Abdülkadir KALENDEROĞLU
Akmescit (Mevlana, Zaviye Sultan) Mahallesi’nde, Zaviye Sokak ile Türbe Caddesinin Mevlana Canbaba Yokuşu sokağı ile kesiştiği yerdedir.Halk arasında
Türbe Camii adı ile de anılan
Mevlevihane Mescidi ve XVI. yüzyıl başlarında
“Ahmet Paşa Camii” adı ile de anılmakta idi. Mevlevi Camii, sanat tarihi ve mimarimizde erken dönem tekke mimarisinin zâviyeli (tabhâneli) camilerine benzer. Ancak buradaki ünite tamamıyla önceden tasarlanmış bir zâviyeli cami olmayıp zaman içinde yapılan ilavelerle organik bir şekil almıştır.
Mevlevi Camii, 1710 yılında bir külliye halinde yapılmış, birçok yangın geçirmiş, H. 1260/ M. 1844 yılında Sultan Abdülmecit tarafından yenilenmiş, 1874 yılında dergâh postnişini Mehmet Raşit Çelebi kendi parası ile tamir ettirmiş, H. 1320/ M. 1902 yılındaki yangında harap olması üzerine II. Abdülhamit’in emriyle 1905–1908 yıllarında 14.000 altın harcanarak kesme taştan yeniden yaptırılmıştır.
İnşaatında Andon Usta’nın yer aldığı cami, bitim aşamasına geldiği sırada mimari hatadan dolayı kubbelerin çökmesi üzerine İstanbul’dan gönderilen
“Hacı Bey” ismindeki mimar tarafından inşaatın yapımı tamamlanmıştır. Bu süreç içinde bir müddet
“Hacı Nasuh Camii” Mevleviler tarafından dergâh olarak kullanılmıştır.Kuzey yönündeki 12 basamaklı taş merdivenle cami kapısının olduğu taş sahanlığa ulaşılır. Sahanlığın önündeki kare planlı küçük bahçede vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım’ın mermer sandukalı mezarı vardır.Caminin giriş cephesi doğuya bakmakta olup kapının üzerinde taş kabartma olarak Besmele ve Mevlevi destarlı sikke motifi bulunur.
Son cemaat yerine ahşap ve yüksek iki kanatlı kapıdan giriş sağlanır. İki bölmeli halde bulunan son cemaat yerinin güney duvarında harime giriş kapısı, mihrap ve mihrabın iki yanında iki pencere yer alır. Ayrıca güney batı yönünde minare kaidesi ile basık kemerli ve taş söveli ahşap minare kapısı vardır. Bu kısmın duvarlarında
Elvâh-ı Celîle, mihrabın üstünde çerçeveli olarak “
Küllemâ dehâle aleyhê Zekeriyyâ’l-mihrâbe” ayeti yazılmıştır. Harime giriş kapısının sağında demir parmaklıklı niyaz penceresi bulunan son cemaat yeri rumi ve palmet motifli kalem işleri ile süslü olup etrafı yüksek basık kemerli pencerelerle çevrili, üzeri ise piramidal külahla örtülüdür.Son cemaat yerindeki iki kanatlı, ince ve uzun ahşap kapıdan harime girilir. Kapının her kanadı üç bölmeli olup alt ve üst bölmelerde baklava dilimi, orta bölmelerde ise bitkisel motiflerle süslü ince ve uzun bir bezek vardır. Bu kapıyı Sultan II. Abdülhamit kendi elleriyle yaparak camiye hediye etmiştir. Harime giriş kapısının üzerinde, dışta, çerçeveli olarak talik
Bismillâhirrahmânirrahîm” içte ise
“Re’sü’l-hikmete mehâfetallah” yazılmıştır.
Harimi ortada büyük bir kubbe, doğuda iki, güneyde üç kubbe örter. Kubbelerin üzeri kurşunla kaplı olup güney yönündeki kubbelerin orta yerleri çıkıntılı külah biçimindedir.Harimde doğuda iki, batıda üç, kuzeyde ise iki tane belirli ve iç içe iki basık kemerli pencere vardır. Pencereler dıştan taş söveli ve demir parmaklıklı olup üstlerinde âlem yer alır. Bu pencerelerin üzerinde de aynı sayıda taş söveli ve kalıp kafesli yuvarlak pencereler bulunur. Ayrıca ana kubbe kasnağında 16 tane alçılı ve yuvarlak kemerli, ana kubbenin altında ise dört yönde birer tane yuvarlak kemerli pencere vardır.
Harimin doğusunda yuvarlak kemerle açılan bir bölüm vardır. Bu bölümün doğu ve kuzeyinde birer büyük pencere, güneyinde ise mihrap ve tek kanatlı ahşap kapı vardır. Bu kapıdan doğu tarafındaki odalara ve üst kattaki kadınlar mahfiline geçilir. Kadınlar yerine ahşap merdivenlerle çıkılmakta olup kubbeleri içten süslemesizdir. Ayrıca bahçeden doğu yönündeki beş basamaklı merdivenle çıkılan iki kanatlı ve demir doğramalı kapıdan kadınlar mahfiline giriş vardır. Kadınlar mahfili kemerli ve ahşap kafesli olarak harimden ayrılır.Harime giriş kapısından doğru gidilirse eskiden semahane olarak kullanılan kare planlı ve çevresi ahşap parmaklıklarla çevrelenmiş mekâna geçilir. Bu mekân büyük kubbenin tam altı olup öndeki mescit kısmından 25 cm daha aşağıdadır. Kuzeybatı köşede post makamını gösteren yeşil boyalı üçgen tahta bulunur. Semahaneden mescit kısmına iki kemer boşluğu ile geçilir.Harimin doğu duvarı yatırların olduğu türbe kısmı olup bundan dolayı hak arasında
Türbe,
Türbe Camii diye de anılır. Sultan Divani’nin sandukası hariç, tümü balıksırtı tarzında, ahşap ve sarıklıdır. Sandukalarda soldan sağa doğru:
- Sultan Divani Mehmet Semai Hazretlerinin müridi, seyahat refik’i, Ateşbazı (aşçısı) Furuni Mehmet Dede, Doğum: ? , Ölüm: ?
- Kemal Çelebi, Celal Çelebi, M. Raşit Çelebi.
- Raşit Çelebi, 1878 yılında yanan dergâhı yaptırmış, Kemal Çelebi, 1892 yılında, Celal Çelebi ise 1908 yılında vefat etmişlerdir. Celal Çelebi zamanında dergâh bir kere daha yanmış, II. Abdülhamit tekrar yaptırmıştır. Bu üç çelebi aynı yere defnedilmişlerdir.
- Şeyh Murat Çelebi,
- Abdülbaki Efendi,
- Hazreti Mevlana’nın yedinci batın evladı Mehmet Semai-Sultan Divani, Doğum: 876, H. Ölüm: 956.
Sultan Divani’nin sandukası mermer kaide üzerinde pirinç parmaklıkla çevrelenmiştir. Bu pirinç parmaklık ve kaide mermerleri Sultan V. Mehmet tarafından hediye edilmiştir. Sanduka üzerinde, V. Sultan Mehmet Reşat’ın hediye ettiği sarı sırmalarla bezenmiş, ön cephesinde sırmayla işlenmiş, içinde talik hatla
“Ya Hazreti Mevlana” yazılı destarlı bir sikke bulunan yeşil kadife örtü vardır. Yine sikkenin altında talik hatlı .
“Bâver mekun ki ber serem âyed eger Mesîh Derdî ki yâdgâr-ı tu dârem devâ kuned.” (Mesih bile başucuma gelse senden armağan olan derdime deva eder sanma) mealindeki beyt sırma ile işlenmiş olup beytin altında da 1331 yılı yazılıdır.6- Hazreti Mevlana’nın altıncı batın evladı Aba Pûş-ı Veli (Bali Mehmet Çelebi Bey), Doğum: H. 770, H. Ölüm: 890.Sandukası kırmızı renkte kadife ile örtülü olup sol tarafında
“Fa’lem ennehû lâ ilâhe illâllah. Muhammedü’r-Rasûlullah” yazısı bulunan destarlı bir sikke sırmayla işlenmiş, baş tarafında sağ ve sol köşede
“Ve kefâ billâhi şehîden Muhammedü’r-Rasûlullah” işlidir. Bu puşîde H. 1310 / M. 1891 yılında II. Abdülhamit tarafından hediye edilmiştir.
7- Hızır Şah Çelebi Bey, Sultan Divani Mehmet Semai oğlu. Doğum: H. 921, H. Ölüm: 1046,8- İlyas Şah Çelebi,9- Şahidi İbrahim Dede, Doğum: H. 875, Ölüm: H. 957.Muğla Mevlevi Şeyhi, Sultan Divani’nin talebesi, dostu, yoldaşı, Gülşen-i Esrâr kitabının yazarı. Şahidi İbrahim Dede’nin mezarına Baki Efendi adında bir kişi daha defnedilmiştir.10- Elkas Mirza, Şah İsmail’in oğlu. Aba Puş Bali Çelebi Bey’in ayak ucunda yer alır.İlyas Çelebi’nin arka tarafındaki iki sandukadan birincisinde,11- Destina Hatun ve Bahar Hatun, ikincisinde ise,12- Güneş Hatun ve Mutahhara Hatunlar yatmaktadır.
Bu sandukaların arkasında ve duvarın ötesinde Mehmet Nuri Paşa Çelebi, Sadık Bey, Süleyman Bey, Ali Bey ve Köçek Mustafa Dede’nin kabirleri vardır.Kuzey batı köşedeki ahşap asma kat müezzin mahfilidir. Bu kısım Mevlevihane olarak kullanıldığı zamanlarda mıtrip olarak kullanıyordu. Son cemaat yerinden minareye, ikinci katın hizasına gelince de küçük, yuvarlak kemerli kapı ile müezzin mahfiline geçilir. Mahfilin etrafı ahşap korkulukludur.Ana kubbe göbeğinde bir çerçeve içinde yeşil zemin üzerine sülüs hatla
Ashab-ı Kehf isimleri kubbenin altındaki kemerlerde
Elvâh-ı Celîle, kubbenin altındaki pencere altında çerçeveli olarak, “
Fa’lem Lâilâhe illallah, Muhammedün-Resûlullah” yazılıdır.
Mihrap, nişi ucu sivri yuvarlak kemerli ve üç yüzlüdür. Çerçeve üzerinde kazınarak desenler işlenmiştir. Ayrıca çerçevenin çevresinde boya ile mermer görünümü verilmiş ikinci bir çerçeve yapılmıştır. Üstte
Küllemâ dehâle aleyhê Zekeriyya’l-mihrâbe yazılıdır. Bu yazının üstünde lotus motifli tepelik bulunur. Tepelik iri Rumi kabartma şeklinde bezelidir.Minber, mermerden yapılmış sade bir yapıdır. Korkuluğu kapalı olan minberin yer aynalığı aşağıya kadar indirilmiş, dolayısıyla süpürgeliğe yer verilmemiştir. Buradaki üçgenin ortasına yerleştirilen yuvarlak madalyonun içinde bitkisel motiflerden meydana gelen bir süsleme vardır. Üzerinde çiçek ve lâle motifleri bulunan minberin kubbesi soğan şeklindedir.Ana ünitenin iç tezyinatında Abdülaziz dönemindeki eklektik ve Birinci Ulusal Mimarlık (neoklasik) üslupları arasındaki geçiş dönemine ait bir üslup gözlenmektedir.Bütün yazı ve süslemeleri Mevlevi hattat Bursalı Mehmet Raşit Dede tarafından yapılan cami içinde duvarlar alt pencere hizalarına kadar lâmbri kaplı iken 2007-2008 yıllarında yapılan son restorasyonda kaldırılmış, dışta ise duvarlar düzenli kesme taş kaplamalıdır. Yerlerde makine halısı serili, kalorifer tesisatı döşeli harimde kubbeler içten tezhip ve hat yazılı, dıştan çinko ile kaplıdır.
Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan empire üslubundaki yivli minare, cami ile beraber Şeyh Celal Efendi zamanında 1905 yılında yapılmıştır. Girişi içeride, son cemaat yerinde olan minarenin temel kaidesinde bir mermerin ortası kar şeklinde oyulmuş, bir miktar altın, gümüş ve bakır para bırakılarak üzeri büyük bir mermerle kapatılmıştır. Yapılan bu minare daha sonra bir fırtınada yıkılmış, 1962 yılında halk tarafından tamamen kesme taştan bugünkü şekli ile yeniden yaptırılmıştır. Kaide cami duvarı ile bitişik, gövde ve petek yivli, şerefe altı payandalıdır. Külah ise iç ve dış bükey şeklinde daralır.Avluda, cami ile derviş odalarının arasında şadırvan yer alır. Daha önce burada bir şadırvan vardı. Bu eski şadırvan büyük yangınların birinde harap olunca 1908 yılındaki köklü onarımda bir yörük tarafından aslına uygun bir şekilde yeniden yapılmıştır.
Mevlevilik töresi içinde Konya’dan sonra ikinci sırada bulunan Afyonkarahisar Mevlevihanesi’nde minber yoktu. Mevleviler, Cuma günleri topluca Ulu Cami’ye giderlerdi. Rivayete göre Horoz Dede, Mevlevihane’ye minber yaptırılmasını işaret buyurmuştur. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasında 1905 yılındaki yeniden yapımı sırasında mihrap ve minberin eklenmesiyle cami kabul edilerek kapatılmaktan kurtulmuştur.Cumhuriyet döneminde yüksek mimar Arif Turunç tarafından 150.000 TL harcanarak caminin esaslı bir şekilde tamiri yaptırılmış, 1952 yılında Hacı Emine Çelikalay tarafından doğu tarafındaki bahçeye su deposu ilâve edilmiş, 1962 yılında minare yenilenmiş, mutfak ile batı yönündeki bahçe duvarı arasına gasilhane yapılmış, en son 2007-2008 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından esaslı bir restorasyonu yaptırılmış, bu arada gasilhane bulunduğu yerden kaldırılarak derviş odaları ile hamûşan arasına toprak altına indirilmiştir.