Değerlerimizi Tanıyalım
İzmir Egekent semtinden evime gelmek için otobüs beklerken öğrenciler geldi durağa. Neşeyle şakalaşıp gülüşüyorlar. Ben de gülümsedim. Serde öğretmenlik var ya hangi okuldansınız diye sordum. Ahmed Adnan Saygun Lisesi diye yanıtladılar. Sonrasını aynen aktarıyorum.
- Okulunuzun adını aldığı A.A.Saygun’un kim olduğunu biliyor musunuz?
- Hayır.
- Evet Türk bestecisi.
- Okulunuzda bir Ahmed Adnan Saygun köşesi var mı?
- Hayır.
- İzmir’de bir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi var. Hiç gittiniz mi?
- Hayır.
- Okulunuzda müzik öğretmeni var mı?
- Ama seçmeli ders.
Şaşkınlık içindeyim. Otobüs geldi bindik. Bu konuşmanın sürmesi için Besteciyi tanıyan delikanlıya yaklaşıyorum.
- Sen akıllı bir gence benziyorsun. Müzik öğretmenine gidip sizi bir konsere götürmesini rica edeceksin. Sonra da okulda bir Ahmed Adnan Saygun köşesi oluşturmak istediğinizi, size yardımcı olmasını söyleyeceksin. Bir ekip kurup bu projeyi gerçekleştirmek için harekete geçeceksin. Yapar mısın? Söz mü?
- Teşekkür ederim. Bizi uyardığınız için.
- Ben sana teşekkür ederim beni dinlediğin için. Umarım gerçekleşir.
Egekent İzmir’in merkezine uzak kalıyor anladım da ünlü bir Türk Bestecinin adını taşıyan bir okulda o kişinin adına bir köşe bulunmalı. Çok üzüldüm. Bu olay geçen yıl mayıs ayında oldu. O tarafa yolum düşmedi. Üşenmeyip gidip bakacaktım olmadı. Umarım o genç olması gerekeni yapmak için girişimde bulunmuştur.
Bir İzmir romanı olan
Beyaz Üşüme’de yazmıştım bu sanat merkezini“Sanat Merkezinin karşıdan görünüşü görkemli.İlk basamaklardan çıkınca üç asırlık zeytin ağacı karşılıyor, barışın simgesi zeytin dalları koca gövdenin elleriyle hoş geldin diyor. Adı ‘Erkence’. İki yandaki havuzlarda renkli fıskiyelerin sesi gizli bir çağrı içerdeki şölene. Yan merdivenler gelenleri uzun bir giriş yolculuğuna hazırlıyor. Geniş giriş merdivenlerinin altındaki değişik uzunlukta ve yükseklikteki setlerden suyun çağlayarak akışı görülmeye değer. ‘Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni.’ Yunus’un bu sözleri akıyor sanki ruhunuza. Bir tapınağa gelmişsiniz de önce ruhunuz arınıyor bu dizelerle. Alışılmış, yere dimdik oturtulmuş koca gövdeli hantal yapılar yok karşınızda. Bine irili ufaklı dairelerin dik açılarla kesiştiği yumuşak geçişlerden oluşuyor. Gözünüzü yormadığı gibi kollarıyla sizi kucaklarmış duygusunu veriyor. Taş, metal ve ahşap üçlüsünün uyumlu dansından gözünüzü alamıyorsunuz. Bir tapınak girişindesiniz ve ana tanrıça Kibele tüm asaleti ve görkemiyle sizi bekliyor. Üstümüzdeki gökyüzünün maviliği içimizdeki barışa dokunuyor. Salondaki ahşabın sıcaklığı içimizi ısıtıyor.”*Böyle güzel bir sanat merkezinin İzmirli gençlerce tanınmaması çok üzdü beni. Romanı okuyanlar koşup gittiklerini söylediler, mutlu oldum. Zaten niçin yazıyoruz ki… Birkaç kişiye bile dokunabilirsek ne mutlu…
Şimdi gelelim kimdir bu ünlü Türk Besteci: Ahmet Adnan Saygun 7 Eylül 1907’ de İzmir’de doğdu. Çok sesli müziğin öncüsü, etnomüzikolog ve öğretmen olarak aralıksız her çeşit müzik biçimine örnek vermiş. 1936 ‘da Macar Besteci ve Halk Müziği uzmanı Bela Bartok ile halk ezgilerini incelemek için Anadolu’yu gezmiş. Pek çok halk ezgisi derlemiş ve notaya almıştır. 1939’da Halk Evleri denetçiliğine getirilmiş, yurdun çeşitli yerlerini gezerek yerel ritim ve melodi yapılarını incelemiştir.Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu ve TRT Yönetim Kurulu üyelikleri yapmıştır.Böyle değerli bir sanat insanın eğitim kurumlarında bulunması ne anlamlı bir şeydir! O yıllarda daha ilerdeymişiz kültür açısından demek ki…Müzik profesörü Adnan Saygun’un son görevi Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarında etnomüzikoloji ve kompozisyon dersleri vermek olmuştur. Ardında Kerem, Köroğlu, Gılgamış gibi operalar, Yunus Emre Oratoryosu, Atatürk ve Anadolu’ya Destan başta olmak üzere pek çok eser bırakmıştır.Ülkemizi dünyada pek çok ülkede başarıyla temsil eden büyük ustaya saygı ve minnetle… Yaşasın Sanat*Beyaz Üşüme, sayfa 152, Saime Bircan