KÂİNATIN VAR OLUŞU (II)

Dünkü yazının devamıdır….
…. Tüm bu soruların cevaplarını bulup anlayabilmek için ise bir üst şuur boyutuna yükselmek gerektiğini fark ettim. Bunun için de aklımı ve beynimi kullanmam gerekiyordu. Öyle ise beyni çok iyi tanımalıydım. Çünkü beyin, tüm konuların merkezidir. Hangi konuyu ele alırsak alalım, o konuyu çözmek için ilk başvuracağımız anahtar beyindir. Beyini tanımadan hiçbir yere varamayız. Bütün olay beyinle başlıyor ve beyinle bitiyor.
Beyin, bütün düşüncelerin, inanışların, hatıraların, davranışların idare ve kontrol merkezidir. Yüce Allah, insan bedeninde cereyan eden her türlü; hareket, dokunma, koklama, duyma, görme, işitme beyindeki tüm faaliyet ve fiilleri, ruh vasıtasıyla koordineli olarak yerine getirir. Gerçi ruh hakkında fazla bir şey bilemiyoruz ama ruhun bedenden bağımsız olarak çalıştığı bilinmektedir. Ayrıca ruhun tüm fiilleri bedenin organlarıyla uyum içindedir.
Beyinin tüm faaliyet ve fiilleri ruh vasıtasıyla koordineli olarak yerine getirildiğine göre, ruh hakkında gerekli bilgiye sahip olmamız gerekiyor. Beyin ve ruha, ileriki bölümlerde daha geniş olarak yer verilecektir
ESAS KONUYA GİRİŞ
Kuran ayetinde; “O; evvel’dir ve Ahir’dir, Zahir’dir ve Batın’dır” (1) ifadeleri yer alıyor. Bu ifadelere göre; “Elest-ü Bezmi’den, yani başlangıcı ve sonu bilinmeyen zamandan beri var olan bir Külli Kudret var. Bir kutsi hadise göre ise bu Külli Kudret: “Ben gizli bir hazine idim” diyor.
Bu Külli Kudret, Kuran ayetinde “O” diye ifade ediliyor. Hadiste ise “Ben gizli bir hazine idim” diyor. Bu duruma göre, bu “Külli Kudretin” ne bir ismi ne de bir cismi var, kendisini “ben” diye ifade ediyor.
Kuran’da; “Resul de (Muhammed), Rabbinden kendisine indirilmiş olana (Kuran’a) iman etmiştir” deniyor. Burada bir incelik var. “Allah’tan gelene” denmiyor. “Rabbinden gelene” deniyor. (Bakara, 285)
Ayrıca Kuran’da; “O’nun Zat’ından başka her şey yok olacaktır. Sadece O’nun Zat’ı bakidir” deniyor. (Kasas, 88)
Bu duruma göre biz, “O” ve “Gizli Hazine” ifadelerine; Âlemlerin Rabbi Zat” diyebiliriz.
Kutsi hadisin tamamında ise Âlemlerin Rabbi olan Zat: “Ben gizli bir hazine idim, yani her çeşit suretten arî, salt bir Zat, idim. Görünmeyi arzu ettim de bütün yarattıklarla birleşip, bilinmem için zuhura geldim” diyor.
Bu duruma göre; henüz ismi ve cismi olmayan, şeffaf, latif ve kudret kandilinde balkıyıp duran bir “nur kütlesi” var.
Bir şeyin; “Zat’ı, sıfatı ve fiilleri” olmalıdır ki onun varlığından söz edilebilsin. İşte bundan dolayıdır ki, “şeffaf, latif ve nur” dan ibaret olan Mutlak Zat; “ete-kemiğe büründü”, halden hale geçerek, farklı farklı canlı varlıklar halinde zuhura geldi, yani kainatı halk etti.
“Şeffaf, latif ve nur” dan ibaret olan Mutlak Zat’ın; halden hale geçerek, farklı farklı canlı varlıklar halinde zuhura getirdiği varlıklar arasında fakir de mevcuttu. Bu husus aşağıdaki şiirimle anlatmaya çalıştım.
LÂMEKÂN İLİNDEN
Kandilde ki nurun zerre si iken
Lâmekân ilinden cihana geldim
Devranda halden hale geçer iken
Bu fena mülkünde seyrana geldim
Bir müddet ben semalarda doladım
Kandilde balkıyan iki nur gördüm
Bakınca nuru âlâ nuru gördüm
Sordum ki Muhammed Ali dediler
Altı anadan zuhura geldim ben
Kim bilir kaç ebeden soruldum ben
Zuhura gelip ilk insan oldum ben
Devrana girip de seyran ederken
Kün emri ile geldik bu cihana
Hava ile toprak oldu bahane
Hakkı adı ile girdim devrana
Ezel de tek bir nur idik hepimiz
Devam edecek
Hakkı SAYGI (BABA)
_________________________
Hadid. Suresi, 3

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri