“AB konusunda TSK, haksız bir saldırının hedefi durumuna gelmiştir. Ülke içi ve ülke dışı çevrelerde hiçbir haklı nedene dayanmadan TSK’nin AB’ye karşı olduğu konusunda yaygın kanaatler oluşturulmuştur. Açıkça ifade ediyorum, bu tür iddialar doğru değildir. Bu konudaki Silahlı Kuvvetleri’nin görüşlerini büyük harflerle tekrar ifade ediyorum; TSK, AB karşıtı olamaz. Çünkü AB, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk toplumuna gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin jeopolitik ve jeostratejik açıdan zorunluluğudur. Bu zorunluluk, aynı zamanda Türkiye’nin sosyal, politik, ekonomik ve güvenlik hedefleriyle de tam olarak örtüşmektedir. Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır ve Avrupa Birliği’ne girecektir. Bu yargı, bazı çevrelerin düşüncesi ile çelişse bile, Türkiye’nin ve TSK’nin kesin kararlığının açık bir ifadesidir...” (Hürriyet, 29.5.2003)
Pes doğrusu!
Ne zamandan beri, bir başka devletin boyunduruğu altına girmek çağdaşlaşmak olmuştur? Türkiye’yi bir başka devletin işgaline karşı korumak TSK’nin asli görevi değil midir?Türkiye ile AB hedeflerinin hiçbir demde örtüşmediğini görememek aydın, münevver insan işi elbette değildir, ama Org. Büyükanıt’a göre AB, “Atatürk’ün Türk toplumuna gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin jeopolitik ve jeostratejik açıdan zorunluluğu” idi.
Ne var ki, daha ilginç olan nokta; Büyükanıt’ın “TSK AB karşıtı olamaz” demesiydi…
‘Olmaz!’ değil, “Emperyalist AB”, “çağdaşlaşma hedefi” ambalaj ve etiketiyle tartışılamaz bir tabu olarak konuluyordu Türkiye’nin önüne. Ona karşıt olmak düşünülemezdi bile, karşıtsanız ‘çağdaş’ değildiniz!
Aldanmayınız; çünkü bugün de durum değişmiş değildir. Daha sonraki Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da ulusal basın temsilcileriyle yaptığı görüşmede benzer düşünceler ortaya koymuştu. Org. Başbuğ AB konusunda şunları söylemektedir:
“…AB’ye tam üyelik bizim için Atatürk’ün hedeflerine ulaşmada önemli bir araçtır. Bir hedef değil, araçtır. Bu süreçte AB’den beklentimiz eşit davranmasıdır. Ulus devletin, üniter devlet konusunda bizden talepte bulunmamasıdır. AB’den bu yönde talep gelirse uygun bulmayız. Ulus-üniter devlet bizim için çok önemli. AB’ye söyleyeceğimiz de şu: Türkiye’yi üye yapmazlarsa AB Balkanlar’da biter.” (Cumhuriyet, 17.9.2008)Görüldüğü gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hedefi değişmemiştir: AB’ye tam üyelik…Bu noktada “AB hedef değil, araçtır” türünden laflar, tamamen tribünleri oyalamaya yöneliktir. Zira Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un AB’nin ne olduğunu bilmediği düşünülemeyeceğine, diğer bir ifadeyle AB’nin ne amaçla kurulduğu, neleri gerçekleştirmeyi hedeflediği konusunda cahil olmadığı bilindiğine göre, AB konusundaki sözleri aslında bir çelişkiyi değil, halkı oyalamayı amaçlamaktadır.Bu oyalama tarihi bir fırsat yaratacak mıdır?Atatürk’ün özlemi olan Ulus devlet, ABD ve AB kıskacından kurtarılma aşamasında tam bağımsız devlet olma özelliğine büründürülebilecek midir?Çünkü AB’ye tam üyelik gerçekleştiğinde, Türkiye’nin egemenliği ve bağımsızlığı kalmayacaktır. Bu gerçeği sağır sultan bile biliyor artık, siz elan göremeyenlerden misiniz?Yasama, yürütme ve yargı alanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin organlarının değil, ABD güdümlü AB kurumlarının iktidarı esas olacaktır. TBMM değil, Avrupa Parlamentosu; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti değil, AB Komisyonu; bağımsız mahkemelerimiz değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaşama yön verecek. Son durumda belirleyici olan ikinciler olacaktır!Türkiye’nin bu kurumlar içindeki söz söyleme hakkı da diğer birlik üyeleri oranında kalacak, belki o denli bile olamayacaktır.Kısacası şu anda kâğıt üzerinde bile olsa, ‘bağımsız’ ve ‘egemen’ olan Türkiye Cumhuriyeti, kendisine sözde ‘eşit’ davranılan bir AB üyesi olduğunda, AB’yi oluşturan federe birimlerden sadece biri haline gelecektir! Daha da kısası, “egemenlik kayıtsız şartsız milletin” olmayacaktır!