Türkiye’miz rengârenk; her yer, her renk cümbüşü içinde. Geçici de olsa, insanlarına sundukları estetik görüntüden haz almamak olası değil.İnsanları bir an için dertlerinden, endişelerinden uzaklaştırmakla kalmıyorlar, yarınlarını düşünmeme süsünü de ianelerle yanında eşantiyon veriyorlar adeta…Kısacası, ülkemiz insanı tam bir “Lale Devri” yaşıyor!Sazlı-sözlü toplantılar, hobi kursları, zeybekli havalar, cafcaflı gösteriler, günübirlik akarlar ve de harcamalar derken ülkemiz, sanki tam anlamıyla bir eğlence dünyası, özlenen cennet olmamış mı?İster istemez, Osmanlı’nın “Lale Devri” düşüyor usunuza. Hani o Pasarofça Antlaşması ile (1718) Sultan Üçüncü Ahmed Han'ın tahttan indirilmesi (1730) arasındaki dönem, tarihimizin o ünlenmiş Lale Devri...Anımsayacaksınız: Bu dönemin sadrazamı da Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. Sizin ki de Recep Tayyip Erdoğan. Dönem, adını “lale” çiçeğinden almıştı. O da İstanbul’u Lale Bahçeleriyle donatarak işe başladı.Dönemin devlet adamları, (padişah dâhil) bahçelerine lale ektirmişler, lale bahçelerinde üzerine mum koyarak, zevk için kaplumbağa gezdirmişlerdi. Bu dönemin en büyük özelliği, “zevk ve sefaya olan düşkünlüktür. Saraylar yaptırma ve saraylara sahip olma hırsı ile altın devirlerini yaşamışlardır. Lüks yaşam, eğlence, yemeli içmeli-sazlı sözlü toplantılar ve müsriflik Lale Devrinin en önemli özelliğiydi.Şu iki dönemin bu denli benzerlik göstermesi şaşılacak gibi mi?“Müsriflik” deyince şaşırmayın. Dönüp de şöyle bir geriye bakmanızı istiyorum; Ülke ya da kentiniz trilyonlarca lira harcanmışa benziyor mu?Yeni fabrikalar yapıldı mı, insanımızı geleceğe taşıyacak hangi projeler yapıldı?Aksine, “devletin çivisi çıktı, Ulusun geleceği karartıldı” der gibisiniz.Peki, bu dönemde hiç mi bir şey yapılmadı?Elbette yaptılar: yerleşim ve eğlence yerlerine ulaşım kolaylaştırıldı. Konut üretiminde yoğunlaştılar. Devlet tüccar oldu, ülkeyi ve milleti tüccar zihniyetiyle yöneterek, ele geçirdikleri ve dedelerinden kalan tüm varlıkları satıyorlardı. Mevsimine göre milyonlarca çiçek söküldü-dikildi sizler için. Bütün sokakların taşları yeniden döşendi. Asfalt yollar, devasa tüneller ve köprüler yaptırdılar. Ramazan çadırları kurulmayan köşe kaldı mı, üç kuruş da olsa ianeye bağlanmayan kaldı mı?Sizi insan yerine koyarak, geleceğinizi ipotek altına alıp borçlandırarak; arabalar, evler vermediler mi?Cırt vırt çekivererek, dünyaları satın almıyor musunuz?Önlerinden günlerce kalkmadığınız çok kanallı birer renkli televizyon, her birinizin elinden saatlerce düşürmediği telefonlar vermediler mi?Bunları hizmetten saymadığınızda, yatırımdan kabul etmediğinizde, onları da ellerinizden alırlar korkusu yaşamıyor musunuz?Hepsinden önemlisi canınıza göz diktiler, yaşamınızı elinizden almaya yönelmişler, haberiniz yok. Coranavirüs dediler kıyamet meleklerine!Cinlerle, şeytanlarla, korkularla yönetilmiyor musunuz?Tıpkı Osmanlı’daki Lale Devrinde yaşıyor gibisiniz. “İnşallah sonunuz onlara benzemez” diyerek, yine de biz sizin için dua edelim.Osmanlı’daki “Lale Devri”nin sonunda neler oldu acep diyerek, merak edip tarih sayfalarını okuma zahmetine katlananız var mı?Belki birilerine ders olur. Biz söyleyelim:Lale Devri, 1730’da başlayan Patrona Halil isyanı ile sona erdi. Tellak Halil dediklerine bakmayın. Hani elan birilerinin gönendikleri Lonca Örgütlenmesinde kuvvetlice yerini alan, hamam esnafının başkanıydı o!İşte öylesine örgütlü sivil toplum örgütlerinin eylemleriyle III. Ahmet tahttan indirildi, yerine I. Mahmut getirildi. Damat İbrahim Paşa idam edildi. Köşkler ve saraylar yakıldı, yıkıldı. Zevk ve sefa âlemleri sürdürdükleri Lale bahçeleri yok edildi…Her şeye rağmen, boş verin Osmanlı’yı siz. Çıkın dışarıya, yürüyüş yapın kordon boyu. Henüz vergilendirmedikleri temiz sandığınız havayı çekin ciğerlerinize ve sizin için, sizin emeğinizle, sizin paralarınızla yine size kazandırdıkları renk cümbüşünü izleyin.Sonrasında da oturun bir köşeye; Tıkanan trafikte, pis bir havada, gürültünün göbeğinde, gırtlağınıza değin olan sıkıntılarla sizi boğan borçlarınızın kederiyle, bir de Sultanı yegâh Lale Devri Şarkısını tutturun isterseniz. Bu davet bizim!Ne de zevklenirsiniz, değil mi?