Yaklaşık bir asırdır ulusun yönetimini ve yönetimdeki egemenliğini devlet yönetim biçim olarak kabullenmiş bir ülkede yaşamaktayız. Ne yazık ki; yine 94 yıldır, cumhuriyet ismiyle ulusal egemenliği devlet yönetim biçimi olarak kullanmakta zafiyetler yaşayan bir ulus olmuşuz.Kural koyma, konulan kuralları uygulatma ve bu kurallara uymayanlara yaptırım uygulatma gücüne egemenlik diyoruz. Biliriz ki; bu gücü elinde bulundurana göre ad alan egemenlik, millet tarafından doğrudan veya kendi hür iradeleriyle seçtikleri temsilcileri aracılığıyla kullanıldığında ‘ulusal egemenlik’ adına bürünüyor.Demek ki; körün yerine seçim kurulu başkanının, okuma yazma bilmeyen kadının yerine kocanın, marabanın yerine ağanın kullandığı oylarla seçilenler hür iradeyi temsil edemez. Demek ki; lider sultasıyla değil de, hür iradeleriyle ortaya çıkan adayların, yine millet eliyle ve reyiyle sıralandığı seçim sistemiyle ortaya konan temsilciler yasama meclisini oluşturur ve irade kullanır.Çoğulculuk, eşitlik vb demokrasi ilkeleri çerçevesinde değerlendirilemeyen egemenlik, toplum ve bireyler için her zaman olumsuzluklar yaratmıştır. Ortaya çıkan ulus gereksiniminden dolayı son günlerde yükselen; ülkemizdeki küreselcileri telaşlandırıyor gösterilen ümmetçi veya ırki ‘milliyetçilik’ değil, “Ulusalcı Kemalist Çizgide Tam Bağımsızlıkçı Türkiye” hareketi’dir. Adına salt milliyetçilik diyerek, sapıttırma ve yanlış belirleme yapılmamalıdır.Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün güzel ahlâkıyla özdeşleşerek kurulan cumhuriyet Türkiye’si insanlarının günümüzde yaşamak durumunda bırakıldığı mutsuzluklar, aynı ülke sınırları içinde beraber yaşamak zorunda olunan zeki, çevik ama etik olmayan insanlardan kaynaklanmaktadır.Ulusalcı Kemalist Çizgide Tam Bağımsızlıkçı Türkiye hareketi; siyaset ölçüleri içinde yasal düzlemde götürülen bir uyanış ve yükseliş erekli, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı hedefleyen halk hareketi veya halk seferberliğidir. Endüstri toplumu olamamış ülkemiz insanının, endüstri sonrası seviyeyi yakalama inancıyla dolu hareketidir. Türkiye Cumhuriyeti Devrimi’ni tamamlama azmidir. Çeşitli toplum kesitlerinde ‘Ağalık Düzeni’ tutturarak çıkar düzlemi yaratanlar, mafyavari gruplaşmalar ve metotlarla, halkın kan ve gözyaşıyla oluşturduğu ve sahiplendiği iradesini elinden almaktadırlar. Moda deyip çeşitli akış içinde kalan eğitimsiz ve yozlaşmış halk yığınları onlar için en büyük zenginlik kaynağını oluşturmaktadır. Gaflet ve delalet içinde bulunan safdil yığınlar çaresizliklerini olmadık odaklarda, batıl inanç ile tekke ve zaviyelerde aramakla kalmayıp, yaşam için çıkarlarını insanlara kul olmakla koruyacaklarını sanmaktadırlar. Böylece alkole kapılır gibi, sigara tiryakisi olur gibi, kumar müptelâlığına kapılır gibi özgürlüklerini, onurlarını satmakta ve nihayet başka toplumların oyuncağı esirler haline gelmektedirler. İcazetini 1920’lerin perişan Türkiye’sinde Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi’ni utkuya döndürerek, Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK ile beraber salt halkından alan ‘milli hükümeti kurma’ eylemi; aydınlık yüzlü emekçilerin, güleç yüzlü analarla babaların, beli bükük dedelerle ninelerin, soluk benizli bebeler ile yağız Türk gençlerinin yürüyüşüdür. Görevini yapma özürlü devletin ve hükümetlerinin acizliklerini örtecek bu hareket; israf ve lüksten uzak kalmakla, bir elini taşın altına diğer elini cebine sokanların gayretiyle, siyasal gösterilerden, cafcaflı tantanalardan, onun bunun kesesine dayanılarak ulaşılan zevklerden uzak kalınarak başarıya ulaşacaktır. Başarının anahtarı; halkın paylaşım bilinci, imece ruhu, fedakârlık ve feragat şuurudur. Tam Bağımsızlıkçı Ulusal Egemenlik anlayışımızda Parola: “Feda olsun!” , işareti: “Helâl olsun!”dur.Ağaların ve kirli para babalarının, bir başka deyişle siyaset-mafya- tarikat- ticaret dörtgeninin; bohemsi şehir kulüplerinde, lüks otel odalarında veya özel villalarda başlattığı ve güttüğü siyasetlerin faturası bu halka çok ağır şekilde ödetilmektedir. Bu halk; siyaseti keyif çatarak gezip tozmak, daha sonrasında da ulusun kaynaklarını talan ederek yandaşlarla yemek biçiminde algılayanların güzel ülkemizi hangi kucaklara attıkları artık görülmekte ve af edilemeyecek konuma gelmektedir.Alcuin’in şu sözüne bir kez daha kulak veriyoruz: Halkın sesi, Tanrının sesidir.Bayramımız kutlu olsun!