GAZİNOLU YILLARDA AFYON TALEBE YURDUNDAYDIK

İstanbul'da Vatan Caddesi'nde 50 yıl önce Lunapark demek Afyon Yurdundan anılar demekti bizim için. Yürüyüş mesafesinde Yurt'a. Girişin sağ ve sol kenarındaki sandalyelerde oturup, en çok elimizde bir gazozla şarkılara ıslıkla eşlik ettiğimiz günler. En iyi kıyafetlerimizle tabi ki!

"Paris'e gittiniz mi?/Etfal'e çıktınız mı? Vıy, yes!/ Kes babam kes" Celal ŞAHİN (Sesle Çizgiler Programı)

Nuri Sesigüzel, Yıldıray Çınar, Ahmet Sezgin, Behiye Aksoy... Zeki Müren... 

Zeki Müren için "Galata Köprüsü'nü geçmedi" derlerdi. Gerçekten, Yenikapı'daki Çakıl Gazinosu'nda çıkıncaya kadar uzun süre Taksim, Beyoğlu'ndan ayrılmamıştı İstanbul'dayken. Zeki Müren'in Çakıl'da sahneye çıkması magazin basınında "Zeki Müren köprüyü geçti" şeklinde yazıldı. Gazino hayatımızın son zamanlarıydı artık. Bir süre sonra bitti. Bebek Belediye, Taksim, Taşlık, Lalezar, Maksim, Bebek Maksim, Caddebostan Maksim, Lunapark, Yenikapı Çakıl, Yenikapı Gar... Aklımda kalanlar... 

Şimdiki eğlence muhitlerini ve eğlenen gençleri bilmem. Bizim zamanımızda Beyoğlu, Taksim, Radyoevi civarı, Nişantaşı, Şişli civarında bar, pavyon, disko, gazino, taverna, gece kulübü, pub, birahane (Gerçi, birahane her muhitte vardı) mıntıkalarıydı. En ucuzu iki tek biraydı ama öğrencinin cebi -her zaman olduğu gibi- ona bile izin verdiği nadir olurdu. (Belki çalışarak okumaya sabredebilen birkaç arkadaş... Kim bilir?)

Ağabeylerimizden birisi bir akşam "Hafta sonu sizi pavyona götüreyim. O hayatı da görün" dedi.  Harçlıklarımızdan ayırabildiğimiz üç-beş liralarımızla Beyoğlu'nda küçük bir pavyona gittik. Bodrumda sigara dumanından, loş ışıktan gözleriniz alıştığında şarkıcı, türkücü, dansöz ve dansörü izlerken birşeyler içmeniz gereken bir yerdi. Abimizin tarifine ve tembihine harfiyen uyduğumuz halde (Sadece mecbur olunan bir kadeh içki alınacak, pavyondan çıkıncaya kadar bitirilmeyecek. Çünkü bitince garsonlar istemeden ikinciyi doldurur. Sonuna kadar dudak ıslatılarak idare edilecek. Yoksa ödeyemeyiz.) Taksim'den Şehremini'ndeki yurdumuza yaya dönmek zorunda kalmıştık. Son paralarımızı birleştirip vestiyere vermek zorunda kalmıştık. 

Dönmek diyorum ama o yıllarda Galata ve Unkapanı Köprüleri'nin gece yarısı kapaklarının açıldığı, altından Haliç'e geçecek gemiler için yaya ve araba geçişlerine kapatıldığı zamanlardı. Köprünün tekrar kapanmasına kadar o nedenle yurda sabah ışıklarıyla ulaşabilmiştik. Gecenin o vaktinde, ayazda, karanlık bir ortamda, kim olduklarını bilmediğimiz beş-on berduş kılıklı kişileri pürdikkat seyrederek köprünün Beyoğlu yakasında, biraz da şaşkınlıkla yaptığımız esprilerle beklemek... Sonra o kadar yolu yaya yürümek... Gençlik işte. Şimdi olsa atılır kalırım. Güzün-Baha ikilisinin söylediği şarkıdaki gibi; "gençlik başımda duman" günleri.

aşk bahçemi süsleyen 

inci çiçeğim misin?

gecemi aydınlatan 

ateş böceğim misin?

gençlik başımda duman 

ilk aşkım ilk heyecan 

kovaladıkça kaçan 

ateş böceğim misin?

bahar dalında yaprak 

yıldızdan daha parlak 

gözyaşımdan yuvarlak 

ateş böceğim misin?

(Söz: Aysel Gürel

Müzik: Güzin ile Baha)

Gecenin sonunda bize mihmandarlık eden ağabeyimiz noktayı koydu: İşte, pavyon hayatı bu, arkadaşlar. Merakınızı giderdiniz. Sonucunu da hep birlikte gördük, bizzat yaşadık. Gerisi sizin bileceğiniz... 

Zaten, İstanbul'a geldiğimiz ilk günden itibaren büyükşehir hayatına adapte olabilmemizin geçiş devresini Afyon Yurdu ve oradaki arkadaşlıklar sayesinde kolay gerçekleştirdik. 

Bir anımız da gazino, yurt derken nerelere götürdü yazıyı...

Sağlıkla kalın.

MEHMET ÜNAL TAŞPINAR 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri