Bir ülkede, bağımsız bir devlet sınırları içinde yaşamakta olan ulusun toplumsal değerlerinin kavramları ve ilkelerinin içi ancak bu denli boşaltılabilir.Bu güne dek ne varsa, tüm doğrular terine çevrilmiş, bir milleti ayakta tutan tüm değerlerin üzerine bir çuval geçirilmiştir. Bu denli uyuşturulmuş ümmet toplumun tepkisizliğine koşut, çuval geçirme mezalimi, AB’D işbirlikçisi tarikat ve numaralı cumhuriyetçiler eliyle zalimce devam ediyor.12 Mart ve 12 Eylül’e karşıymış gibi yapılarak, gerçekte bu mevziden 27 Mayıs’a ve oradan da Anadolu İhtilali’ni utkulaştıran Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü 1 numara ile isimlendirerek hedefe koyup, O’nun Türkiye Cumhuriyeti hareketine dil uzatılmak istenmektedir.Esas hedef bellidir.Temel hedef, tam bağımsızlık ilkesi üzerine inşa edilmiş bulunan laik Cumhuriyet’tir!Çünkü bağımsızlık ideali bu ülkeye göz diken emperyalist devlet-ler açısından bir engeldir. Göze alınmayacak bir risktir. Çünkü emperyalizmin ülkemiz içindeki işbirlikçileri bu gerici hareketlerle beslenmektedir.Açılım diyerek ortaya koydukları saçmalıkların nedeni budur. Bu manzarayı görerek, ulusumuza dayatılan akp iktidarını defetmek için ortaya konan mücadeleyi tabansız ve dayanaksız gösterebilmek uğruna, değerlerin yozlaştırılması harekâtı sürdürülüyor.Çünkü Kemalist uygulamalarla laik Cumhuriyet; halifeliği kaldırmış, gerici ideolojileri sindirmiş, emperyalizmin işbirlikçi ve gerici feodal üretim ilişkilerinin sembolü durumundaki padişahı bu ülkeden kovmuştur. Ama bugün, Türkiye; demokrasi adına, etnik farklılıkların hızla ayrıştırıldığı, özgürlük adına, bölücülük söylemlerinin yaygınlaştırılarak, meşrulaştırıldığı bir ortama itilmektedir. Her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sürdürülen psikolojik savaş unsurları gündemin ortasına taşınmakta, milli olan ne varsa aşağılanmakta; Avrupa Birliği ve ABD çıkarları neyi gerektiriyorsa övülmekte ve yüceltilmektedir.Sanki modernlik, yabanca çıkarlarının kuyruğuna iliştirilmiş bir yüce bir değerdir.Sanki ulusal çıkarları savunmak, gericiliktir, dinozorluktur.Yirmi yıldır Türk Ordusu’na mermi atan teröristleri alkışlamak bu ülkenin çıkarınadır. Teröristlerle savaşırken şehit düşen insanların arkasında durmak, çağdaş olmamak ve siyasi rant peşinde koşmaktır. Laiklik karşıtı eylemlerin odağındaki bir siyasi partinin sürdüğü sistemli politikanın karşısında yer almak, bazı savcılarca nesnel bir suç kanıtı. Ama belirli odaklar tarafından yürütülen irticai eylemlerin içinde yer almak ya da bunları desteklemek ise demokrat olmaktır…Tüm bu aymazlığa rağmen içinde yaşadığımız süreçte saflar daha açık konuşlanmakta, taşlar yerini gerçek nitelikleri ile yerini bulmakta ve ak koyun ile kara koyun açıklıkla belli olmaktadır.Kafasını işbirlikçi mekanizmanın yarattığı tozlu ve çamurlu ortamdan sıyırarak, etrafına bakabilen her yurttaş, bu gerçekleri apaçık görebiliyor. Ama gün, sadece gerçekleri görüp, oturulan yerde oturulacak gün değildir.Gün, gerçeklerin izini sürerek ilerlemek, güçlenmek, örgütlenmek ve emperyalizme, gericiliğe ve çıkarcılığa karşı mevzilenme günüdür.Hukuk devletinden, gerçek demokrasiden, tam bağımsız Türkiye idealinden yana olan yeri bulup, Cumhuriyet değerlerinin doğrultusunda mücadele etme günüdür.Gün, “yan gelip yatma” değil; çok çalışıp, yol alma günüdür.Şu hale bir bakın; 22 Ekim 2009’daki davullu, zurnalı, bayraklı, zılgıtlı ve hatta yargıçlı savcılı terörist karşılama adeta belleklerimize çakılmış oldu!Uşak’ta bir bayrak tartışmasında; “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazıları, Türk Bayrakları toplu taşıma araçlarından silinmedi mi?Türklükten ve Türk Bayrağına alerjisi olanlar milletin sabrını taşırıyor. Dersim ve onunla bağlantılı yeni soykırım tellâllığı, Cumhuriyet karşıtlığı ve yıkıcılığı paydasında buluşanların kanıtı değil mi?Osmanlı dönemindeki, ‘özerklik’ görüntüsü ardındaki ‘başıbozukluğa’ göz yummanın devletin sonunu getirdiği gerçeği de asla unutulmamalıdır.Bu kötü alışkanlığın Cumhuriyet döneminde sona ereceğini anlayan Rıza gibi seyitler, şeyhler, ağalar ve beyler vergi vermeme, askere gitmeme ayrıcalıkları gibi taktiklerden yararlanmışlardır. Daha düne kadar “Bu devlete vergi verilmez” sloganıyla taraftarlarını ve milleti yönlendiren tarikatçılar ile diğer düzenbazlar, bundan vazgeçme niyetinde olmadıklarını da her vesileyle göstermektedirler.Halen her fırsatta Türk ulusuna çuval geçirme harekâtı devam ediyor; “Niyetimiz ayrılık ve bağımsız devlet kurmak değil!” diyenlerin, açılımla birlikte esmeye başlayan rüzgârlara kapılmaya başlamaları görmezden gelinecek midir?