Okuyucusundan ilgi gören edebi eserlerin beyazperdeye aktarımı sinema tarihinin başlangıcına kadar uzanmaktadır. Böylelikle sinema edebiyatın hemen yanında ilerleyen bir sanat dalı olarak kamuoyuna ulaşma imkanını değerlendirmiştir. Türk sinemasında Halit Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa, Halide Edip Adıvar, Nizamettin Nazif Tepedelendioğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Gültekin, Şule Yüksel Şenler, Ziya Şakir, Feridun Fazıl Tülbentçi gibi anıt kalemler, Esat Mahmut Karakurt, Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Saffet Nezihi gibi o gün çok okunan yazarlar ile Seyfi Havaeri, Muzaffer Önal, Fahrettin Pakkan, Rıza Eyman, Lebine Çakın, Muharrem Gürses, Cevat Fehmi Başkut gibi çok tanınmayan edebi eser sahipleri beyazperde de rahatlıkla yer bulabilmişlerdi. Bütün bunları dillendirmedeki sebep Andy Weir'in çok satan bilim kurgu romanının sinemaya uyarlanmış olması. Burada ondan daha ziyade içerik üzerinde durmak yararlı olacaktır.İnsanlığın ilerlemesinin temelinde merak ile merakın peşinden hesapsız bir şekilde koşturup gidenlerin faaliyetleri yatmaktadır. Bilhassa geceleri açık havada yaşamak zorunda olduğu zamanlarda bazıları yönlerini tayin etmek için, bazıları hava şartlarındaki değişim için gökyüzünden yararlanmışlardır. Binlerce yıl öncesine uzanan bu gelişmeler neticesinde uzay denen boşlukta neler olduğunu merak ettikleri gibi orada yaşam olup - olmadığı, onlara dahil olup olmama konularında fantastik düşünceleri zorlamışlardır. Medeniyet açısından kendilerini silinmeyecek bir şekilde kayıt altına alan Mezopotamyalıların ilimde ilerlemelerinin belki de en önemli sebebi; uzaya dair kafa yormaları, fikir yürütmeleridir. Bir müddet sonra beyin kendisini konuya bağlamakta zorlanmayacak ancak ulaşamadıkları nesilleri boyunca başka meraklılarca takip edilecektir. Merak sahiplerinin her zaman aynı toplumdan olması gerekmiyor. Birbirinde farklı hatta düşman topluluklar, aynı hedefe birbirinden habersiz haliyle gizli bir şekilde ilerleyebiliyorlar. Uygulama elbette mühim bir vazifeyi de ortaya çıkaracaktır. Vazife, kendi disiplinini doğuracaktır.Disiplin her zaman yetenek gerektirir. Yetenekten yoksun birisinin belirli bir disipline dahil edilmesi, bir miktar mesafe alınması imkan dahilinde olsa da örnek konuma gelebilmesi asla mümkün değildir. Ancak hemen kabul edilmesi gereken bir başka husus, disiplinin de farklı tezahürleri bulunabilmektedir. Birbirlerine görüntü ve şekil olarak yakın olmayanlar arasında onu garipseyenlerin hemen tamamının çözemediği problemi tespit etmesi görmesi, dolayısı ile gerçek çözüme ulaşmaları da mümkün olabilmektedir. Kesin olan husus, kalıcı muvaffakiyet için müşterek mesai gerekmektedir.Cesur yerine göre cüretkar olabilmenin de bir faturası bulunmaktadır. Hele hele amir konumundakiler pasif, korkak ve siyasi hareket etmekteler ise en kestirme yolu "hamleden sonra emekliye" ayrılma şeklinde gerçekleşmektedir. Zira her yerde bir çaba içinde olan hata yapmakta, bizzat kendi ipini çekmektedir. İnisiyatifi elinde bulunduranlar ise imkanlar ölçüsünde istemeyi bilmenin ötesinde yönlendirmektedir.Bilim her türlü ortamda arayışı, yeniden denemeyi zorunlu kılmaktadır. Kişisel Gelişim Seminerleri açısından bakıldığında, düşündüğünüzü şu ana kadar gerçekleştirebilen çıkmamışsa ortada bir problem yoktur. Siz onu gerçekleştirebilirsiniz. Başka biri gerçekleştirmişse de siz onu zaten gerçekleştirebilirsiniz. O halde bilim hem sizden öncekilerin yaptıklarını, hem de yapamadıklarını kapsamaktadır. Bunun için mutlaka belirli bir usul dahilinde hareket etmek durumunda kalacaksınız. Böyle olmadığı takdirde kuvvetle muhtemel gayretleriniz bir köşeye ulaşamadan sele, çamura bulanıp, yok olup gidecektir. Dahası bilimsel ilerleme tek kişiyle, grupla, kurumla, toplumla alakalı değildir. O bir şekilde evrensel, global bir nitelik ve karakter taşımaktadır. Sürekli bir ilişki ve iletişim halinde geçmişten bugüne ve yarınlara uzanmaktadır. Bu şekliyle, bilimsel ilerleme ile milletlerin yürüyüşü benzer görüntü arz ederek kesişmektedir. Merhale kat ettiğinde önünde hiçbir güç tanımamaktadır. Ona karşı direnmek isteyenler, çok kısa bir süreliğine de olsa kendi hallerinde bile kalamamaktadır. Samimi bir şekilde toplumlarına ve beşeriyete katkı yapmak isteyenleri en mühim duraklarından birisi bilim olmalıdır. Bilime dayanmayan ilerleme, karşılığı bulunmayan hülyalardan başka bir şey değildir.Dara düşenin çıkışı sağlayabilmesi için en yakınından, yani kendisinden çalışmaya başlaması gerekmektedir. Aksi takdirde taşıma su ile birazcık idare edecek, dışa bağımlılık çok geçmeden dilenciliğe dönüşecek, bir müddet de kendisini ve başkalarını kandırarak devam edecektir. Kandırmaca geçici bir süreliğine başarılı olsa, hatta maddi güce erişilse bile sefaletten içinde son bulan bir yaşamdan başka bir neticeye ulaşılamayacaktır. Ancak kişi kendisinden başlayarak mevcut imkanları değerlendirmeye başladığında yola çıkarken hesap, tahmin bile edemediği değerlere ne kadar da yakın olduğunu fark etmekte gecikmeyecek, kendisinin hedeflediğinden çok daha kısa bir sürede dışarıya aktarımda bulunabilecektir. Bunun bir çok misalini hemen herkes kendi hayatında gözlemleme imkanına erişmiş, hayretler içerisinde kalmıştır.Çıkışa doğru yol alırken sapmalar, yalpalamalar, şaşmalar ümitsizlik yerine daha fazla gayrete sebep olmaktadır. Bir şekilde birilerine ulaşıldığının anlaşılması ile çok daha fazla enerji toplanması mümkün olabiliyor. Çıkışın uzaklardaki başka gelişmelere bağlı bir süreç olması durumunda beyinler arasında da rabıtanın kurulmasına gerek bulunabiliyor. İletişim günümüzdeki kadar gelişmediği zamanlarda bireyler kendilerinden ayrılan ciğer pareleri ile yıllarca hatta onlarca yıl bir rabıta sağlayabiliyorlardı. Olumlu ya da olumsuz gelişmeler Quantum yaklaşımında yer alan bir türlü tünelleme yolu ile mekanlar arasındaki farkı anında ortadan kaldırabiliyordu. Tünelleme gerçekleştiğinde ortada herhangi bir problem kalmıyordu.Merakın her türlü tekamülün temeli olduğunu belirtmiştir. Hemen her şey de olduğu gibi merakın da müspet ve menfi tanımları bulunmaktadır. Menfileri ile çok fazla muhatap olunduğuna göre üzerinde uzunca söz sarf etmeye gerek yoktur. Merakı peşinde koşturup gidenler çok geçmeden ulaştıkları arasında bir tasnife giderler, oluşturulan gruplardan planlama ve hedefler ortaya çıkar. Her plan tam uygulanamayacağı gibi her hedef de gerçekleştirilemez. Daha doğrusu geriye dönüp nerelerde yanlışlar ve zafiyetler var bakılıp defalarca yeniden başlanılması gerekmektedir. Bırakılması ya da vazgeçilmesi, mağlubiyetin kabulü yani maçın bitiş düdüğünün çaldırılması demektir. Oysa süreç henüz sona ermemiştir. Son kavramını birey kendisi öne çeker ya da öteler. Bunun ömürle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.Çabanın süreklilik arz etmesi durumunda sağlıklı, huzurlu bir ömre sahip olunur. Bitiş düdüğünün çok önemi bulunmamaktadır. O zaten vakti saati geldiğinde "buraya kadar deyip" skoru ilan edecektir.Merak, planlama, hedefler düzenli ya da düzensiz bir şekilde sıralandıktan sonra gelen çabaların tamamının istenildiği ölçüde sonuç vermesi demek her hücumun golle sonuçlanması anlamına gelir ki böyle bir yaşam, hiç kimsenin tercih etmeyeceği tatsız ve de tuzsuz bir maç oynamaya ya da izlemeye benzer.Çabaların sonuçsuz kalması diğer hususlarda olduğu gibi durumun kabullenilmesi yani vazgeçilmesi gibi bir sonuç doğurabileceği gibi, nerelerde zafiyetler var, kaçaklar ne gibi yeni merak ve planlamalara yöneltip bir kere daha yeniden deneme gayretine gerekli enerjiyi sağlayabilir. İnsanlığa yön veren gelişmelerin sancılı süreçlerde defalarca, eskisinden çok daha inatçı ve kararlı bir yürüyüşle gerçekleştiği herkesin bildiği bir realitedir. Sonuçsuz kalan girişimler, sonuç alınamayacağı anlamına gelmediği müddetçe finale gidişin mühim ve büyük istasyonlarıdır. Oralarda gerekli takviyeler yapıldığında enerji eksikliği de hissedilmeyecektir.Enerji takviyesi ile beslenen yürüyüşler planlanan hedeflerin çok daha ötesine ulaşma imkanı verir ki bu tür çılgın buluşlar belli bir kişinin, toplumun, medeniyetin eseri olmaktan çıkarak herkesi hizmet verir konuma gelir. Çılgınlıklar ile yürüyenler çoğunlukla dağınık dünyalarında yalnız ve yanlış yaşarlar, ama yürüdükleri yolda aldıkları mesafe onların vasıflarını unutturup, isimlerinin gülümseme ile anılmalarına sebep olur.Ulaşılması imkansız zaman ve mekanlar arasında gerçekleştirilen çabaların birleşmesi esnasında bile hesap şaşmaları meydana gelebilmektedir. Burada da birey küçük bazı değişiklik ve hamleler ile yanılma paylarını geçersiz kılabilir. Böylelikle kurtuluşa ermiş olur.Kişisel Gelişim Seminerleri imkansız gibi görülen hususlar üzerinde durur ve yürür. Marslı izleyenler üzerinde imkansız izlenimi uyandırmasa da başarının, planlı, programlı, hesaplı bir çok çabanın yeniden tekrarlanarak sürmesi ile gelebileceğini ortaya koyan mühim bir sinema eseridir.Doç. Dr. Turan AKKOYUNAfyon Kocatepe ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı