KÂHİN OLMAK GEREKMİYOR

The Economist Dergisi’nin 2002 Yılı Temmuz Ayı sayısında: Çin’in 7.6, Hindistan’ın 6.3, Mısır’ın 4.9, Endonezya’nın 4.1, Kore’nin 3.7 oranlarıyla ulusal gelir açısından Dünya’nın en yüksek artış hızına erişen ülkeleri olarak sıralandığına değinirken AB ülkelerinin – 0.2’de kaldığını yazdı.IPU yazarı M.Hutchinson ise “ Gerileyen Bir Kıta” başlıklı yazısında: “Avrupa ekonomik büyümede de rakiplerinin gerisine düşmektedir. AB’de üretkenliğin düşük olmasının yapısal nedenleri vardır ve bunların düzeltilmesi fevkalâde zordur.” diyordu.Bozuk yapısal bir örgütlenme modelinin Türkiye’de kurumsallaştırılmak istenmesinde kimin ne çıkarı olabilir?Bu iki veriden hareketle insan hafızasını zorluyor. Acaba, Türkiye elan iflâs eden bir şirkete girmeye niçin zorlanıyor?Bizim olasılıkla içine katılacağımız 2025 yılında ABD’nin Dünya Gayri Safi Hasılasındaki payının %27.3’ e gerileyeceği, Avrupa’nın %17.3’e düşeceği ekonomistlerce tahmin edilirken; Hindistan’ın%13.7’ye, Japonya dâhil Doğu Asya ve Avustralya’nın ise %22.8’e yükseleceği belirtiliyor.AB ekonomisi her geçen yıl emsallerine oranla daha az büyüyor. Şimdiki haliyle dahi Dünya ekonomisinin büyüme hızının bir hayli gerisinde kalmış durumda. AB Komisyon Bşk. Romano Prodi’nin ifadesiyle; tamamen kendi işleyişine bırakılmış piyasa koşulları, Avrupalı ailelerin % 40’ını yoksulluk sınırının altına itmiştir.AB sermayesi ve yatırımları sürekli olarak AB dışına kaçıyor. Bu da halkın işsizleşmesine ve kıtanın yatırımsız kalasına neden oluyor. Küreselleşen sermaye ulusunu terk ederken bilim adamları ve genç beyinlerin göçü hız kazanıyor. Salt ABD’ye gidenlerin sayısının 400 bini bulması korkunç sonucu gözler önüne seriyor. Onun da eğitim yapısının çok kötüleşmesine yol açtığı ortada.Kısacası, Karanlık Avrupa Çağı başlıyor. Bu haliyle olan AB’a sokulmaya çalışılan güzel ülkemiz Türkiye, ‘artiz’ olacaksın diye kandırılan kızlara benzemiyor mu?Samimiyeti yitirmek, gücünü yitirmektir. “Samimiyetin dili yoktur. O gözlerden anlaşılır.” Diyenlere katılıyorum.Avrupa Birliği aday üyeliği sürecinde müzakerelerin hangi noktalarda olacağı Müzakere Çerçeve Belgesi’nde ayan beyan ortadadır. Türkiye’nin AB üyeliği yükümlülüklerine uymayan tüm uluslararası antlaşmaları, özellikle Lozan’ın sona erdirilmek istendiğini anlamak için kâhin olmak gerekmiyor.Ek protokol uygulanarak Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanınarak ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve KKTC’nin önce ekonomisinin dar boğaza sokularak sonra ortadan kaldırılması, anlaşmazlık konusu olan Ermenistan, Ege sınırları ve Kuzey Irak gibi tüm sınırlarımızın yeniden çizilmesi tartışmalarının kulislerde başlatıldığı ayyuka çıkmış durumda.Türkiye halkı ulusal kimliğimizin birer parçası olan ‘Kürt’ ve ‘Alevi’ kesimlerin azınlık olarak kabul ettirilmesine koşut, Türkiye’nin uluslar arası örgütler ve üçüncü ülkeler ile ilişkilerinin AB güdümüne sokulması çabaları ibret vericidir. Fener Patriği’nin evrenselleştirilmesi gayretleri içinde; “Sivil toplumlar arası diyalogun geliştirilmesi” ve “Medeniyetler Buluşması” gibi adlarla yıkıcı ajan faaliyetlerinin kucağına atılarak, diğer yandan, sözüm ona “Yeniden Yapılanma” reformist yaftasıyla ülkenin etnik grup, mezhep ve cemaatler temelinde beyliklere bölünerek ulus devlet özelliğinin ortadan kaldırılması gündemdedir.Ucu açık müzakere ortamında, üyelik garantisi olmadan dizginlerin AB’nin eline geçmesiyle, Suriye ve İran’dan sonra İsrail gibi ülkelerin nükleer güç sahibi olduğu bölgemizde Türkiye’nin de nükleer araştırma vb çalışmaları mutlaka durdurulacaktır.Özelleştirme, yabancı paranın giriş çıkışının serbestleştirilmesi, tarım destekleri ve gümrüklerin kaldırılması gibi alanlarda devletin küçültülmesi propagandasıyla gerçekleştirilirken milli ekonominin tümüyle tasfiyesine çoktan başlandı bile…Askerinin başına çuval geçirilmesi gibi olaylar henüz içe sindirilemezken, “Ulemaya danışma” dönemine giriş süreciyle, egemenliği toptan ve sınırsız olarak başka odaklara aktarma, ulus otoritesi ve sultasının boynuna ip geçirme evresi başlatılmıştır.Persius; “Hiçlikten hiçlik doğar” diyor. Kurtuluş Savaşı ve ardışık bir diziyle gerçekleştirilen devrimlerle kurulun devletimizin temellerinin aşındırılması, ulusal birliğimizin çözülmesi, sınırlarımızın yeniden düzenlenerek değiştirilmesine kalkışılması eylemleri toplumumuzda kabul görmeyeceği gibi yasalarımızca da suç sayıldığı unutulmamalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri