Halil Şahin

Halil Şahin

ANTİ VİRÜS ARANIYOR

Modern alet kullanma özürlü olmaya görün, ortalığı kasıp kavuran virüsler, sizin de bilgisayar denen aletinizi çökertiverirler. Dünya’yı virüsler sarmış: kimi dinsel içerikli ayin ve dalaverelerle, kimileri ruhlara gıdayla birlikte ne verdiği belli olan müziği araç olarak kullanıyor. Bazıları ise okus pokus cinsinden, kendilerine ‘astrolog’ gibisinden süslü sanlar vererek, insanları sömürüyor. Küresel akımla dört yanınızı saran, bu memleketin de baş belası olmuş böylesi virüs türleri, her geçen gün artıyor. Artık; insanları soysuzlaştırmak, milletleri yok etmek, devletleri parçalayıp yutmak çok kolay! Baksanıza; devletin tüm kurumlarına virüs saldırısı var. Önce milletin iliğini, sonra kafasına girerek zihnini bertaraf edip; ayakta duramaz, kendini bilemez, değerlerine sahip çıkamaz, yönünü bulamaz hale getirdiler. Daha sonrasında da onlara hükmetmenin yoluna koyulup; yürütme, yasama, yargı ve kolluk güçlerine sızdılar. Şimdi, devlet denen kurumu kemiriyorlar… Tüm kırmızıçizgileriniz bir bir silindi. Beyniniz allak bullak ve şaşkınsınız. Gözleriniz var, ama görmüyorsunuz. Kulaklarınız var, ama duymuyorsunuz. Akıllı olduğunuzu sanıyorsunuz, ama iradeniz çoktan sizin önceliğinizden çıkmış! Ne o, korkuyor musunuz? Ama siz hiç de heyecanlanmıyorsunuz, çünkü “alıştıra, sindire” hazmettiriyorlar. Korkmayın diye, arada sırada arkanızı sıvazlıyorlar. Bazen baş vezirin, bazen yardımcılarının, bazen Çankaya oturanının, bazen de bir PKK’nin hakkından gelemeyen ordu başının ağzından öğütler alıyorsunuz: “Korkmayın, bölünmeyiz yok olmayız!” Kime inanacağınıza şaşıyorsunuz: Görüp yaşadıklarınıza mı, yoksa tükürük yağmurlarından kurtarmak için kendini göklere atarak, çıkar bölgelerinde gezinti yapanlara mı inanacaksınız? Kime inanacağınıza şaşıyorsunuz: Meteliksiz kalmış cebinize mi, yoksa peşin satan tüccar örneği yüzünüze sırıtan, tarikat güdümlü pişmiş kelle siyasetçiye mi inanacaksınız? Kime, nasıl inanacaksınız? Katar olup önünüzden geçen şehit tabutlarına mı, yoksa “kanları yerde kalmayacak” martavallarına mı inanacaksınız? Şu devlet birimlerine bir bakın, ne hale getirildiler! Önce KİT’leri soyup soğana çevirdiler, sonra “bunlar devletin kamburu” deyip peşkeş çektiler. Satmadık değer bırakmadılar. Şimdi de devlet hizmetlerini gören birimleri, sendikaların da sesini soluğunu keserek tarumar ediyorlar. Önce temizlik hizmetlerini, sonra eğitimi ve sağlık derken, askerlik hizmetini dahi özelleştirmeğe kalkmadılar mı? Şu kent sokaklarına bakın; cadde sokakları dükkân sahipleri ve seyyar satıcılar tarafından parsellenmiş, paralı park etmeyi çözüm gibi sunmuşlar. Oysa yine milletin anasını ağlatıyorlar. Sokaklar pislikten geçilmiyor, çözümü özelleştirme adıyla hallettiklerini sanıyorlar. Hangi devlet dairesine girsen dökülüyor: “Bugün git, yarın gel!” dönemi başlamış. Siz “Bana ne, sana ne” derken; yüzünüze bakılmaz, hizmetiniz görülmez hale getirmişler. Bürokrasi alla bullak olmuş. Açılım yutturmacısıyla devletin yatırımları saçılır olmuş. Birileri “dakka cukka” peşinde iken, zavallı halk, Dikili Hastahanesi gibi yaklaşık yarım asırdır bitirilmeyip hizmete sokulması göz boyamalarla oyalanmış.

Şu hastahanelerde, sağlık ocaklarında halen çekilen çilelere bir bakın!

Sosyal Güvenlik denen kurumun çilehane olduğunu duymayan kaldı mı? Az da olsa sağ duyu sahibi yöneticilere de rastlıyoruz, ama Örneğin Tapu sicile aracısız girip, kaç kişiniz işinizi birkaç günde gördürebiliyorsunuz? Sağlıklı bir işleyişe sahip kaç resmi daire biliyorsunuz, bana sayar mısınız? Tüm bu yaşayarak geldiklerinizden sonra umutsuzlaşıyor ve bir anti virüs aramaya yöneliyorsunuz, anlıyorum. Ama galiba size bir anti virüs değil; bir anti virüs programı, milli program gerek. Hem de öylesine birkaç dönemlik değil, süresiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi