- Birinci çağ ve dünyanın yaradılışı. Bu çağ büyük bir tayfunla sona eriyor
- İkinci çağ ve devler. bu çağ dünyayı kasıp kavuran yer sarsıntılarıyla bitiyor;
- Üçüncü çağ ve devleri öldüren insanlar.
- Çağımız olan ve genel bir patlama ile bitecek olan Dördüncü çağ.
TÜRKLER VE EFSANELER/SÖYLENCELER HAKKINDA
EFSANELER/SÖYLENCELER (16)Jean-Paul Roux, “Türkleri Tarihi/Büyük Okyanus’tan Akdeniz’e iki bin yıl”[1] adlı kitabının önsözünde şunları yazmış:“Türkler, tarih boyunca, Hiung-Nu’lar, Hunlar, Uygurlar, Selçuklular, Memluklar, Kıpçaklar, Kıpçaklar, Timuroğulları gibi adlarla anıldılar.“Türklerin insanlığın serüvenindeki rolleri temel nitelikte olmuştur. Bu nedenle de insanlığın serüvenini onlara büyük bir yer ayırmaksızın anlatmanın hemen hemen olanağı yoktur. Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle XVI. yüzyılda dünyanın en büyük devleti olduğu bilinir. Buna karşılık, Türklerin göçebe sürülerinin Mançurya’dan Macaristan’a tüm Avrasya bozkırlarını baştanbaşa aşmış olduğu, Türklerin Avrupa ve Uzakdoğu’yu saldırılarıyla bunalttıkları, Hindistan’a pek çok akın yaptıkları, bu akınların çılgınca korkulara neden olduğu, Türklerin Ruslara boyun eğdirdikleri ve egemenliklerini Pekin’e, Delhi’ye Kabil’e, İsfahan’a, Bağdat’a, Kahire’ye, Şam’a Konstantinopolis’e Tunus’a, Cezayir’e kadar yaydıkları bilinmez. “Bozkır sanatını kim bilmez? Ama bu sanatın onlara miras kalmış olduğunu ve onların da bu sanatı Sibirya’da Yenisey Irmağı kıyılarına, Çin sınırlarına kadar yaydıklarını kaç kişi bilir? Lung-Min Mağaraları’nı gezmeyi kim istemez? Ama o mağaraları yaptırmış olan Vey Hanedanının bir Türk hanedanı olduğunu kaç kişi bilir? Kim Kahire’de Tolunoğlu Camii’ni görüp de beğenmemiştir? Ama Ahmet bin Tolun’un Türk olduğunu kaç kişi bilir? Hangi turist, Hindistan’da, Agra’daki Tac Mahal’in önünde hayallere dalarak saatler geçirmemiştir? Ama bu çok güzel türbenin, damarlarında Türk kanı akan bir hükümdar tarafından karısının anısına yaptırılmış olduğunu kaç kişi bilir? Kimin evinde doğu halıları yoktur ki? Ama bu halıların Türk-İran üstün yeteneğine özgü ve bu yeteneğin en üstün örneği olduğunu bilir? Kim, Nureyev’in dansını görmemiştir ki?[2]”Böylesine geniş bir coğrafyada ve bozkırlardan saraylara kadar çeşitli ortamlarda yaşamış bir ırkın efsaneleri de yaşadıkları ortamlardan bugüne uğradığı değişikliklerle anlatılmış, sonra da yazıya dökülmüş, anlatanlara ve yazıya dökenlere göre yeni şekiller almış, ancak efsanenin temelde aynı kaldığı görülmüştür. Esasen değişik toplumlarda bile birçok motif aynıdır: Devler, tabiat afetleri, yaban hayvanları, kadın-erkek ilişkileri, insana mahsus his ve duyguların ufak farklılıklarla her toplumda görülmesi vb. gibi…Anlatılarımızda bu farklılıklar görülecektir.TAŞ KESİLME EFSANELERİÜlkemizde Halk Edebiyatı ve Halk Bilimi üzerine çalışmalar oldukça geç başlamıştır. Batıda 19. Yüzyılın ilk yarısına kadar kaynağı sürdürülebilmekte iken bizde dünyada olduğu gibi 20. Yüzyılda Halk Edebiyatı, Halk Bilimi üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. 20. Yüzyıl diğer alanlarda olduğu gibi Halk Bilimi konusunda da kapsamlı araştırmaların başladığı bir zaman dilimi olmuştur bütün dünyada olduğu gibi bizde de… “Halk biliminin sosyoloji, psikoloji, antropoloji ve diğer sosyal bilimlerle ilişkisi bugün artık çok iyi bilinmektedir. Halkbiliminin araştırma alanına giren malzemenin büyük bir çoğunluğu davranış bilimleri, sosyal yapı ve işlevleri ile ilgili çalışmalar için önemli bir kaynak niteliğindedir. Folklorik malzemelerde âdet ve gelenekleri, davranış kalıplarını, değerlere yüklenen anlamları, halkın idrakini ve dünya görüşünü, hatta geleneğin dünden bugünegeçirdiği evreleri ve etkilerini görmek mümkündür.” (GELİN KAYA EFSANELERİ VE TAŞ KESİLME MOTİFİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME- Nesrin FEYZİOĞLU/Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü)Bir misal:GELİN KIZLAR KAYASI EFSANESİ[3]Afyon’un Bolvadin ilçesine bağlı Büyükkarabağ kasabasının Karayokuş köyüne 20 km. uzaklıkta “Gelin Kız Kayası” denen bir yer vardır. Buraya özellikle evlenme çağına gelmiş genç kızlar ve çocuğu olmayan kadınlar gelip dua etmektedirler. Hattâ burada dua edenler, çocukları olursa adını “Ahmet”ya da “Sultan” koymaktadır. (F:108) Konuyla ilgili yörede şöyle bir efsane yayılmıştır:Büyük Karabağ köyünün beyi Osman ağanın çok güzel bir kızı, bir de yanında çalıştırdığı çobanı vardır. Gün olur, devran döner ve iki genç birbirine âşık olur. Kavuşma ihtimalleri ne kadar zor olsa da, çoban dayanamaz ve annesini Osman ağaya gönderir. Durumu anlayan ağa, çok sinirlenir ve “Beni köylülere rezil mi edeceksin? Beyin kızı çulsuz çobana varır mı?” diyerek kadını kovar. Kara sevdaya tutulan çoban, bunun üzerine köyden kaçar. Çobanın dağ tepe gezerek kavalıyla söylediği yanık türküler, her yerde yankılanır. Bir gün, Osman ağanın kızının başka bir köy beyinin oğluyla evlendiği haberi duyulur. Gelin alayının yola düzüldüğünü gören çobanın içi yanar ve kavalını uzun uzun çalmaya başlar. Kavalın sesiyle yakılan yanık türküler, tüm ovada, yaylada inler ve duyanları âdetâ büyüler. Bunun üzerine çoban “Ya Rabbi! Bu alayı taş et, sevdiğim kızı da kuş et, uçsun. Ona da bana da yar olmasın” diye dua eder. Bunun üzerine çobanın duası kabul olur ve gelin alayı taş kesilir.Gelin de kuş olup uçar gider... [4]Çeşitli yerlere ait Taş Kesilme Efsaneleri hakkında bölümleri ilerde okuyacaksınız. Zira Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bazen aynı hikayenin başka varyantı, bazen de aynı yerdeki efsaneye ait çeşitli varyantlar göreceğiz.Ancak dünyanın her yerinde olduğu gibi yurdumuzda da efsane ve masallarda çokça rastlanan dev, ejderha gibi olağanüstü varlıkların konu edildiği efsanelerden bahsedelim.Önceki sayfalarda “Hemen hemen tüm halkların mitolojilerinde, Büyük Felaket (genelde tufan), Devler, Cüceler, İnsanların Devlerle Mücadelesi gibi ortak öğeler bulunmakta. Bu durum, hepsinin ortak bir kökten geldiği veya söz konusu mitolojik öğelerin gerçekten var olduğu yönündeki şüpheleri güçlendiriyor.” demiştik. O halde konumuzu devlerden açarak başlayalım:DEV MOTİFLİ EFSANELEREski Dünya’nın Efendileri Devleri Kim Bilmez, kim tanımaz! Kocaman boyları, korkunç güçleri, çoğunlukla kötü huyları, serüvenleriyle dünya mitolojisini, masal dünyasını, eski destanları doldurmuşlardır. Devleri bilmeyen, tanımayan, anlatmayan ırk yoktur denebilir; devlerden yararlanmayan, onları çarpıcı, korkutucu bir unsur olarak kullanmayan masal, efsane, mitos olmadığı gibi.Acaba devler neden böylesine yaygın bir unsur olup bütün sınırları aşmış, ilkel toplulukları, eski toplumları, büyük uygarlıkları etkilemişlerdir? Acaba çok eski, adeta unutulan çağlarda devler var mıydı? Acaba mitosların arkasında artık insanoğlunun belleğinden silinip yalnız efsanelere, masallara sığınan bir gerçek mi yatıyor? Ya da, Jung’un tanımlamasıyla, devler düşlerimize giren atalardan kalma hatıralar, ilk örnekler, büyük görüntüler midir?Devlerin varlığını destekleyen görüşlere geçmeden, devlerin izlerinden, fosillerden hatta son yıllarda görülen devlerden söz açmadan, masalları, efsaneleri, mitosları karıştırarak bu yaratıkları tanımaya çalışalım.Türk mitolojisiyle ilgili bir kitapta şu bilgileri buluyoruz:”Türk mitolojisinde olduğu gibi, hemen bütün ulusların mitolojilerinde görülen devler, görünüş bakımından çok defa insan uzuvlarından alınarak büyütülmüş, biçimlendirilmiş korkunç yaratıklardır.Gövdeleri çok büyüktür. Olağanüstü güçlüdürler. Tanrılarla savaşır, kahramanlarla uğraşır, ama sonunda öldürülürler.Bunlar bir dağı yerinden kaldırıp öbür dağın üstüne koyar, tanrılarla savaşmak üzere göklere doğru tırmanırlar.Devlerin birden yüze kadar gözleri, ikiden çok elleri, ayakları, başları vardır. Devler en çok doğuda Hint mitolojisinde, Batıda Kuzey Avrupa mitolojisinde görülür. Bunların yanı sıra başka uluslarda, hatta perilerle, aşk hikayeleriyle süslü Yunan mitolojisinde de epeyce yer alırlar. ·Türklerde dev olaylarının en bilinenlerinden biri Sümer Mitolojisinde görülür:Sümerler’in Asakhu, Enmeşarru ve Zu adında üç büyük devi vardır. Bunlardan Asakhu hastalıkları verir, karanlıkları temsil eder, bir tanrı ayarındadır. Enmeşarru ise bir dev ve ölüm tanrısıdır. Bu devler ünlü tanrı Enlil’i öldürmüşler ama, sonradan bu tanrı canlanmıştır. “Enuma Eliş” destanında bu üç devin adı vardır.Kainatın yaratılışı sırasında “Kingo” adında korkunç ve kudretli bir dev türemiştir. Kumarbi efsanesinde geçen “Uuelluri” adındaki dev ise gökle yeri sırtında tutardı. Bu dev, Kumarbi’nin Diyorit taşından yapılmış oğlunu sağ omzu üzerinde büyüttü, az zamanda suların içinde uzanarak boyu göklere kadar ulaştı.“Alatkak” adındaki dev de Kırgız efsanelerinde yer almaktadır. İran efsanelerinde Hükümdar ve kahramanlarla savaşan korkunç devlerin maceraları, yakındoğu Türkleri arasında da yayılmıştır.“Div-i Sefit” yani “Ak Dev” ile “Erjenk” bunların ön planda gelenleridir. Ak Dev’in bulunduğu yerde büyü ve sihir yapmakta çok usta devler vardır. Bu dev İran kahramanı Rüstem ile savaşmış sonunda öldürülmüştür. Ak Dev boncuk gözlü, arslan tüylüdür. Eni ve boyu yeryüzünü kaplayacak kadar büyüktür. Erjenk ise devlerin kumandanıdır. Rüstem bununla da savaşmış sonra öldürülmüştür. Her çağda, yüzbinlerce yıl boyunca, Ay dünyanın çevresinde dönmüş, yaklaşmış yaklaşmasıyla yerçekimi kurallarını bozup ayçekimi olayına neden olmuştur. Bu dönemlerde, organizmalar olağanüstü büyümüştür. Birinci Zamanın sonundaki dev bitkileri, İkinci Zamanın so nundaki dev yaratıkları bu irileşmeye örnek verebiliriz. Üçüncü Zamanda, Ay’ın uzaklarda olduğu bir dönemde, insanlar türüyor ve bu ilk insanlar, İkinci Zamandan kalma devlerin yönetimi altında, uygarlıklar kuruyor. Üçüncü Zamanın sonunda Ay düşünce devlerin çağı da sona eriyor, arta kalan, bozulan, yamyamlaşan devler insanlar tarafından öldürülüyor. Horbiger’in Efsanevi Tarihi ırkçı kuramdan başka bir şey değilse de dünya mitologyasına bütünüyle bağlı bir sisteme dayanıyor. Horbiger’in doktrini, bunu hala sürdürenler karanlık kalmış birçok tarihi esrarları bu kuramlara dayanarak açıklıyorlar.Bizim amacımız Horbiger’in görüşünü savunmak değil, oldukça karmaşık bir şekilde ortaya attığı kuramla eski mitos, gelenek ve inançlar arasında görülen bağlantıyı belirtmektir. Daha önce de sözünü ettiğimiz Toltek kozmogonisi dünya tarihini dört ayrı çağa ayırıyor: