Muzaffer İzgü adını ilk kez Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri’nde sahnelenen bir oyunla duydum. Sonra yazarla hep kesişti yollarımız. İzmir Eşref paşa Lisesinde birlikte çalıştığımız Edebiyat Öğretmeni Turgut Dereli tanıştırdı beni ustayla. O zaman Bahçelievler’de oturuyordu. Eşiyle birlikte sıcak bir ev ortamında karşıladı bizi. Güzel bir sohbetimiz oldu. 80’li yıllardı. O günden aklımda kalan “ Çok çalışmak gerek çok…” dediğiydi. Sonra kitaplarını okudukça anladım ne demek istediğini.Dil Derneği’nin düzenlediği birçok toplantı ve söyleşide beraber olma onuruna eriştim. Hele birinde mezun olduğum ilkokula gitmiştik söyleşi için. Ben yönlendiriciydim. Öyle heyecanlandım ki… Kısaca Muzaffer İzgü’yü tanıttıktan sonra sözü kendisine bıraktım. İlk yazısının okul duvar gazetesinde çıktığı günkü sevincini anlatırken daha önce dinlediğim halde heyecanla izledim. Soğuk ve yağmurlu bir kış günü ısınmak için kütüphaneye sığındığını, kitaplarla tanışmasını, sıkıntı ve yokluk içinde geçen çocukluk anılarını anlattı. Sevimli, içten ve sıcacık bir anlatımdı. Çocuklar çok ilgiliydi. O yıllarda Konak Belediyesi Konuk yazarın kitaplarını öğrencilere ücretsiz armağan ederdi. Onların sevincini görmeliydiniz. Burada başkan Muzaffer Tunçağ’ı saygıyla anmak isterim.Zıkkımın Kökü kitabından, yaşadıklarından söz ederken hep alçak gönüllü, örnek kişiliğiyle büyülerdi çocukları, büyükleri de. Kitaplarının hepsini okudum nerdeyse. Çok kişiye de armağan ettim.Saint Joseph Fransız Lisesinde çalışırken konuk etmiştik. Yine çok verimli bir söyleşi olmuştu. O gün anlattığı bir olayı paylaşmak isterim.“ TRT’ye çağırdılar çekim için. Ben de hazırlanıp gittim. Sorular yanıtlar derken uzun bir çekim yaptılar. Ben de ‘ne zaman yayınlanacak? ’ diye sordum. ‘arşiv için kayıt yaptık. Siz öldükten sonra yayınlayacağız’ dediler”Trajikomik bir durum. Salon buz kesti. Bu kadar da olmaz dedik. Acaba TRT arşivinde duruyor mu o bant? Yayınlanacak mı?Ne kadar acı. Yurt içinde ve dışında pek çok ödül almış bir yazara bunu nasıl söyleyebildiler. Hani kendi ağzından dinlemesek inanamazdık. Ne yazık ki yazarlar, çizerler, sanatçılar, kısaca bir estetik değer üretenler adeta cezalandırılıyor. O kadar çok örnek var ki…Neyse ki Vefa İstasyonu ekibince, TYS ve Konak Belediyesinin katkılarıyla hazırlanan onur gecesinde dostları, okurları olarak yanındaydık. Sanatı, yaşamı üzerine kafa yorduk. Gülmece ustasını güzelledik.Muzaffer İzgü 29 Ekim 1933 de Adana’da doğmuş. Cumhuriyet’in onuncu yılı.Ölüm tarihi ise 26 Ağustos 2017 Büyük Taarruzun yıl dönümü. Bu kadar rastlantı olabilir mi? Bu iki önemli tarih arasında geçen zamana 154 kitap, dergi yazısı, imza günleri, söyleşiler, ulusal ve uluslararası ödüller sığdırmış.“Doğdu, okudu, düşler kurdu, yazdı ve gitti.” Desinler diye özetlemiş yaşamını.Okuyup yazmanın, düş kurmanın ne denli önemli olduğunun altını çizerken aynı zamanda da yaşam felsefesini özetlemiş. Biz de okuttu, aydınlattı, güldürdü, düşündürdü diyeceğiz.Donumdaki Para adlı yapıtıyla T.D.K. Öykü Ödülünü, Dayak Birincisi çocuk romanıyla Bulgaristan Altın Kirpi ödülünü alan yazarın Akşehir Nasrettin Hoca Gülmece Öyküleri dalında da ödülleri varPek çok türde ürün veren yazarın gülmece öykülerinden bazıları: Donumdaki Para, Deliye Her Gün Bayram, Her Eve Bir Karakol, Devlet Babanın Tonton Çocuğu, Kasabanın Yarısı, Demokrasimiz Kaç Para Eder. Romanları: Gecekondu, İlyas Efendi, Halo Dayı, Korkak Kahraman.Oyunları: Karadüzen, İnsaniyettin, Reçetesi Peçete, Utanmıyorum Üşüyorum, Lütfen Kızımla Evlenir misiniz?Kitapların adından da anlaşılacağı gibi toplumsal olayları gül-düşün sarmalında ele almış. Duru ve temiz Türkçesi, kıvrak ve yalın anlatımıyla kolay okunmasını sağlamıştır. Çocuklar için yazması da ayrıca değerlidir Türk Yazını için. ‘Çocuk okuru olmayan bir ulusun büyük okuru da olmaz’ derdi. Bu yüzden imza günlerinde çocuklar uzun kuyruklar oluştururdu onunla tanışmak için. O hep güler yüzlüydü.Yüze yakın çocuk kitaplarından bazıları: Konuşan Balon, Ökkeş Dizisi, Bandocu Çocuk, Ekmek Parası, Pazar Kuşları dır. Hemen birkaç tane alıp çocuklara armağan edelim, bayramı, doğum gününü beklemeden. Çocuklar okursa ülke aydınlanır çünkü.Yazınımıza onlarca yapıt bırakan büyük usta pek çok yüreğe dokunmuş, güldürürken düşündürmüş, çocuklara, gençlere ve yetişkinlere okumayı sevdirmiştir. Yazarlığının yanında alçakgönüllü, iyi yürekli, sağlam duruşlu bir aydındır. Yıldızlar yoldaşı olsun. Yapıtları bizi aydınlatmayı sürdürecek.