Ergenekon’un ikinci iddianamesinin açıldığı günlerdi. Soruşturma ve kovuşturmanın birlikte yürütüldüğü, durmadan gözaltı ve tutuklamaların olduğu bu süreç, Türkiye’nin nasıl bir anti demokratik döneme götürüldüğünün kanıtı oluyordu.Yaklaşık 2 yıl suçunu bilmeden iddianame beklediler. Oysa insanlar, demokratik hak ve sorumluluklarından dolayı suçlanıyorlardı.Anayasa çerçevesinde kurulmuş olan Sivil Toplum Örgütlerinin üyesi, kurucusu olmak suç olur mu?Devletinin ad ve şekli olan Cumhuriyet Mitingleri demokrasi abidesi sayılırken, mitinglere katılmak neden suç olur?Bu günlerde artık, iktidar partisinden kurtulmadan kurtuluşun olmadığını anladınız. İktidarı demokratik yöntemlerle yıkıp, ilk seçimde iktidara gelmek istiyorsunuz. Milletvekili, bakan hatta başbakan olmak istiyorsunuz. Suç nerede?Demokrasinin bir ayağı olan savcılıkların, kendilerini siyasi bir makam ve güç merkezi ile iç içe geçirerek düzenledikleri bir çaba darbe sayılmaz mı?O düzmecelerin ne olduğu tüm milletçe anlaşıldığına göre; Ergenekon denen düzmeceyi siyasal bir çaba için kullanan herkesin de mağdurlardan özür dilemesi, hatta yargılanması gerekmiyor mu?O iddianameler demokrasinin temel değerlerini yargılıyordu. Anayasa’nın 10. Maddesi çiğnendi. Kamu önünde eşitlik ilkesi ayaklar altına alındı. Anayasanın 12. Maddesinde anlatılan temel hak ve hürriyetler de bu İddianameler ile ayaklar altına alınmış; Anayasa’nın 20. Maddesi ile teminat altına alınan özel hayatın gizliliği ilkesi, zaten iddianameyle yok sayılmıştı. Anayasa’nın 22. Maddesi ile güvence altına alınan haberleşme hürriyeti bile bu iddianame ortadan kaldırıldı. Anayasa’nın 25. 26. 28. Maddesi ile güvence altına alınan düşünce ve kanaat hürriyeti ile açıklama ve yayma hürriyeti iddianameyle yok edildi. Basın hürriyeti ortadan kaldırıldı, gazetecilik dahi suç sayılıyor oldu.Anayasanın 33. Maddesiyle güvence altına alınan Dernek Kurma Hürriyeti, 34. Maddeyle sağlanan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme hakkı özgürlükleri iddianameyle suç sayıldı. Anayasanın 36. Maddesiyle teminat altına alınan Hak Arama Hürriyeti iddianameyle terörizm suçu sayılıyor. Anayasanın 38. Maddesiyle tanımlanan suç ve cezalara ilişkin esaslar iddianamede ayaklar altına alınıyordu. Tutukluluk cezaya dönüştürüldü. Kanunun suç saymadığı fikirlerden dolayı politik dava açılmış olmuyor muydu?Kanuna aykırı elde edilen deliller dosyalara konuldu. İnsanların; annesi, kardeşi, avukatıyla telefon konuşmaları; yasa dışı olmasına rağmen, delil sayıldı. İnsanların; Anayasa’nın 40. Maddesiyle teminat altına alınan hukuksuz işlemlerle ilgili dava açma hakları, Ergenekon düzmecesinde yok var sayıldı. Savcılara dokunulmazlık zırhı tanındı. İddia ile savunma arasına hükümet girdi. Anayasamızın 68. Maddesiyle düzenlenen parti kurma, partilere girme ve ayrılma hakları, kullanımı iddianamede suç olarak gösterilir oldu. Anayasamızın 90. Maddesiyle kabul ettiği uluslararası antlaşmaların, kanun hükmünde olduğu kuralı iddianamede yok sayıldı. Oysa bu iddianamede insanlar AB ve ABD karşıtı olmakla suçlanıyordu.Sormak gerek:Halen bu ülkede böylesi davranışlar devam edebiliyorsa; Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal nizamını, anayasasının bir kısmını, hatta en demokratik bölümlerini suç sayan, bunlara uygun davranan insanları suçlu sayanlar, anayasayı hiçe sayarak iddianameyi hazırlayanlar ne suçu işlemiş oluyorlardı ki?Tecrübeli yargıçlarımızın böylesi bir iddianameyi kabul edebiliyor olması çok düşündürücü. Ergenekon iddianamesinin demokrasiye karşı, Anayasa ve evrensel hukuka, insan haklarına karşı oluşu zihinleri bulandırıyor. İddianamenin politik bir tercih olduğu artık gözlerden kaçmıyor.Savcıların kendilerini siyasetçi yerine koyarak, beğenmedikleri siyasi düşünceleri cezalandırmaya kalkışmaları garipseniyor. Yargılananların; demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti olduğu, kamuoyunda inanılır hale geliyor. Vatandaş; “Bu iddianame bir siyasi manifestodur, hukuk metni değildir!” der hale getirilmiyor muydu?