Tevfik leylvennehar... Sabahtan akşama kafa dumanlı...
Hatta öylesine ki yakasız pardösünün iki iç cebinde kiloluk iki rakı şişesi var... İki adımda bir şişenin kapağını açıyor, şişeyi cepten çıkarmadan dıştan eliyle yukarı doğru bir hamleyle kaldırıp iki fırt alarak yola devam ediyor... Neyzen Tevfik müzmin bekar... Mekanı dost meclisleri, lokantalar... Bazen sokakta sabahlıyor ama Neyzen bir derya... Neyde üstüne yok. Hayatı yaşamada üstat... Alkolsüz anı da yok kimseye zararı da. Neyzen''in hicivleri hep argo ama altında yatanlar da hep hayat düsturu... Neyzen''in sözünü ve neyini dinle, yaptığını yapma!...
Tanburacı Osman Pehlivan zamanın en iyi tambura çalanı... Hazırcevap bir kıvrak zeka... İşi gücü çalıp söylemek. Türküler onun dilinde yüreğinde... Biraz cinsi latif düşkünü, biraz da hovarda... Yesin içsin, çalsın söylesin gerisi sevda... Tanburacı sevmeyi seviyor... Evdeki hanıma sevgisi saygısı baki ama pek dinlediği de yok! Tanburacı tam bir Osmanlı erkeği; ''heyyt'' dedi mi akan sular duruyor... Sofralar kuruyor kaldırıyor. Kumkapı''da, Fatih''te, Haydarpaşa''da bulunduğu her mecliste sohbet gırla... Osman Pehlivan tezeneyi tamburanın tellerine vurdu mu, aynı anda orta parmak sazın gövdesine indi mi, sapını da salladı mı sazının gümbür gümbür bir ses gelir ardından...
O zamanlar daha elektro saz yok ama Tanburacı''nın sazında ekonun kralı var!...
Ahmet Rasim bir mazbut adam... Efendi mi efendi, beyefendi mi beyefendi ama o da yere bakan yürek yakan bir İstanbullu... Bilge bir adam ve eşine sevdalı... Akşam çökerken her daim evinde ama Rasim de bayılıyor Türk müziğine... Güfte onda, beste onda, meşk onda... Eşi hanımefendi bırakmıyor onu her zaman... Rasim de kırmıyor karısını... O zaman da üçlü sohbet, yara alıyor. Sacayak sallanıyor... Ne yapsınlar da Ahmet''i kandırsınlar hep plan yapıyorlar. Aslında Ahmet onlarla meşke dünden razı ama hanımı Ahmet''e sevdalı. Bırakmıyor ki gitsin!
***
Yine bir akşam üçü gidecek, lakin Ahmet Bey''in hanımı izin vermez.
Derhal komplo kurulur...
Tanburacı Osman Pehlivan Rasim''in kapısını çalar. Her zamanki gibi kapıyı karısı açar...
Tanburacı pehlivan meyus bir yüz ifadesiyle ''Neyzen yine çok içti yenge, komaya girdi Haydarpaşa Numune''ye kaldırdık'' der... ''Müsaade etseniz de Rasim''le bir gitsek...'' Kadıncağız yana yakıla Ahmet Rasim''e seslenir; ''Ahmet Bey Ahmet Bey koş!... Neyzen komaya girmiş Tanburacı seni çağırır... Ziyarete gidecekmişsiniz...''
Ahmet Rasim pabuçlarını alel acele sokakta giyer ve Tanburacı''yla gözden kaybolurlarken karısı arkalarından seslenir;
''Ahmet Bey tahammül kalmadı artık, sakın geç kalma erken gel...''
Üç ahbap çavuş doğru Kumkapı''ya giderler sofra kurulur, Tanburacı çalar, Neyzen üfler Ahmet Rasim de mermer masaya diline değdirdiği sabit kalemle başlar yazmaya...
BU AKŞAM GÜN BATARKEN GEL
Bu akşam gün batarken gel
Sakın geç kalma erken gel
Tahammül kalmadı artık
Sakın geç kalma erken gel
Cefa etme bana mahım
Sonra tutar seni ahım
Üzme beni şivekarım
Sakın geç kalma erken gel...
(Hüseyin Akkaya’dan alıntıdır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kaygan Zemin Arşivi