Senelerden beri tüm ozanlarımız ve zakirlerimiz Pir Sultan Abdal’ın aşağıdaki “UYUR İDİK UYARDILAR” adlı manzum eserini söyler dururlar. Bizler de bu anlamLı nefesi zevkle dinleriz. Ama Pir Sultan, bu manzum nefesiyle bizlere neler söylemek istemiş, hiç düşündünüz mü? Hakkı Baba, fakir, bu nefesteki ifadelerin yorumunu, aşağıda gördüğünüz gibi yapmaya çalıştım, İnşallah olmuştur.
UYURİDİK UYRDILARIN AÇILIMI
Uyur idik uyardılar (1)
Diriye saydılar bizi (2)
Koyun olduk ses anladık (3)
Sürüye saydılar bizi (4)
1. Uyur idik, yani gaflet uykusunda idik, hiçbir şeyin farkında değildik.
2. O, Âlemlerin Rabbi Zat ki, bir nur zerresinden ibaret olan aslımızı, “ol” emriyle “ete kemiğe bürüyerek”, bize hayat verdi, bizi farka getirdi, görünmez alandan görünür alana çıkardı. Böylece diriye sayıldık.
3. Tüm bunlar “Elest-ü Bezmi ve Kaalü Beli”denen zamanda meydana gelmişti. Bu defa Zat, yani HU; halk ettiği bizlere; “elestü bi-Rabbiküm” diye hitap etti, yani “ben sizin Rabbiniz değil miyim” dedi. O vakit farka gelen ve şuur bilincine ulaşan bizler, “beli” dedik. Yani evet sen bizim “Rabbimizsin”, bizi kendi varından var eden sensin” dedik İşte duyduğunuz bu ses, “Elestü bi- Rabbiküm” sesidir, mürşidin aşkıdır. Bu sesin nereden geldiğini istidadımızla anladık. Bu ses te ezel sesidir
4. Sürü, nefis askeridir, yani spermdir, sürüler halinde rahme düştük ve böylece insansı sıfata bürünerek, bu âlemin unsurları haline geldik. Bütün insanlar, aynı sürüdendirler. Bizi sürüye sayan çoban da Âlemlerin Rabbidir, yani Mutlak Zat’tır.
Sürülüp kasaba gittik (5)
Kanareyi meskan tuttuk (6)
Didar defterine yettik (7)
Şükür hoş gördüler bizi (8)
5. Kasaba gittik, yani fenafillah olduk; maddeten öldük, şuurumuz açıldı, gerçekleri fark ettik, idrak ettik ve şekil değiştirdik, manen de “ölmeden önce öldük.” Yani bir an için aşk ve cezbeye girip, kendimizden geçtik ve Allah ile bütünleştik. Bu yok oluş aslında bir damla misali deryaya karışıp bu aşk deryasında yok olmaktır. Kısacası, aslına rücü etmektir.
6. Kanare, kesimhanedir ve burası yokluk yurdudur, hiçlik makamıdır, biz bu makamı kendimize yurt edindik. Bu maddi bir yok olma değil, manevi bir ölümdür. Buna “ölmeden önce ölmek” denir ki, aslında gerçek diri olmak ve Hakk’ın razılığını kazanarak O’nun defterine yazılmaktır.
7. Bizi didar defterine yazdılar, yani bizi Hakk’ın huzuruna kabul ettiler. Kesretten, yani çokluktan vahdete birlik makamına varmaya, Hakk ile Hakk olmaya ruhsat verdiler.
8. Belli bir şuur boyutuna erişerek, hakikati idrak ettik ve böylece O, bizden razı, biz O’ndan razı olarak, Hakk’ın hoşnutluğunu kazandık
Halimizi hal eyledik (9)
Yolumuzu yol eyledik (10)
Her çiçekten bal eyledik (11)
Arıya saydılar bizi (12)
9.Halimizi hal eyledik, yani belli bir şuur boyutuna erişerek, özümüzdeki gizli hazineyi ve gönül Sultan’ını fark ettik. Bu bilinçle; özümüzdeki Sultan’ın haliyle hallenerek, vasıflarıyla vasıflanarak, ilmiyle ilimlenerek, O’nun iradesine göre yaşamaya başladık.
10. Yolumuzu yol eyledik, yani devrana girip, halden hale geçerek, her varlıktan baş gösterdik, her yolu kendimize sırat eyledik ve böylece bütün esrarı anlamış olduk.
11. Halden hale geçerek, Arı olduk, her çiçekten bal eyledik, yani her renge girdik, her renge boyandık ve her varlıkta göründük. Böylece bu âlemde O’nun Zat’ının sıfatları olduk.
12. Arıya sayılmak, arı gibi çalışkan olmak, belli bir şuur boyutuna erişerek, Allah’ın tüm vasıflarını idrak etmek, hem kendin için, hem de birileri için bir şeyler yapmaktır. Arı da aynısını yapmıyor mu? Arı bin-bir çiçeğin özünden bal yapar, bu bal yiyenlere, hem gıdadır, hem de şifadır.
Hak defterine yazıldık (13)
Pir divanına dizildik (14)
Bal olduk şerbet ezildik (15)
Doluya saydılar bizi (166)
13. Hakk defterine yazıldık, yani O, yüce Allah ki, kendisine ait olan ilim, irade, akıl ve kudret gibi tüm genetik özelliklerini insana verdi ve onu diğer varlıklardan farklı olarak kendi defterine yazdı. İnsan ezelde “Levh-i Mahfuz” da yazılıdır, nakış olmuştur. İnsanın ruhu, Ruh-u Sultan’idir. Bilgimiz, ilmimiz orada yazılıdır. Hulasa, maddeten vücudumuz, manen de ruhumuz orada kayıtlıdır.
14. Pir divanı, ulu Hakk divanıdır, haklı haksız burada belli olur. Alevi/Bektaşi inancında da her yıl pir divanında, halkın ve Hakk’ın huzurunda sual sorulur, cevap verilir. Razılık alınınca da gönüller şad olur.
15. Bal: Allah aşkıdır,, Allah’a duyulan sevgidir. Bal olup şerbet ezilmek, doluya sayılmak tüm bunlar, pir elinden dolu içmek, yani aşk şerbeti içmektir ki, bunun sonunda insan, Hakk aşkıyla zevk almaya başlar.
Arifler, birbirlerinin balıdır, yani onların balı onların ilim ve irfanlarıdır. Ariflerin birbirlerinin ilin ve irfanları ile zevk etmeleri de ballı şerbet içmeleri gibidir.
16. Bizi doluya saydılar, çünkü artık biz, halden hale geçerek, bütün devranı tamamladık ve her şeyi anladık. Artık şerbet kupası doldu. Burada “dolduk” demiyoruz, “doluya saydılar bizi” demek, bir kul olmak, dolayısıyla tevazu göstermektir. Aslında biz, bir zerreyiz, bizde bir şey yoktur. Bizi dolduran ve doluya sayan Külli Kudret’tir.
Pir Sultan’ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Ali’ye saydılar bizi (17)
17. Ali’ye sayılmak, ulviyete ermektir, aynı o ulviyet olmaktır. Belli bir şuur boyutuna erişmiş olarak; Ali’nin faziletlerine, ilim ve iradesine erişmiş, gerçeği idrak etmiş olarak, Ali’den saydılar bizi.