Mizah, bir süre sonra yaşamda olan bitene karşı katlanma sanatı oluverir. 1783 yılında Beaumarchais’in dönemin “Emniyet Amiri”ne yazdığı mektup, mizahın iyi bir örneğidir:
“Sayın Bay, bir yığın işiniz arasında, benim de çok işim olduğunu ve üç aydır evimle daireniz arasında en az elli kez gidip geldiğimi, buna karşın, sizinle görüşemediğimi düşünürseniz bu güldürüde oynamaya çalıştığım yürek sızlatıcı role belki siz de acırdınız. Sizden beni yıldırmanız isteniyorsa, ben de zaten bu işten yeterince bıktım. Kalemimden çıkan her şeyin kesinlikle yasaklanması söz konusu ise, böyle bir kararı neden bekletiyorsunuz? Beni neden çaresizlik içinde bırakıyorsunuz? Beyefendi, sizden yazdığım ama evimden çaldığınız kitabımı geri vermenizi istiyorum. (...) Size yalvarıyorum, bu akşam tiyatro çıkışında sizi görmeme ve bu “yasak” kitabımı elinizden alıp çantama yerleştirirken derin saygılarımı sunmama izin veriniz.”
Beaumarchais, o dönemde yazdıklarını çoğaltma imkânı olmayınca büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı. Elle yazdığı için tek nüsha olan kitabını almaya çalışıyordu.
Özgürlük vazgeçilmezdir.
(Eran Aysan, Birgün Gazetesi, “Özgürlük düşüncesi” başlıklı yazısından 11 Mart 2021)