HATIRLATMA

Dünyada canlılığı değerlendiren insan olduğundan tek canlı kendisi olduğu gibi yanlış bir ön yargı taşımaktadır. Düşünceyi etkinliğe dönüştürdüğünde bu gerçeği hemen görmekte ve beyan etmede hiçbir tereddüt yaşamamaktadır. Ancak yine insan merkezli eylemlerinden asla geri kalmamaktadır.İnsanın kültür ürünü olarak ortaya koyduğu eserlerin bile fark edilemeyen bir canlılığı, dili bulunmaktadır. Onları anlamak için yaklaşmak, kulak kabartarak aktarılan bilgileri alabilmenin apayrı bir inceliği bulunmaktadır.Binlerce yıldır bünyesinden her hangi bir insan barındırmayan Kibüra, Sakalos, Pisiya, Apemiya, Amerium, Sineda, Nisa gibi birbirinden farklı vilayetlerimizin topraklarında birer harabe halinde dursalar da beşeriyetin kaliteli diplomaları gibi dünya tarihinin duvarlarında asılı durmaktadır. Ancak diploma her zaman geçer akçe olamamaktadır. Diplomanın aktif hale getirilmesi için zaman ve zemin hazırlanmalıdır.Antik dünyanın, şehirlerin, kültürlerin araştırılması her zaman gündemdeki yerini korumuştur. Bu hüküm üzerinde herhangi bir tartışma söz konusu değildir. İşin bilimsel yönü bile sürekli bir değişime açıktır. Zira yakın dönemlere kadar antik bir yerleşim biriminde heykel vb. kalıntıları bulup bunları müzelerde teşhir ederek ilgilenenlere sunma hizmeti ön planda iken şimdilerde ise oralarda yaşam biçimlerini de ortaya koymaya çalışan bilimsel yaklaşım çok daha ağır basmaktadır. Kaldı ki bunu bilim olarak lanse edenler inhisarcı bir politika ile antik kıymetleri yerlerinde koparıp kendilerine taşımışlar sanki kaçırdıkları sadece kendilerininmiş gibi bir hüküm ortaya çıkarmışlardır. Bunu da medeniyetin vazgeçilmez temeli olan bilimselliğe dayandırma gayretine girişmişlerdir. Haliyle antik eserler kendi müzelerinde, siyasi güç kendilerinde olduğundan bilimin esaslarını da kendileri tahsis etmektedirler. Kendilerinin dışında kalanlar ya onları tercüme edecekler, böylece onların reklamı gerçekleşmiş olacak ya da eleştireceklerdir. Eleştiri çok geçmeden sahiplenmeyi ortaya çıkaracak eleştirilenler daha fazla kabul görür hale gelecektir. Hep böyle olagelmiştir.Avrupa'nın medeniyet temellerinden birisinin Anadolu'daki uzantılarını gün yüzüne çıkarmayı hedefleyen arkeolojik faaliyetler daha ziyade Adalar Denizi kıyılarındaki antik şehirlerde kümelenmiştir. Böylelikle kendi amaçları dışında olanlar da onların yönlendirmeleriyle bilimsel etkinlikleri sürdürmektedirler. Avrupa'nın dışındaki kültürler mesele Hitit, Frik antik yerleşim yerlerine dair muhtevalı kazılar, değerlendirmeler yapılamamaktadır. Fransız Devrimi sonrasında bütün bilim dallarında aynı metodun denendiğini söyleyebiliriz.Batılılar kendilerinin dışındaki insanlara hayat hakkı tanımadığı gibi kendilerinden olmayan antik yerleşim birimlerinin araştırılmasına da şans vermemektedirler. Kazara gerçekleştirilenlere da kendi normlarıyla yaklaşmaktadırlar. Yaklaşım tarzını, yöntemini, dozunu yine kendileri belirlemektedirler. Çok uzaklarda gerçekleşen bir kazı iler ortaya çıkarılan Antik Dara yerine "doğunun Efes'i" gibi bir isim belki de bilinçsiz olarak aynı normdan hareketle verilebilmekte, dümen suyuna dahil olunmaktadır.Oysa gerçek zorlama ile gün yüzüne çıkmaz. Nitekim bir anda tespit edilen Göbeklitepe bütün ezberleri bozmaya yetmiştir. Böyle olmakla beraber onlar hala kendi medeniyetlerinin temelleri peşi sıra iz sürmektedirler.Sanat dallarının beynin doğrudan şekillenmesinde etkisi bilinmektedir. Yüz yirmi yıldan beri bir temelden nükseden sinemanın başka temellerden hareketle başka sonuçlara ulaşması toplumları ulaştırması mümkün görünmektedir. O yüzden bilindik yollardan, düşüncelerden farklı olarak ürünler ortaya koymaya çalışmasının meyvelerini mutlaka toplayacaktır.Herkesin ayrı bir hikayesi olduğu gibi her şeyin de benzer şekilde farklı hikayeleri bulunmaktadır. Önemli olan onu tespit etmek, sonra da dijital ve sanal ortamda asosyal hale gelmiş olan bireyin önüne koyabilmektir. Şüphesiz her iki tarafta yer alanlar farklı ve başarılı sonuçlara ulaşmak isterler. Gerçekten istenmiş olsa beyin o isteğin gerçekleşmesine mutlaka fırsat kollayacaktır.Türklüğün gurur coğrafyasında Çanakkale Zaferi tabyalarını gezerken bir tabela eminim çoğunuzun dikkatini çekmiştir. Aynı oranda çoğunuz anlamını düşünmemişinizdir. "İmkan Ver İmkansızı İste." Çünkü imkansız diye bir şey yoktur. Onu imkansız kılan bizatihi insanın beyninde kurduğu tuzaklara kendisinin takılmasından başka bir şey değildir. Sadece kişi kendisini yanlış kulvarda yüksek binaların gölgesinde kalmayı ya da kalıbını, onun içinde başka bir insan tarafından gösterişli bir şekilde dizayn edilen koltuğun içine sıkıştırmasıdır.Yolları ve yılları bir araç olarak kullanma yerine amaca dönüştürdüğünde arkaya sadece yorgunluk kalmaktadır. Yorgunluğu da bilakis insanın kendisi üretmektedir. Ardından da onu ortadan kaldırabilecek başka şeylerin peşine düşmektedir.Geçmişte kalmış gibi görünen ama canlılığını koruyan bilimsel metotlarla da sürekli araştırılan hususlar ile konuların daha geniş kitlelere mal olmasını sadece derslere ya da okullara havale edemeyiz, etmemeliyiz. Bunun için iletişim bilimlerinin ortaya koyduğu kriterleri esas alarak gerçekleştirilecek yayınlar her türlü insani darbe ve doğal afetlere karşın mevcudiyetini muhafaza etmiş olan eserlere bir saygı olsa gerektir.Eserlerin kendi özelliklerini aktarmak için gerçekleştirilen belgeseller de bilimsel nitelikte olması gerektiğinden her zaman toplumsal karşılık bulamayabilir. Ancak belgesel üretiminde ısrarcı olunmalıdır.Roma Yolu, İpek Yolu, Baharat Yolu gibi tarihi isimlere bilimsel açıdan yaklaşıldığında medeniyetin gelişim çizgileri olduğu hemen fark edilmektedir. Bu ve benzeri konulara hikayeli filmlerle yaklaşmak çok zor olmasa gerektir. Bunun için disiplinler arası bir yakınlığın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Disiplinlerin birbirine uzak durması veya soğuk davranması yukarıda bahsedilen planın bir parçasıdır. Bu planın fark edilmesi için daha ne kadar zaman kaybedilmesi gerekmektedir? Plandan daha ziyade bir kumardır. Filmlere çokça konu olduğu aynı nispette kabul gördüğü üzere kumarı oynayan değil oynatan kazanmaktadır.Bilimin dahi metodu bugün harabe gibi görünen eserlerin arasında gizlidir. Buna dair örneğin Mısır Piramitlerine dair bir çok belgesel, konulu film çekilerek elde edilen bulgular geniş kitlelerle paylaşıldığı gibi yönlendirmelerde bulunulmuştur, bulunulmaya devam etmektedir. Aynı şekilde kültürümüzde bir okul misyonu üstlenen, bu misyonu uzun zaman başarı ile yerine getiren Harem konusunda yönlendirmelerin yapıldığı fark edilmektedir. Ömrü alıp götüren çalışmaların sonuçları oldukça sınırlı şahsa ulaştırılabilirken sinema ya da diğer iletişim araçlarıyla çok kısa bir zamanda yönlendirici bir yayın hedefine varmada hiç zorlanmamaktadır. Gerçekleştirilen ya da muhtemelen gerçekleştirilecek eleştiriler yayının etkisini daha da artırmaktadır.Belki geçmiş köklü bir esere dair bilimsel, belgesel bir ürün koymak vakit alabilir. Yanlış yapma ihtimali bir hayli yüksektir. Böyle bir ürün üretmek için oldukça dikkatli davranmalı ve yürünmelidir. Aynı şekilde ona dair hikayeli bir filmin yapımı yüksek maliyetli olması kaçınılmazdır. Oyuncuların daha farklı bir performans sergilemeleri de gerekmektedir.Ancak belirli zaman aralıklarında geçmişte bazı dizilerde başarılı bir şekilde denendiği gibi bir görüşmenin Çanakkale Şehitliğinde o günle bağlantısı da kurularak ya da bir sofradaki yemeği beğenmeyen aile fertlerine Çanakkale'de savaşan Mehmetçiklerin aylarca yediği şeylerin bir kaç dakikalığına okunması çok zor olmasa gerektir.Afyonkarahisar'ımızda sabaha kadar tırmandıktan sonra bir kase çorba içtikten bir kaç saat sonra ülkenin bağımsızlığına atılmaları, göz kırpmadan şahadet şerbetini içmeleri ve daha nice irili ufaklı hususların dizilerde gerçekçi bir şekilde sırıtmadan aktarılmasının hatırlatılmasında fayda görüyoruz.Her insan mutlaka doğar, yaşar ve ölür. Bununla ilgili söylenebilecek başka hiçbir şey yoktur. Ancak vatanın içinde yaşayanlar, bilhassa tarihin gıpta ile baktığı insanların sonraki nesilleri özlerinden koptuklarında vardıkları sonuç belirlenen skoru pekiştirmektedir.Doç. Dr. Turan AKKOYUNAfyon Kocatepe ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri