Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

BAKIŞ

İnsan davranışlarından, iç içe geçmiş olaylar ortaya çıkar. Olayların daha sonraki durumunu, insanın bakışı belirler. Genel tutum ve yaklaşım, ferdin karakteristik özelliğini şekillendirir. Birey; ya toplumun geneline ayak uydurur, ya farklı bir şekilde yürümeyi tercih eder, ya da "araziye ayak" uydurma gibi kırılgan - değişken yerine göre kaypak hareket etme yönünde davranır. Daha ziyade sondaki tercih yönünde ilerlenmekte, kısa vadedeki kazanımlar hedeflenmekte belki de bu sebepten dolayı uzun soluklu başarı, zafer, mutluluk ve sevinçlere ulaşılamamaktadır. Kısa sürede elde edilen, yine aynı zaman kapsamında yitirilmektedir.

Günü gününe, öne çıkan yoldan "ilk araçla" hareket etmek, startta ileri fırlansa da başarının tesadüflere bırakılması anlamına gelmektedir. Hiçbir başarının tesadüfen gelmeyeceğini hemen herkes kabul etmektedir. "Neticeye bakılması" gerektiği, mantıklı olsa bile kabul edilebilir bir realite değildir. Hep vurgulandığı gibi başarı bir sonuç değil, bir tercihtir. Tercihin ortaya çıkardığı sorumluluklar, yükümlülükler bulunmaktadır.

Yerleşik yaşamın küçük birimleri köylerde hayatın, belli bir standardı bulunmakta, onun devamı için asgari düzeyde çaba sarf edilmesi ile üst düzeydeki girişimler arasında çok büyük fark bulunmamakta, davranışlar bireyler arasında uçurumlara sebep olmaktadır. Değirmen taşı dönerek öğütmekte, köylüsünü beslemektedir. Basit döngü köy odasında, akşam sohbetinde, koşuşturmacada önüne - arkasına bakmadan sürüp gitmektedir. Basit yaşam tarzına dışarıdan gelen her şey, uzak, aykırı ve yabancıdır. Yabancı olan her şeye de meraklı, bir o kadar da endişeli yaklaşılır. Bunda garipsenecek bir şey yoktur. Zira her şey izah edilebilir şekilde sürüp gitmektedir.

Cumhuriyetimiz ellinci yılına erdiğinde kendi halinde yaşamakta olan Şuhut'un Başören, Senir, Atlıhisar, Balçıkhisar köylerine beklenmedik bir şekilde, otobüs ve kamyonlardan oluşan garip bir konvoy yaklaşır. Otobüs ya da kamyonun varlığını bilen ancak onunla çok fazla içli dışlı olmayan bireyin, beyninde uyanan tek şey taşımacılıktır. İnsan ya da yük taşımasının çok fazla bir önemi yoktur. Yük yerine insan da gidip - gelmektedir. Aksi durum adımlarının tekrarından ibarettir.

Bakış açısı basit olduğunda görüş çok daha net olurken, ayrıntılara girildiğinde bulanıklaşma meydana gelir. Konu ne kadar basite indirgenirse anlaşılması aynı oranda kolaylaşır. "Bu kadar basit" ifadesinde bile zorlaştırma bulunmaktadır. Birey açısından bakıldığında ilk anda hep bir basitlik yer almaktadır. Kafa yorulmaya başlandığında işler, karmaşıklaşıp sarpa sarar.

O güne kadar görmedikleri gelişmeyi, daha önce gördükleri ya da duydukları ile ilişkilendirirler. Zira beyin bu yönde telkinlere yönlendirir. Köylüler de gelen konvoy ile ilgili herhangi bir ayrıntıya girmeden "köye çingeneler geliyor" der demez, köy kahvesi ile meydanında bulunan herkes konvoya odaklanır.

Gelişme garip, bir o kadar da herkesi derinden etkileyecek derecede mühimdir. Meraklanıp, telaşlanırlar. Herkesin malı mülkü vardır. Kendisini kıt kanaat idare etmektedir. Yerleşikler göçerlikten gelmelerine bakmasızın, göçerlerin kontrolsüzlüğün hep rahatsız olmuşlardır. Günü getirdiğine göre manevra yeteneğini ortaya koyanlar, kendilerini taş duvarların yardımıyla koruyanlar için bir tehdit oluşturmaktadır.

İletişim, telefonun iki yakası gibidir. Karşılıklı olması ile bir anlam kazanır. Aynı kaygılar, yeni bir diyara gelenler için de geçerlidir. Onların da sürdürmek zorunda oldukları bir yaşamları, muhafaza edecekleri değerleri bulunmaktadır. İnsanın genel ihtiyaçları ise hiç değişmemektedir. Hissedilen gereksinimin karşılanamaması statükonun sarsılması anlamına gelmektedir. Bu, bundan sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağının göstergesidir. Elbette taraflardan birinin geçici olmaması durumunda. Birisi arenadan çekilince, her iki kesim için silik bir hatıraya dönüşür gider. Yaşamın getirdiği telaşlar içinde sıkışıp kalır. Tarihçilik, silik hatıralardan ve bölük pörçük bilgi kırıntılarından hareketle geliştirdiği metodolojik usullere dayanarak geçmişi yeniden kurgular.

Köylülerin merakları, telaşları daha da artmadan gelenler kendilerini tanıtmışlardır. Bu da iletişime geçme çabasının açık ifadesidir. Gelenlerin göçerlerden olmadığı köyde uzun süre kalmaya gelmedikleri anlaşılır. Bir iş, mesleklerinin icrası için geldiklerini belirtirler. Böylelikle merak, ortadan kalkmamış, sadece değişikliğe uğramıştır.

Misafir statüsüne geçenler, köylerine bir film çekimi için gelmişlerdir. Bayramdan bayrama o da imkanı olanların sinema salonlarında görme fırsatı yakaladığı, bir defacık ulaşanın hayal ufuklarını süslediği beyazperdenin unsurları tam karşılarında kendilerine hitap etmektedir. Bu anlaşılabilir, anlatılabilir bir duygu değildir. Kırk yıl önce salonlarda, bir sonraki haftanın film reklamlarına eklenen "rejisör Yılmaz Atadeniz" ses yankısını duyanın aynı şahsiyetle, aynı panelde konuşmanın heyecanını bizzat yaşayan birisi ancak bunu anlayabilir.

Yapım ekibinin liderleri baklayı daha fazla ıslatmadan, burada çekmeyi planladıkları filmde köylülerden de isteyenlerin rol alabileceklerini ifade ederler. Bu işin içinde yer almak isteyip - istemedikleri sorulur. Merakların kapsamı değişmekle kalmaz aynı zamanda bir tercih noktasına gelirler. Bir tercih yaparken şartları bilindiği takdirde sağlıklı karar verilebilir aksi durum neticesiz sonuçlar doğurur.

Soru ile beraber, tercihe vakit kalmadan, yorum kendiliğinden ortaya çıkar: "Günahtır." Basite indirgemekten söz etmiştik. Bilhassa köyün yaşlıları bunu beyan etmek için hiç beklemezler. Ne de olsa onlar çok daha fazla yaşamış, haliyle böyle bir yorum yapmakta diğerlerine nispetle çok daha tecrübeli, endişeyi de çok daha yakın hissetmektedirler. İlerleyen yaşlarda geçmişin hatalarıyla yüzleşme daha fazla yaşanmaktadır.

Böyle olmakla beraber gelenler profesyoneldir. Filmin Yunus Emre ile ilgili olduğunu söylemesiyle, basite indirgenerek önlerine çıkan engel yine aynı basitlikteki cevapla karşılanmıştır. bütün endişeler ortadan kalkmaktadır. Dediğimiz gibi sade bakış açısında Yunus Emre bu coğrafyanın en mühim manevi değerlerinin başında gelmektedir. Onun adını bilmeyen, duymayan, ondan kendinden bir şeyler bulmayan düşünülemezdi. Onunla ilgili bir husus, kısmetin ayağa kadar gelmesi olduğunda, ayağa kalkıp hazır olda beklemek gerekti.

Böyle bir projenin içinde rol almak ne demek; bu yerine getirilmesi gereken bir görev, ödenmesi gereken bir borçtur. Bütün öncelikli işler bir tarafa bırakılıp, bunun halledilmesi kesinlikle ortada bırakılmaması lazımdı. Onun üzerinden başka kulvarlara ilerlemek gibi bir düşüncenin içinde bulunmak tasavvur dahi edilemezdi.

Çok kısa süren aşama kuvvetli bir iletişim ortaya çıkarmış, sahiplenmeye ulaşmıştı. Bütün tereddütlerin ortadan kaldırılmasından sonra bahsedilen köylerde bir çok sahne çekimi gerçekleştirildi. Film bir yıl sonra gösterime girebildi. Her bir emeğin, çabanın, gayretin, eserin, mutlak surette ayrı bir macerası aynı şekilde ayrı bir hikayesi bulunmaktadır. Onlara bakışın da katkısı olacaktır.

Beyazperde eserinde görev alan ve de almayan köylülerin büyük bir kısmı çok daha farklı zamanlarda on yıl kadar geçtikten sonra; kimi zaman hasretle, kimi zaman hüzünle, kimi zaman hayretle çoğunlukla da büyük bir mutlulukla filmi izlediler. Mutluluklar hep baki kaldı. Çünkü bakış açıları içten, hep sade ve yalın idi.

Bakış açısını biraz yaklaştırdığımızda küçük bir ayrıntıya hemen ulaşmaktayız. O da sinema sektörüne çok emeği geçen bir ismin filmin kaynağını teşkil eden eserin yazarı olmasıdır. Yazarın o eserine dijital kapsamın geliştiği zaman diliminde ulaşmak mümkün olamamıştır.

Gönüller Fatihi Yunus Emre filminin gösterime girmesinden çok değil, bir sene sonra başlayan furya filmlerinin değerlendirilmesi elbette çeşitli disiplinlere göre farklı cephelerden yapılmalıdır. Yapılacaktır da. Buradan çıkacak sonuçları şimdiden görmek ona göre bir hüküm vermek de peşin fikir sahibi olmak mümkün değildir.

Anadolu'nun, Türklüğün, Müslümanlığın aslında beşeriyetin gerçek anlamda "gönüller fatihi" gibi mühim şahsiyetinin hayatını mevzu eden filmin çekimine katkı yapan eseri kaleme alan yazarın, hemen ardından gelen furya döneminin bazı senaryolarını kaleme alması genel ve kesin sonucun alınmasından sonra çok daha realist bir şekilde değerlendirilecektir.

Yüzyıllarca gönüllerde kalabilmenin yolu, her şeyi basitleştirmek bir o kadar da karmaşık çizgilerde bile aynı netlikte algılanabilmekten geçmektedir. Böylelikle bakış açıları değişse de her zaman aydınlık içinde kalınabilecektir.

Doç. Dr. Turan AKKOYUN

Afyon Kocatepe Üniversitesi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20