Bir toplumu diğerlerinden ayıran özelliği, olaylar karşısındaki tutumları, davranışları, ortak değer yargıları kısaca kültürüdür. Kültürünü meydana getiren unsurlar, fertlerin müştereken gerçekleştirdiği yaşam tarzıdır. Bu her zaman kişi veya kişilere bağlantılı olarak açıklanamaz. Yaşanan yerin doğal hususiyetleri, insanın yaşam mücadelesinin dozunu doğrudan belirlemektedir. Kutuplardaki yaşam mücadelesi ile ekvatordaki ciddi anlamda farklılık arz etmektedir. Benzer şekilde aynı paralelde yaşayanlarda, coğrafi özelliklerden dolayı belirli bir şekilde ayrı bir yaşam tarzının gelişmesinde garipsenecek bir şey olmasa gerektir.Bireyi ön plana çıkaran davranışları olduğu kadar doğup büyüdüğü, kişiliğinin oluşmasına zemin hazırlayan, karakteristik nitelik kazandıran yetiştiği doğal ortamdır. Kısaca "toprağım" ifadesiyle anılan hemşehriliğin tümden yanlış olmadığı kanaati yaygındır. Kişinin sahip olduğu değerler ortaya konurken ona güç, enerji, şekil kısaca kimlik vererek diğerlerinden ayıran coğrafi özelliklerin yanında insanın oraya ilave ettiği kültürel eserler, renkler ile zenginlikler dikkate alınır.İnsanlar hareket halinde yaşarken doğal güzelliklerin, coğrafi şartların etkisiyle ferdi ya da kitlesel olarak dalgalanmıştır. Yerleşik hayata geçtikten sonra da yine her iki unsuru dikkate alarak eylemlerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Özetle ister göçebe, ister yerleşik yaşama geçmiş olsun doğal güzellikleri, coğrafi şartları dikkate almışlar kendini güvende, rahat hissettirecek mekanların peşinde koşturup durmuşlar çoğu kez farkına bile varmadan mücadelelerini hep o yönde sürdürmüşlerdi. Bu uğurda sahip olunan mekanlar terk edilmiş, bireysel ya da toplumsal anlamda çok büyük savaşlara girişilmiş, göz kırpılmadan dünya terk edilmiştir. Birbirini tetikleyen, kalpleri tutuşturan düşünce ve eylemler; farklı tarzların, gelenek-göreneklerin, kültürlerin ortaya çıkışına imkan tanımıştır.Sinema salonunda film, izleyicisinin yabancılık çekmediği fakat o anki konumundan farklı yerlere götürebildiği ölçüde ilgi görmektedir. Birey kendinden bir şeyler bulacak ama farklı boyutlara ulaşacak ki vakit ve nakit ayırsın. Her zaman gördüklerinin perdede aldığı şekil, onun başka diyarlarda görünebilirliği, sahiplenme duygusunun gelişimine sebep olacaktır. Birbirine zıt gibi duran amaçlar, bir araya gelerek hedeflenen kasa meblağına ulaşılabilecektir.Çekimlerin yapıldığı coğrafi mekanın yapımcı, oyuncu ekibine verdiği huzur ve güven çalışmadan alınan tadın tozunu artırmakla kalmamakta eserin kalitesini yukarıya doğru çekmeye vesile olmaktadır. Ayrıca yapımcıdan, oyuncuya, teknik servisten ulaşım elamanlarına kadar yöre halkı ile bütünleşme esnaf ve vatandaşa kadar iletişim ile görüntü hatıraları sonraki dönemlere aktarılacaktır. Kırk yıldan fazla geçmesine rağmen Ekrem Bora'nın Afyonkarahisar Şuhut Bininlerdeki çekimleri yaşlılar tarafından hala hatırlanmakta ve anlatılmaktadır. Yani konu sadece film açısından değil, toplumsal ve sosyolojik bakımdan da değerlendirilmelidir.Filmin konusuna göre mekanın ayarlanması elbette önemlidir. Ancak bazı yerler kendiliğinden öne çıkmaktadır. Yaz tatili üzerine bir kurgu düzenlemişse bol miktarda denizden, turistik mekanları bulunan Bodrum, Çeşme, Ayvalık, Alanya, Antalya gibi sahil yerleşim yerlerinden yararlanma yoluna gidilirken, mevsim kışa çekildiğinde Uludağ, Palandöken, Bolu Dağı gibi mekanlar tercih edilir. Böyle filmlerde turistler ayrı bir renk hatta figüran olarak, ilave hiçbir yeni masraf çıkarmadan filme aktarılabilmektedir. Bir kısmı habersiz, bir kısmı da gönüllü olarak esere dahil olmaktadırlar.Bazen de filmin konusunu mekanı kendiliğinden belirlemektedir. Peribacaları ile ilgili çekimlerin yapılacağı yer bellidir. Çanakkale Savaşları için Gelibolu, Milli Mücadele konulu bir çekimin elbette hareketin geçtiği coğrafyada Sakarya - Afyonkarahisar civarlarında gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ancak ilerleyen teknoloji ile herhangi bir yerde de sanal mekanlar oluşturulabilmektedir. Bu hususta kültürel birikime ihtiyaç duyulmaktadır.Bizim dikkatimizi çekmese de Avrupalı ve Amerikalı yapımcılar perdeye aktardığı eserlerinin bir köşesine ülkemizi ya da bir şehrimizi sıkıştırmışlarsa mutlak kendi algılarına uygun mekanlar seçmişlerdir. Bu hususta işi rastlantıya bırakmadıkları gayet iyi görülmektedir. Mevcut durumlarda olduğu kadar gelecekteki halin değerlendirmesine dair görüntülerde de gayet sistemli ve planlı davranmaktalar. Zihinlerde kendilerinin oluşturduğu Türk insanı algısını pekiştirmektedirler.Filmler, insanımızın kendisini içinde bulduğu oranda rağbet görmekte, iş yapmaktadır. Beyazperdede çok büyük iş yapan filmler günümüz şartları gereği çok geçmeden vizyondan düşmektedir. Geçmişte yılarca ikinci film olarak gösterime devam ederdi. Aynı şekilde yıllarca rağbet gören dizilerin arkasındaki gerçek de bundan ibaret olsa gerektir.Yapımcıya düşen bu anlamda esere kendimizi yansıtmaktır. Bunun mutlaka senaryoda olmasına gerek yoktur. Bin yıla yaklaşan Türklüğün ikinci anavatanında meydana getirdiği kültür ve medeniyet eserleri bir çok konuşmadan çok daha etkili olacak şekilde tüm dünyaya kimliğimizi ortaya koymaktadır.Bizi ortaya koyan eserlerimizin başında camilerimiz gelmektedir. Nice şahsiyetler, yolcular, askerler, kumandanlar, beyler, hakanlar içinde saf tutmuşlardır. Farklı stillerden etkilenen, kendisini geliştiren nice ustalar farklı zaman dilimlerinde tadilat ve tamirat için ter dökmüşler, emek harcamışlardır.Askerlerimizden evvel gelip coğrafyada mekan tutan yüce şahsiyetlere ait olan türbelerimiz, ülkemizin bir diğer tapu kaydıdır. Çoğu yaşadıkları yerlerde kendisine ait bir simgenin bulunması yolunda en küçük bir düşünce sahibi olmamışlar, harekette bulunmamışlardır. Nice yıllar sonra daha farklı gayelerle bölgelerinde faaliyet gösterenler de onların cenahına eklenmiştir. Kumandanlar, resmi görevliler hizmetlerinin karşılığı olarak verilen arazinin vakfedilmesi sonucunda bulundukları yerlerde eğitim, kültür işlerine destek olmuşlardır.Sadece ibadet ya da hizmet amaçlı eserler vücuda getirilmiş değildir. İnsanların doğal ihtiyaçlarının karşılanması yolunda gündelik yaşamlarının birer parçası kabul edilen eserlerde de coğrafyadan vatana geçiş sağlanmıştır. Bunlar arasında herkesin ihtiyacını karşıladığı çeşmeler, hamamlar sayılabilir.Köy dilimize Farsçadan geçmiş olup yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Karşılığı kom olan kelime de farkında olmadan epeyce kullanılmaya devam etmektedir. Göçerlikten vazgeçenler konarlar. Konan şüphesiz kendilerine mekanlar inşa ederler. Bunlar içinde varlık sahibi olanların mekanları daha gösterişli olur. Onlara konak derler. Konaklardaki yaşam tarzı ve süslemeleri de bizi biz yapan unsurlardır.Sıralanan örneklere dair Selçuklu, beylik ve Osmanlı dönemlerinin hepsini ya da birini kapsayan bir düzenleme yapılabilir. Film çekilecek mekanlara bunlardan birinin ya da birkaçının ilave edilmesi sinema sektörüne olduğu kadar kültürümüze moral değer kazandıracaktır. Şu anda farkına varmadığımız bir incelik filmi izleyen tarafından çok daha farklı bir perspektiften değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.Sinema sektörünün çeşitli sebeplerden dolayı ilgisini çeken yerler, mekanlar bulunmaktadır. Oralar tanındıktan sonra işler daha da kolay hale gelmektedir. Öncelikle bilinen yerlerde çalışmayı sürdürmek çok daha kolay olmaktadır. Bu anlamda Akrebin Yolculuğu, Kukuriku: Kadın Krallığı, Bendeyar, El Yazısı gibi filmlere doğal dekor sağlayan Göynük akla gelmektedir. İlk eylemin gerçekleşmesiyle yerli yapımları yabancı çalışmalar izlemiştir.Belki de adı hiç zikredilmeyen küçük, şirin haliyle Göynük; beyaz perdede sinema severlerin gözüne, gönlüne ferahlık vermektedir. Kültürümüzün eserleri yanında göller, yaylalar, çam ormanları filmde iç turizm reklamı gibi durmaktadır. Kahvehanelerinde tüketilen çay kültürün akışkanlığını ile nesilden nesle sürmektedir.Anadolu tarihinin bütünü içinde Hititler, Frikler gibi kültürlere kadar uzanan ilçe, Türklüğün varlık kavgasında da üstüne düşen görevi yerine getirmiştir. Viyana önlerinde başlayan geri çekilişin durdurulmasının hatırası olarak dikilen Zafer Kulesinin de beyaz perdeye yansıması katkı olacaktır.Dijital imkanların geliştiği bir ortamda coğrafi mekanlara gidilmeksizin de kimlik değerlerini ortaya koymak mümkün görünmektedir. Ancak bunun da değerlendirilebilmesi için Türk kültürünün zenginliği fark edecek yapımcılara, senaristlere, yönetmenlere ihtiyaç bulunmaktadır. Güzel sanatlar kavramının en güzel örneklerini veren kültürümüzün, mitolojik zorlamalarla çağımıza taşınan rakiplerinden hiç de geri olmadığını bilinerek yürünmesi gerekmektedir.