YAZI YAZMANIN DAYANILMAZLIĞI

Dedemin ve amcamın yanında, yemeni dükkânında çıraklık, bir de dayımın yanında lüks ayakkabı dükkânında çıraklık yaptığım yıllarda bile aldığım üç-beş kuruş harçlık dönemlerimde kitapçıklar alırdım. Pazar günleri Uzunçarşı’da her defasında başka bir kapalı dükkânın kepenklerine yaslayarak ucuz, minik kitap satan -Kalecik Köyü’nden olduğunu düşündüğüm- bir amca vardı. Dini Hikâyeler, Kerem İle Aslı, Nasrettin Hoca Fıkraları, Battal Gazi gibi incecik kitaplar satılırdı sergisinde. Ben mi rastlamazdım diğer günler, yoksa sadece Pazar günleri mi çıkardı satışa, bilmiyorum. Cumartesi günü haftalığımı alınca babamdan da aldığım harçlığın katkısıyla Pazar gün ya İnci Sineması, Şafak Sineması’ndan birinde oynayan “Tekmili Birden”, “32 Kısım”, “3 Film Birden” gibi afişlerden birini seçip sinemaya gider veya adını hatırlayamadığım o amcadan kitap alırdım. Bu arada ikinci-üçüncü el hatta kim bilir kaçıncı el Tom Miks, Teksas gibi resimli romanları da değiş-tokuş kanalıyla alıp okuduğumu yazmadan geçmemeliyim.Bu konu uzun.Asıl anlatmak istediğim başka…Kitap düşkünlerinin –benim gibi- merakları da olur mu, bilmiyorum. Kitapla birlikte kalem-defter merakım da vardır. O nedenle gereğinden fazla beğendiğim kalem ve defter alma alışkanlığım var. İyi ciltli, iyi kapaklı defterler…Bu defterlerden birkaçını yakın arkadaşlarıma hediye ederken “Mutlaka yaz” diye tembih etmişliğim vardır. Özellikle çok gezenlere bunu çok yaptım: “Mutlaka yaz. Her gördüğünü, her gittiğin yeri…”Sadece anıları, seyahat anılarını yazmak değil, düşünceleri de yazmak gerek diye düşünürüm hep.Bir şiirimde anlattığım gibi:“Sen yazBir okuyan olur elbet, yazSen yazKimse okumasa da, sen yazElin yumuşar, sözün yumuşarKayar gider okudukça birileriSen yazKimse okumasa daSen yazKendin okursun bir günSen yaz.”Yaz, diyorum ama bu iş de zevk alma meselesi galiba. Çünkü hiçbir defterim beklediğim gibi yazıyla sonuçlanmadı; kimse yazmadı, belki verdiğim defteri bile bir köşeye attı arkadaşlarım.Demek ki, bir dürtü olmalı insanın hayatında “Hadi, yaz” diyen bir dürtü… İçerden gelen bir dürtü… Başkasının dürtmesiyle olmuyor anlaşılan.Oysa ben… Yine iki mısralık bir şiirciğimle anlatırsam meseleyi:“Zırt pırt yazıyorumYazdıklarım da zırt pırt.”Sait Faik’in bir cümlesi var hani Haritada Bir Nokta adlı hikâyesinde: “Yazmasam deli olacaktım.”O cümlenin geçtiği bölümü baştan alalım:“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” (Sait Faik/ Son Kuşlar Syf. 51/ Varlık Yayınları, 1956, İstanbul)***Yukarıda yazdıklarımın tümü şu yazacağım konuyu karıştırırken geldi aklıma ve kalemime: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı kitabını okumaktaydım:“Türk tarihinin vesikalara dayanan en eski devresi, bilindiği üzere, Büyük Hun İmparatorluğu zamanıdır.”O döneme ait bilgileri Çin kaynaklarından aldığımızı yazıyor Timurtaş.Devam ediyor:“Bu çağ sözlü edebiyat ve destanlar çağıdır. Metinler yazıya geçirilmediği veya yazılmış olanları kaybolduğu için, bir hayli zengin olduğu tahmin edilen bu devre edebiyatı hakkında çok az şey bilinmektedir.” “(…) Türk edebiyatının bu ilk devrinde henüz Avrupa milletleri ve edebiyatları ortada yoktur.” (Tarih İçinde Türk Edebiyatı/ Faruk Kadri Timurtaş/ Kapı Yayınları, 1. Basım Eylül 201, İstanbul/ Syf.2 )Yazmamışız, neler kaçırmışız…Siz zırt pırt yazın.Yazdıklarım da zırt pırt olsa da, yazın.Belki hayattan bir şeyler kaçırırsınız yarınlara.MEHMET ÜNAL TAŞPINAR       

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri