Son günlerde, çokbilmiş tavırlar içindeki Bülent Arınç, aldı başını gidiyor. Siz bu adamın kim olduğunu bilmiyorsanız, Ergün Poyraz’ın “Musa’nın Mücahidi” adlı kitabını okuyunuz.“... İbrahim Arınç’ın annesi Raziye’nin 13691690184 numaralı kimlik bilgilerinden gördüğümüze göre; Baba adı Mehmet, annesinin ismi ise Gılman. Raziye Hanım Bergama’da doğmuş. Bergama’ya da Girit’ten gelmişler. Girit’e de Siirt’in Baykan İlçesi’ndeki Arınç Köyü’nden, Tunceli ve yöresinde isyana kalkışmaları sonucu göç etmişler.Osmanlı bunları Girit’e sürdükten sonra Girit isyanları başlamış. Arınç’ın İbrani kökenli dedeleri, Osmanlı’ya başvurarak bugünkü deyimle Koordinatörlük istemiş. Koordinatör olmalarının hemen ardından da Girit elimizden çıkmış. Girit’in elimizden çıkmasıyla, Arınç ailesi Manisa’ya yerleşmişler.”Geçmişin bu deminde, bir tarihsel olayı anımsayalım: Giritli Mehdi Derviş Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet ile birlikte, Kazez Camii Bahçesi’nde, bitkin bir vaziyette bulunan Kubilay’ın başını bağ testeresi ile canlı canlı gövdesinden ayırmışlardı.İşte, Menemen isyancısı bu Derviş Mehmet’in (Menemen-Sümbüller Köyü) ikinci eşinden torunu, babadan Mısırlı Arap olan zat, şimdilerde TBMM Başkanlığı da yapan ve Manisa sokaklarında “Dedemin intikamını alacağım” diyerek gezen Bülent Arınç’ın dedesidir.Sanırım tesadüf olmayan bir şeylerin farkındasınızdır: hınçla dolu bu çakma sırtlanların elbette bir sahibi var. Bizleri Atatürk’ten, İbni Sina’lardan, Ömer Hayyam’lardan, Pir Sultan Abdal’lardan koparıp, bizlere bu günleri yaşatanların ereği ortada.Bu kini aşılayanların en başında İngilizler gelir. Türk düşmanı haline getirilmiş yani şeytanlaştırılmış ümmetçilerin; özel sera olarak kullandıkları, İsevileştirilmiş İslâm modeli kurumu olan tarikat ocaklarında yetiştirdikleri bu zehirli tohumlardan elbet bir gün arınacağız.Türk ulusu, olup bitenin farkında olmalıdır. Bu farkındalık körü körüne değil, düşünerek ve araştırarak olmalıdır. Bu ülkede askerlerin gözaltına alınması ve gözaltına alınma gerekçesi, toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul görmemiştir. Düzmece operasyonlarlarla siyasilerimize, aydınlarımıza ve ordu komutanlarıyla, çok sayıda subayımıza karşı uyguladıkları darbe icraatları, af edilmez bir hainlik olarak kabul edilmektedir.Birileri ise insanların gözlerinin içine baka, baka, baka BOP Eş Başkanı olarak bu yapılanmanın hizmetinde olduğunu itiraf etmektedir.Tekel direnişi zemininde birleşme doğrultusunda önemli adımlar atan emek konfederasyonlarının, aydınların, sanatçıların ve gençlik hareketinin, bir bütün olarak halk muhalefetinin ülke çapında yarattığı etki, iktidarı korkutmuştur. Kanunsuzluğa karşı halktan ve Yüksek Yargı kurumlarından yükselen direnç, O dönem Genel Kurmay Başkanı’nın son açıklamaları ve bunu takip etmesi beklenen yeni gelişmeler de telaşı derinleştirmiştir.Alaca Karanlık Parti içinde ve destekçiler cephesinde çatlaklar boy vermiştir. Bütün bunların önünü kesmek, sözde korku ortamı yaratmak ve önceliği elinden kaçırmamak için yapılan bu operasyonlar, millete ve Ordu’ya karşı bir güç gösterisi olarak yansımıştır.İktidarın bu maceracı adımları, bazı kesimlerde kısmi ve geçici bir korkuya yol açsa da sonuçta toplumda çok daha geniş bir tepki ve başkaldırı duygusuna yol açıyor. İktidar, korku salarak toplumu sindirme fırsatını kaçırmıştır. Bunu sağlayacak yeterli gücü toparlama olanaklarını kaybetmiştir. Kaldırdıkları taşın elbette altında kalacaklardır.Dış basın “Türkiye’de kansız iç savaş var” diyor. Oysa onlar bilmezler: bunun kanı ödendi. Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’te ödedi. 17 Şubat 1993’te Orgeneral Eşref Bitlis ödedi Madımak’ta yakılan aydınlar ödedi. Silivri’de yatanlar da elan ödemeye devam ediyor. Bu iç savaşın kanı çoktan ödendi…Deniz Baykal bile ; “Tetikçi savcı ve yargıç var”, “Türkiye işgal altında” demedi mi?Baykal bunları söylediyse, Türkiye’de her gencin isyan hakkı doğmuştur, demektir. Eğer işgal kuvvetleri varsa, eğer bu ülkede yapılanlar işgal kuvvetlerinin yaptıklarıysa, isyan hakkı doğmuş demektir. Arınç’ın mikrofon karşısında savurduğu salvolardan korkan yok. Çünkü Deniz Baykal “İşgal altındayız” diyordu.Demek ki, bu böyle gitmez; birileri halkın moral değerlerini paramparça etmiştir. Birileri orduyu bozmuştur. Halk, bu orduyu biliyor.Orhan Boran’ın söylediği gibi; tank bir diş macunu tüpündeki diş macunu gibidir. Çıktı mı tekrar sokamazsın oraya. Tank çıktı mı oraya sokamazsın ve Orman Çiftiliği’nden Başvekâlete değin gider, neler yapacağını hiç kimse önleyemez.İç savaş koşulları olduğu zaman ordu demokratiktir, her yerde konuşur!