Fransızlar ‘Bastille’ deseler de, biz ‘Bastil’ demekte kararlıyız. Eh biz Türk’üz ve önce kendi dilimizin, doyumsuz ve yalın, bir o denli de varsıllığının farkında olarak söylemek, yazmak isteriz.
Bastil, Fransız Devrimi’nin sembolik mekânı olmakla kalmayıp; bu mekânda konuk edilenlerin, Fransa’nın Dünya çapındaki düşünürlerinin de bir tür eğitildiği okul olmuştur.Okulda; “olması gereken” dışında “olmaması gereken” ne varsa, var. Bastil Hapishanesi’nin en büyük özelliği; krala, kraliçeye, soylu yönetime karşı yazılı, sözlü, çizgisel yapılan eleştiri sahiplerinin tutuklu olarak hapis edilmesidir.Tutuklu; suçu sabit görülmeyen ve zan altında olanlara; hükümlü veya suçu sabit görülerek cezası belirlenmiş olanlara verilen ad olduğunu bilirsiniz. Bastil’de hemen hiç hükümlü yok, ama tutukluların sayısı bir haylidir.Aynen Ergenekon Silivri’sinde olduğu gibi, bu tutuklular içerisinde; sorgusuz sualsiz üç ila yirmi beş yıl tutuklu olarak yatanlar var.Öte yanda saltanat sahipleri ise örneğin kral, karısı ve de emrühavelesiyle birlikte keyif ve safahat içerisindeler. Kralın yanından ayrılmayan eşi hatun; “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” diyebilen ve halkının çektiği sefaletten bihaber, zavallının teki.Kral; korkak ve vehimli biri olduğu denli, alanı boş buldukça sallayan bir tür zavallı ukalanın ta kendisi! Kendisini B.Ecevit gibi edecekler sanısıyla kuşku ve tedirginliği içinde. Saltanattan öteye hiç bir şey düşünmeyen, “saraydaki tantanalı yaşamının içerisinde, karşısında muhalefet olacak hiç kimseyi bırakmamanın” saltanatı gereği olduğuna inanan birisi.Bu vehimli kral için, elbette “Muhalefet rahatsız ediciyse Silivri, pardon Bastil ne güneduruyor?” sorusunu sormuş olmak yeterli. Zaten soruyu sormak için de bir nedeni yok.Vermiş emrini, gereken yapılıyor. Kimileri hapsediliyor, kimileri darp ediliyor. Kimileri soyulup soğana döndürülürken, kimilerinin de dünyası değiştiriliyor. Daha da beteri; bu emirlerle, saltanatın sonsuza dek süreceğine inanıyorlar.Bu inançlar içerisinde olan ve iktidar erkini ele geçirdikten sonra sonsuza dek aile boyu sürdüreceklerine inananların sayısı, bu ülkede her dönemde çokça rastlanılan bir algısızlık.Tarih bilen, tarihi iyi yorumlayanlar için binlerce örnek olsa da; çevresindeki yalakalar ve onların yalakalıklarından haz alan zayıf karakterli yöneticiler için, yenik düştükleri aşağılık karışıklığı onarımı duygusu her dönemde olagelmiş. Günümüzde çokça vardır, yarınlarda da olacaktır.Madalyonun diğer yüzünde ise bu tür yöneticilerin baskısı, bir süre sonra mıknatıs teorisiyle açıklanabileceği gibi saltanat makamındakiler, yani aynı kutuptakiler birbirlerini itmeye, sonra da yok etmeye başlarlar.Türkiye’deki iktidar erkinin, şimdilerde görüldüğü haller gibi, doğrudan aynı kaderi paylaşmak ilginç bir benzeşme değil mi?İşte bu görüp yaşadıklarınız, birlikte yola çıkanların bölünmesi ve daha sonrada parçalanması döneminin başladığının bir göstergesidir.Bugün ülkemizdeki ezilen grupların, kenetlenmesinin girdabı da büyüdükçe büyümektedir. İktidar ehlinin kaygılanmalarına neden olanlar bu girdapta yoğunlaşmaktadır. Elde edilmiş görünen ve çokça söylendiği gibi her şeyi yapacağını sanan iktidarın, % 47’lik kayığı çoktan su almıştır ve yüzdeler tepe taklak inişe geçmiştir. Panik yapan iktidardakiler, panik havasını durultmak yerine, içinde bulundukları gaflet coşkusuyla daha da dalgalandırmaktadırlar.Dip dalgaları, hepsinin hakkından geleceğine kesin inanmış görülüyor.“Ergenekon” adı verilen operasyon yılları çoktan aşmış durumda ve şu aralar, sıradaki yeni tutuklamaları gündeme geliyor.Halk, açıklanan iddialardan bir şey anlamamış. Bu karmaşıklığı öğrenmek istiyor. Bu durum; halkın artık iktidarın değil, mazlum ve gerçek mağdurların yanında yer almışlığınınen büyük göstergesi.Demek ki; bir tür Bastil dönemi yaşanıyor.‘Bastil’ denince Voltaire akla gelmez mi?Voltaire; hiciv dolu siyasi ve toplumsal meselelere değinen şiirlerinden birinde, eleştirisini kral XV. Louis’e kadar uzatınca kendisini Bastil’de bulmuştu değil mi(1715)? Özgürlüğünü ise başka bir şiirine borçludur.Voltaire; hapiste yazdığı “Le Henriade”adlı uzun şiiri sarayın beğenisini kazanınca,serbest bırakılmıştı. Küreselcilerin, eşbaşkanlıklar kurarak bağnaz yobazlara zincirlettiği Türk ulusu da Voltaire gibi yaparlar mı acaba?