Bireyi diğerlerinden ayıran iç alemidir. Orada tasvir edilemeyen dalgalanmalardan sahile vuranlar, damlacıkları toprağın içinde emilip deryadan ayrılmasına sebep olduğu gibi kıyıların da şekillenmesini sağlar. Öylesine bir etkidir ki, bunu ne kendisi ne de başkaları anlamlandırabilmektedir. Oralara doğru yelken açabilmek, aslen Cenovalı bir denizci ve kaşif olan Christopher Colombus'un İspanya adına yeni dünya yolculuğundan daha imkansız kabul edilmektedir. Yapılan izahlar varsayımdan ileriye geçememekte, sütunlar temellerin tam üzerinde yükselememektedir. Karşıdan yada sonradan kurgulananlar da aslında başkalarının iç aleminde bulan karşılıklardan başka bir şey değildir. Yönelişler başladığı noktanın enerjisini oluşturmaktadır. Enerjideki istikrar istikameti ve mesafeyi belirlemektedir.
- Yüzyılın ortalarında belki de hiç düşünülmeden çocuk ve gençlik hali için düşünülen, çok eskilerde kalan ama bilinçaltında hep bir yerlerde capcanlı varlığını muhafaza eden bir kahraman yeniden kalemin ucuna gelir. Bazen korkunun, bazen çaresizliğin, bazen de izah edilemeyen duyguların birikimiyle, gerek tarihte gerekse hafızada Asya'nın doğusundan Avrupa'nın batısına kadar uzanan bir muvaffakiyette herkes kendisinden bir şeyler bulabilmektedir. İlginç bir biçimde ümit ve korku iç içe girmektedir. Takdir edilmelidir ki ümitsizlikleri kapamanın emin yolu budur. Sonradan dönüş sancılı olmakla birlikte birazcık da olsa mevcut sıkıntılardan uzaklaşmak mümkün olabilmektedir.
Türklerin gönüllerini tutuşturan fetihleri sıralama tutkusunun da karşılık aradığı dönemlerdir o zamanlar. Sohbetlerin konusu kendisinin kendisine kabulüdür. Birlik, beraberlik bağlarının zaafa uğraması da arayışları hızlandırır. Ancak kadim bağlarından kopmuş olanların alabileceği çok fazla bir mesafe de ne yazık ki yoktur. Bağların yeniden tesisi de milletin evlatlarının içinden bazılarının konu ile rabıta kurmalarına bağlıdır. Yeni olduğunu sananlar çok ötelerden kaynak aramaktadır. Oysa çıkış tahmin edilemeyecek kadar çok yakınlarda beklemektedir.Yedi - sekiz yüzyıl kadar evvel, ata diyarında mevcut dağınıklığı ortadan kaldırabilmek milletin adını taşıyan devleti yeniden ihya edebilmek akraba toplulukları tek bir ideal etrafında birleştirebilmek tam anlamıyla hayalden ibaretti. Hayallerin peşinden koşturup gitmek, olumsuz sonuçlarda bile bireyin hayatını mutlu tamamlamasına vesile olmaktadır. Kayıtlara geçmeyen nice hayal sahiplerine ait küçücük halkalara tutunup yeni bir yol çizenler onların toza dumana karışmış ideallerini sonraki nesillere taşımışlardır. Üstlendikleri misyonun farkında bile olmamışlardır. Maddiyat için neden uğraşılırın cevabını hiç kimse verememektedir. Küçümsenen hususlara dair zafiyetler de kendiliğinden ortadan çekilip gitmektedir.Küçücük çocuk da kendini bu hayalin peşinde bozkırın gizemine bıraktı. Bozkır Atlı Kültürü olarak isimlendirilen yaşam tarzı her an baskına hazır insan ve insan topluluklarını ortaya çıkarmış, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar süratli bir şekilde hareket ettirmiştir. Her an, her gün yenileri toprağa ayak basmakta, ılık yellerin önüne atılmaktadır.Çok geçmeden yanık ve kuru yüzlü kartal gibi keskin bakışlarıyla uzak diyarlarda bile dehşet ve korku ile anılmaya başlanacaktır. Saldığı korku öylesine etkili olmuştur ki at izi it izine karışmış yüzyıllarca ayrıştırabilmek mümkün olamamıştır.Medeniyetin önemli kaynaklarından birisi olan bozkır hareketli olduğu kadar an be an değişen şartları, tutum ve davranışların yaşandığı bir mekandır. Kardeşlik, arkadaşlık, dostluk zamanla ortaya çıkardı. Zaman; değerleri bir birine yakınlaştırıp bütünleştirdiği gibi, haklı ya da haksız sebeplerden dolayı ayırmakta idi.Acırsan acınacak bir hale gelmene bile fırsat kalmazdı. Temellerinden uzaklaşanlar kayıp medeniyetin çocukları haline geldiler. Bir çoğu da geçmişteki ihtişamları ile birlikte geleceklerini yitirdiler. Belirli ya da belirsiz mezarlıkların arasında yok olup gittiler. Kalanlar yakında "belki de yarından yakın" bir zamandaki zaferleri özlediler. Hasretleri, onları tarihte tuttu.Yeni kazanımlar yeni hedeflere dönüşmediği takdirde başarının fazla bir anlamı olmadığı bir müddet sonra durağanlığa yol açacağını defalarca dile getirmiştik. Başarı yol olarak düşünüldüğünde zaman zaman molalar verilse de istikrarlı ve kararlı bir şekilde daha ileriye doğru yürünmeli, yürüyenlerin önü açılmalıdır. Basamak olarak kabul edildiğinde de daha yukarıya tırmanma, oradan sıçrama sebebi sayılmalıdır. Erişilen noktayı işgal ederek geleceği şekillendirme ihtimali bulunanların önü kesilmemelidir.Yürüyüşünü sürdüren delikanlı, kimsenin boyunduruğu altına girmeyen, sırtında yamalı bir kaftan başında tüyleri dökülen bir börk bulunan geniş omuzlu güçlü ve çevik Otsukarcı tarafından hayata tutunması ile birlikte olmayı arzulamıştı ama iç dünyalarındaki dalgalanmalar bu düşüncenin hayata geçmesini engelledi. Kazanımın yok olup gitmesi içten bu değildi. Ancak yönetmen durumu idare eden değil bilgisiyle hükmetmesini bilendir. O hayatını kurtaran kişiye gerçekten hiç kimseye boyun eğmeyen birinin reddetmeyeceği bir görev bulmakta zorlanmadı. Orta çağda İslam alemine fitne kaynağı olan Alamut Kalesine talebini götürmesini istedi. Burada kendisinden istenileni gerçekleştirilemedi. Hiç de benimsemediği bir teklifin başrolünde buldu kendisini. Yazarın kaleminden akıp giden bu rol sonraları nice beyazperde eserinde hayat bulacaktı. Sevdasından koparak Alamut'tan firar etmek zorunda kaldı.Hayallerin peşinde koşan delikanlı Asya'nın hakanı olmuş, hayatını borçlu olduğu Otsukarcı'nın sevdasını da ele geçirmişti. Kendisine direnenleri bir bir kılıçtan geçirmişti. Bozkır dedik ya hiçbir şey kalıcı olamıyordu. Bozkır atlı kültürü kendi kurallarını yine kendisi belirliyor sabit gelişime asla izin vermiyordu. Sevda için de vuruşmak, başarı için ayakta kalmak, hayallerinin peşi sıra koşturup gitmek gerekiyordu. Önünde kimsenin duramadığı hakandan gönlünün parçasını koparıp almasını bildi. Hakan nam salmaya devam ederken diğerinin sanı pek duyulmuyordu. Öyle ya "garip ihtiyar", bir kısmının hakkını göz ardı ediyordu. Sıcak noktaya daha fazla itibar gösteriyordu.İslam aleminde seçkin bir yere sahip olan Oğuzlardan gelen Harezmşah Devleti doğudan bir bora gibi gelen hakana karşı durabilecek son kale konumundaydı. Sultanın oğlu Celaleddin Harzemşah buyruk dinlemeyen arkadaşından yardım talep ettiğinde zorlanmadan olumlu cevap almasını bildi. Herkesin özel bir damarı ve bamteli bulunmakta idi.Tarih arenası bir çok defa büyük kavgalara sahne olmuştu. Bunlardan birisi daha tezahür etmekteydi. Hakanın önünde ne bir ordu, ne bir kavim ne de devlet durabilmişti. Bir tek kendi hayatını borçlu olduğu kahraman vardı. Onun varlığı kendi meşruiyetini zedelemekteydi. Bu son derece anlamsızdı. Anlamsızlıktan mana çıkarmakta mümkün değildi. Burada gönül önderleri sahne alırdı. Gerçekten de öyle. Cengiz Han hakanlığını, Otsukarcı da sevdası uğruna canını ortaya koyduğu eşiyle sürdürmeye devam etti. Onların yaşam öykülerindeki tutkuyla sürdürdükleri Türklüğün sembolü "Kızıltuğ"un göklerde dalgalanmasını sağladı.Okuyucu ve izleyici sınırı olmayan uçsuz bucaksız ovalarda at sürecek, her an baskına hazır uyanık olma zaruretini kavrayacak mücadele ettiğinde kaybetmeyeceğini anlayacak velhasıl her daim kendisine güvenecektir. Zayıflığını fark edip buradan çıkamayacaklarını anlayanların hayal ufuklarındaki düşünce fitilini ateşlemek çok da zor olmayacaktır.Yönetmenliğini Aydın G. Arakon'un yaptığı başrolde Turan Seyfioğlu'nun yaptığı film Anadolu dışındaki Türk tarihine dair filmler denilince ilk akla gelen muazzam bir eser olarak akla gelmektedir. "Hariç Türkler", "Dış Türkler", "Esir Türkler" gibi bugünkü nesillerin fazla anlamlandıramadığı ifadelerin ne manaya geldiğini bilen hala hayattadır. Doğrudan bu hususu işlemese de Türk Dünyasına gönderme yapılmıştır.Romandaki sürükleyiciliğe, 1952 yılı için dev bir bütçeye rağmen filmdeki sabitlikler oyuncuların performans düşüklüğü yüzünden sıkıcı bir hale gelmiştir. Ancak hiçbir girişim, deneme lüzumsuz değildir. Bu yüzden eseri sadece sinema tarihi açısından değil fikir dünyamız açısından da değerlendirmeliyiz. İşte o zaman sıkıcılık aklımıza dahi gelmeyecektir.Kızıltuğ özlemle beklenen hareketliliğin görüntüye akseden küçük bir ışıltısı olarak beyazperdede ve edebiyatımızda yer almış seçkin eserlerden biridir.
Doç. Dr. Turan AKKOYUNAfyon Kocatepe ÜniversitesiAtatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı