Önce kalın bir fırça aldı eline ressam ve yapacağı tabloya siyah, karanlık yarım bir zemin yaparak başladı. Toprak olduğunu düşündüm. Birkaç katlı bina yapar gibi ikinci katında daha açık bir karanlık boyadı. Üçüncü kat koyu mavi. Deniz olmalı dedim kendi kendime. Son kat açık mavi ve beyaz karışımı oldu. Gökyüzü, köpük köpük bulutlardı bunlar. İç açıcı, aydınlık. Bu arada elindeki fırçalar gittikçe incelmeye başlamıştı. Boyacı ustasının kullandığı gibi kalın fırçayı ve diğerlerini ne zaman değiştirdiğini farkedememiştim. Hızlı çalışıyordu. En ince fırçayla boyu uzun boyunları aşağıya doğru eğmiş otlar, ardından o koyu renkli ortamları çiçek bahçesine çevirdi. Denizi, bulutları canlandırdı daha çok. Nefis tablo bittiğinde "tamam," dedim, öğrendim artık, ben de yapabilirim."
Ve yapmaya başlamak için gerekli bütün âletleri satın almaya gittim çarşıya. Dükkancı yeni başlayacak birisi olduğumu öğrenince akıl üstüne akıl verdiyse de her şeyi satın aldım. Hatta ressam havasına bürünebilmek için bir de iş gömleği aldım başka bir yerden.
Akşama tablom tamamdı.
İlk gören torunum oldu.
"Çarşamba Pazarı'nın Çarşamba çanağı" adını verdi benim tabloma.
"Ne demek?"
"Karma karışık, karman çorman, herşey birbirine girmiş."
Ressamlığı o dakika bıraktım. Aldığım her şey depoda şimdi.
MEHMET ÜNAL TAŞPINAR