Halil Şahin

Halil Şahin

ANANIZI DA ALIP GİDECEKSİNİZ

Son yıllarımızda Kemalizm’e karşı yaşanan tüm olaylar, aslında Atatürk’ün kişiliğine ve O’nun kişiliğiyle yoğrulmuş Türk usuna, cumhuriyetine karşı girişilen en kapsamlı psikolojik saldırı ve intikam savaşı örneğidir. Bu nedenle peyderpey yapılan tutuklamaların yarattığı asıl tahribatın da bu psikolojik cepheden geleceğini görmemiz gerekiyor! İstanbul Üniversitesı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Profesörü Mehmet Kerem Doksat, Pavlov’un köpekleri ve milli refleksin kırılması diyebileceğimiz böylesi gelişmeleri şöyle açıklıyor: “Hiçbirimiz Dünya’ya Türk, Meksikalı, Sünnî veya Katolik olarak gelmeyiz; bunlar bize öğretilen değerlerdir. Yani, şartlı reflekslerdir. Eğer pekiştirilmezlerse, zamanla sönerler.” Bir gün, Pavlov’un enstitüsünü su basar. Köpeklerin bir kısmı boğulur. Bir kısmı da günlerce terörize olur. Çünkü ölümden zor kurtulmuşlardır. Kurtarılabilenler tekrar enstitüye toplanır. Pavlov zil çalar, köpeklerde tık yok! Şu müthiş sonuca varır: Demek ki; ağır incinme ve sarsıntılar (son yıllarda yaşayarak gördüğünüz hukuk ihlalleri ve sosyoekonomik şartlar), şartlı refleksleri ortadan kaldırıyor. İnsanı veya hayvanı en doğal, en ilkel haline geri döndürüyor. Bir yandan, her gün 15-20 şehit verirken, “kanları yerde kalmayacak” denip kanlarının yerlerde kalması var. Öte yanda bu politikaları eleştiren ve durdurmağa çalışanların, hukuk çiğnenerek derdest edilişleri görülüyor. Tek suçlarının; Atatürk’ü sevmek ve onun ilkelerine inanmak olan insanların, sabaha karşı evlerinden alınarak hapse atılmaları milletçe yadırgandı ve esefle izlendi. Demek ki; Toplum mühendisliği adına yapılanlarla temel güvenlik duygusu ortadan kaldırılmış görünüyor. Pavlov’un köpekleri gibi, bu denli ağır incinmelerle şartlı refleksleriniz, yani millî duygularınız ve tepkileriniz kırılıyor. Batılı emperyalistler; yok etmek istedikleri uluslara saldırırken, o ulusların önderlerinden işe başlıyorlar. Çünkü ulusal bütünlüğü sağlayan, ulusal önderdir. Bunu gayet iyi bilen emperyalistler, bu noktada psikoloji bilimini kullanıyorlar. Bir ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve refleksini nasıl yok edersiniz? Bunun denenmiş yolu, o ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açmaktır. O halde o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız; hem de övünerek, ballandırarak anlattığınız tarihi köklerinizi, büyük bir pişkinlikle masaya yatırırsınız. Örneğin; Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar? O zaman, onlara ne denli korkak bir ulus olduklarını göstermek gerekmektedir! Askerinin başına çuval geçirerek onları sınarsınız. Ya da Türkler atalarını, yani Atatürk’lerini çok mu yüceltiyorlar? O zaman, onlara Atatürk’ün ne kadar sıradan biri olduğunu gösterin. Örneğin; Can Dündar gibisinden bir entele yaptırdıkları gibi. Sözde demokratlık adına, tartışma kültürü adına bizi karalıyorlar… Neyi kabul etmeniz isteniyor? Diyorlar ki; siz, soykırımcı bir milletsiniz! Ermenilere soykırım uyguladınız. Biz; “Hayır, uygulamadık!” diyoruz. Uyanık emperyalist bu kez, “Tamam madem uygulamadınız, bunu hemen reddetmeyin. Tartışalım, öyle bir sonuca varalım.” diyorlar. Size mantıklı geliyor. Nasılsa suçsuz olduğunuzu, tartışmadan galip ayrılacağınızı düşünüyorsunuz. Ama tartışma masası kurulduğunda, hiç de ortada eşit bir tartışma şansı olmadığını görüyorsunuz. Bir bakıyorsunuz; tüm televizyonlar, gazeteler ve de Pamuk aydınlar, sizin Ermenileri katlettiğinizi yaymaya başlıyor. Üstelik bu gayretlerinden dolayı kimileri maaş, kimileri ödül vb adlar altında küresel emperyalistlerin sunduğu, Soros dolarlarını cebe indiriyorlar. Bunun için kamuoyu yaratacak ve karşı cephe oluşturacak dernek, sendika ve vakıf türünden sivil toplum kurumları oluşturuyor, bağışlarda bulunuyorlar. Birazcık yanlış yapanın, hasta falan demeden tepesine binmeğe kalkışıyorlar. Hiç ama hiç af etmiyorlar. Kanıtları var mı? Elbette yok! Ama yalan bir kez yayıldı mı ve yalanı söyleyenlerin sayısı çok oldu mu, gerçeğin sesi çıkmaz oluyor. ‘Hayır!’ diyorsunuz, “Gerçekleri bir de biz anlatalım.” diyorsunuz, ama anlatamıyorsunuz; çünkü tüm propaganda kanalları size kapatılmış olduğunu anlıyorsunuz. Bu sürecin sonunda, ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile ‘acaba’ demeye başlıyor! Acaba, gerçekten Ermenileri biz mi katlettik? Böylece ulusal benlikte ilk kırılma yaşanıyor. Sonra sıra Kürtlere geliyor! Sizden tartışmanızı istiyorlar. Tartışma başlıyor ve yine kaybediyorsunuz. Ne kadar kırmızıçizginiz varsa, morarıyor. İşte böyle geliyorsunuz günümüze; Artık misak-ı milli’yi pek önemsemiyorsunuz. Kırmızıçizgileri artık umursamıyorsunuz. Türk dilinin önemi kalmamış. Ülke federasyonlara da bölünebilir. Sarıkamışlarda binlerce askerimizi ve sivil halkımızı katlettikleri için Ermenilerden özür dileyebilirsiniz. Kürtlere biraz toprak verebilirsiniz. Sıra Atatürk’e mi geldi? O halde O’nun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu tartışalım. O’nun aslında zaafları olduğunu tartışalım. Hatta O’nun anasını bile tartışalım. Gelin el birliğiyle Bize Özgü Başkanlık sitemini kuralım. Tartışın diyorlar. Biz asıl sizin atanızın anasını tartışmak istiyoruz! Sonra, sonra da sıra sizin ananıza gelecek! Hepinizinkine gelecek! Ananızı da alıp gideceksiniz bu topraklardan, Silivri’ye girip çıkanları izledikçe anlıyoruz… Küresel Emperyalistler aslında şu anda beyinlerimize ve yüreklerimize, yüzyılın çıkartmasını yapıyor: Ya Dolmabahçe’den çıkartmayı izleyen bir padişah, ya da İzmir’de düşmana ilk kurşunu atan Hasan Tahsin olacaksınız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi