Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

AYRIM

Aile, semt, toplum, ülke ya da bunların mensubu olmak yaşamı ve kaliteyi belirlemekle birlikte bireyin önüne çıkan fırsatları değerlendirmesi, değerlendirememesi, yanlış değerlendirmesi gerçek anlamda başarıyı ortaya koymaktadır. Aynı imkanların, benzer sonuçlar doğurmadığı dikkate alındığında birey daha fazla öne çıkmaktadır. Üzerinde fazlaca durulduğu üzere başarı bu anlamda bir sonuç değil doğrudan bir tercihtir. Kişi tercihini yaparken elbette kendisine aktarılanlardan özümseyebildiklerini, hazmedebildiklerini uygulayacaktır. Hazır bulduğunun ölçüsü, kalitesi, değeri ne olursa olsun ondan aldığı, anlamlandırabildiği, şekillendirip üstüne ekledikleri sonrasında ulaşılan nokta itibar görecektir. Saygınlığını elde ettikleriyle sağlamaya çalışanlar onlardan uzaklaştığında aslında sadece kendilerinden kopacaklardır. Demokrat Parti iktidarının sonlarına doğru, ülkenin en büyük şehrinde sanat ve kültür merkezinde dünyaya gözlerini açmak mutlaka mühim bir artıdır. Boğulacaksan büyük denizde boğulmasın ifadesi olumlu ve de olumsuz anlam içermektedir. Başarı yolunda mesafe alınırken olumsuzluklar gereksiz olmamakla birlikte, kişinin kendisine çeki düzen vermesi anlamında adeta bir zarurettir de. Herkes hayat denilen mücadele arenasına aynı ve eşit şartlarda başlayamaz. Bu eşyanın tabiatına da aykırı olur. Aynı şekilde her birinin yürüyüşü, gelişimi, bekleme süreleri ile istasyonları ve finali de farklıdır. Hala ortaya koydukları prestijleri de farklıdır. Hep böyle ola gelmiştir. Bireylerin genel hususiyetleri devam ettiği müddetçe böyle olacaktır. Baştan her hangi bir çaba sarf etmeden sahip olduğu değerlerin farkına varmayanlar, geriye düşüp ileriye doğru fırlamadan kâr hanesine yazdırdığı kazanımları ne kadar büyük olursa olsun, sonradan elde ettiklerinin de kıymetini bilmeyecektir. Hangi sektörde bulunursa bulunsun çabaları kendisine değil yukarısındakine, negatif sonuçlar da tam tersine yukarısındakine değil kendisine dahil edilecektir. Bir ölçüde başkalarının değerlerine değer katmayı marifet sayacak durumu fark ettiğinde de Bor'un pazarı çoktan geçecektir. Dünyanın her tarafında büyük şehirlerin müşterek kaderi sakinlerinin ezici çoğunluğunun farklı diyarlardan, memleketlerden gelenlerce beslenmeleridir. Besin değerleri ne kadar yüksek olursa olsun kaynaşmanın bir faturası, bireyden - aileden - toplumdan bir götürüsü belirmektedir. Aslen Suriye'de eski payitaht şehri olarak gönülleri tutuşturan İstanbul'a göç edip Samatya'ya yerleşen bir ailenin kızı olarak mücadele arenasına çıktı. Gençlik rüzgarı içinde dağılmadan yolculuğuna çalışma yaşamında devam etme durumunda olduğundan, kendisini bir mağazanın tezgahtarlığında buldu. Uçlarda yaşadığınız takdirde gün be gün farklı alternatiflerle karşılaşırsınız. Tezgahta çalışmak da aynen öyledir. İşveren, ürünü pazarlayabilmek için seçtiği elemanda görselliğe hitap eden meziyetler aramaktadır. Müşteri de zaman zaman ürünün yanında başka şeyler görebilmektedir. Tezgahtar uzun boylu, gösterişli, cazibeli, endamı hoş bir göçmen olunca çok geçmeden mankenlik teklifiyle karşılaşır. Başarının tercih olduğunu sık sık belirtiyoruz. Mankenliği tercih etmede her hangi bir tereddüt göstermez. Adım atma konusunda kısa süreliğine bir takım tereddütler yaşasa da kavak yellerini dindiremediği yaşlarda bu mesleğe hemen başlar. Çok geçmeden yeni mesleği ile bütünleşerek bundan hoşlanmaya başlar. Göz önünde bulunmak, takdir görmek, alkışlanmak, flaşların kendisi için patlaması kişinin etrafındakilerin arkasını görmeyi engeller. Engeller engellemeye de zemin hazırlar. Haliyle birey, kendi kendisini engeller. Birey tercihlerinde sadece meslek ya da gelir söz konusu değildir. Aynı zamanda anı ve ya yarını da seçmek zorundadır. Bugün ile yarın birbirine bağımlıdır ama mutlak surette ayrı değerlendirilmelidir. Nice sanat, bilim ve devlet adamları andan yararlanıp yarını tercih ettikleri için daha fazla mücadele etmek, defalarca yeniden başlamak durumunda kalmış ama neticede dünyanın şeklini değiştirmeye muvaffak olmuşlardır. Niceleri de bu uzun yolculukta yorgunluktan yana çekilerek vazgeçmişler silinip gitmişlerdir. Zira tercih yeterli olmayıp tercihin gereğinin yapılması gerekmektedir. Gereği yapılmayan tercihler sonradan pişmanlıklara sebep olmaktadır. Rüzgar eserken kendisinden on iki yaş büyük, aslen Adapazarlı olan sinema sektöründeki bir yönetmenle tanışır. Bir yönetmenle tanışmak da bir çoklarının rüyalarını süslediği gibi bazılarının hayatını değiştirmiştir. Bazı umut tacirleri de bu rüyaları yem olarak kullanarak kabusa çevirmişlerdir. Bu daha ayrı, henüz üzerine ciddi bir araştırma yapma fırsatı bulamadığımız bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Onunki ideale doğru bir karşılaşma ve tanışma olmuş gerçekten de kendisini sinema sektörünün içinde, tırmanma basamaklarında bulmuştur. İlk filmini Kıbrıs Barış Harekatının gerçekleştiği yılda çektiğine göre henüz reşitliğine erişmeden sinema sanatçısı, kameraların karşısında yerini almıştır. Sinemadaki oyuncu yolculuğu tepeden inme ve birden parlama olmamış bilakis sinemadaki yalpalamaya uygun bir şekilde gelişmiştir. Tıpkı uç ya da büyük şehirlerde yaşamda olduğu gibi iş yaptığınız sektörde de uç noktada olunduğunda, önde ya da arkada meydana gelen gelişmelerde bilhassa çöküş de fatura ona kesilmektedir. Top kime giderse gitsin, yeter ki kendisinde patlasın istemeyenler geride ya da aşağıda kalanlara yükleme yapmayı marifet sağmaktadırlar. Bir ölçüde buna "günah keçisi" seçme de diyebilirsiniz. Kıbrıs'lı Fedailer filmi ile dikkatleri daha da üzerine çekmiş sonrasında da altı yıl boyunca furyanın arasında dalgalara kendisini bırakmıştır. Dalganın görselliği hatırlardan uzak olmamakla birlikte hukuki, iktisadi, sosyolojik, psikolojik, politik, kültürel değerlendirmeler henüz yapılmamıştır. Geneliyle değerlendirilemediğine göre onun bireyselliği üzerinden yürünmesi çok büyük katkı sağlayamayacaktır. Üzerine bugüne kadar pek çok şey söylenen ve bundan sonra da söylenmeye devam edecek olan aslında yaşayanların susmayı tercih ettiği "Eylül Fırtınası" ile gelen süreçte perdedeki ahlaksızlığın boyutu durunca oyuncular da bir ölçüde gerçekle yüzleşme durumunda kalmışlardır. Orada da fatura daha ziyade kadın sinema sanatçılara kesilmiştir. Çünkü gerek erkek sanatçılar, gerek yönetmenler gerekse de sponsor ve yapımcılar mühim ölçüde kendilerini girdaptan kurtarma yolunu bulmuşlardır. İş, para, mecburiyet gibi hususların yanında yaşamın akıp gitmesi geriye dönüşün mümkün olamaması ve benzeri realiteler, zaten olması kaçınılmaz bir müessese aileyi gündeme getirmişse de yürümedi. Muhtemeldir ki yürütülemedi. Belki de anı yaşarken yarınların kaybedilmesi böyle bir şeydi. Tanışma ya da ilk zamanlardaki güler yüzlülüklerin devamı gelmedi. Sinema gibi dalgalanıp durulan spor sektöründen, ya da ticaret hayatından gelenler ile tesis edilen aile müessesi bir türlü randıman vermedi. Hayatta farklılıkların farkındalığa pusu kurması, onu tutsak alması içinde düşülen çukurdaki yanlışların sezilememesi çok defa sonrada görülen bir şeydir. Gidenlerin dönmediği bir alemde geçen günlerin hayali bile imkansızdır. Çocukluğun henüz aşıldığı gençlik ve onu takip eden yılların heder edilmesi ömrün zayi olmasına zemin hazırlar. Realite aleyhte gelişmeye başlayınca ortamı değiştirmek de bir çare olabilirdi. O yüzden büyük şehirlerde hızlı yaşayanlar en azından öyle zannedenler daha küçük şehirlere gitme yerine bir başka büyük şehre yerleşmeyi tercih etmektedirler. İstanbul yerine Bursa, Ankara, İzmir tercihlerinin çokluğu tesadüfen ortaya çıkmış olmamalıdır. Bir kısmı Almanya, Fransa gibi daha büyük ülkeleri tercih etmişlerdir. Bir başka gerçek de horoz ölüp gitmiş gözü hep çöplükte kalmıştır. Kendilerini sinema sektöründen de uzak tutmamaya çalışmışlardır. Toplumdan kopuk olarak gerçekleşen sektördeki yılların aksine toplumla bütünleşmeye çalışan bir ölçüde yaşamda en azından mutluluğu tercih etmeye başladıklarından ardından sektörün daha başka alanlarında senaryo, yapım, reji gibi gayretin içine girmiş olurlar. İşte bu nokta da maddi desteğin önemi ortaya çıkar. Bu da sermayedir. Sermaye de kendisini garanti etmeyecek, beslemeyecek bir alana asla girmez. Belki de o dönemlerin birinci sorumlusu budur ama ortalıkta onlardan eser yoktur. Para parayı çektiğinden çoktan başka sektörlere çekip gitmiştir. Ardından yetişmek mümkün olmamıştır. Bireyin hayatta tercihleri ne olursa olsun ana çizgilerinin Türk kültürünün akışına uygun olması, ona güç katması sonraki yaşlarda alnının açık başının dik olmasını sağlayacaktır. Böylelikle evrensel anlamda da ilerleyişe omuz vermiş olacaktır. Aksi durumdan bilindik örneklerle olduğu üzere kaoslara çıkılacaktır. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20