Halil Şahin

Halil Şahin

ATATÜRK DİYOR Kİ! -2-

  Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Ulusu adına tüm değerleri yok etmeğe kalkışanlar; ellerinden gelen her aracı kullanıyor ve dillerinin gevelediği her söylemi dillendiriyorlar. Onlar için özgürlük bu, ulusa reva gördükleri vatan ise seccadenin kapladığı yerdir. Atatürk; İslami etiği ve dinimizin gereklerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının gereksinim ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün ulusça ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı kurumsallaştırmaya çalışmıştır. O; “Dinsiz bir milletin devamına imkân yoktur. Din lüzumlu bir müessesedir. Yalnız şurası var ki; din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir.” diyor. Şüphesiz ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve ulusal bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini bir arada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet kurumlarının da devamını sağlayan en önemli unsurdur. Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir. İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin gerekli bir kurum olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Önder Atatürk, Türk Milleti'nin dindar olmasını ve dini değerlerini korumasını "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına olanak yoktur"; "Din vardır ve gereklidir." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102) sözleriyle teşvik etmiştir. Ulusu; şeyhlerin ve tarikatların sömürüsünden, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir: "Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55) Kuran'ın Türkçeye çevrilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği; Müslüman toplumunun imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir: "Camilerin mukaddes minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225) İşte birileri bu aydınlanmaya karşı çıkıyor. Halk aydınlanmasının, halkı köle olmaktan çıkaracağını biliyorlar.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi