SOBA SANA TEŞEKKÜR EDERİM…

Prof. Dr. Yusuf KALKO
Bugünkü yazımın konusu çocukluğumuzun çok önemli bir kahramanı. “SOBA”… Eskimiş, demode olmuş, hatta pek çok şehirde unutulmuş, teknolojiye, medeniyete galip gelmiş gariban bir soba. Ondan da kahraman mı olur demeyin. Öyle önemli bir kahraman ki o hayatımızda. Hikayeyi okuyunca bana hak vereceksiniz eminim.
Geçenlerde çocukları yemeğe götüreyim dedim. Çatalca’da otantik çok güzel bir yere gittik. Mekanda her şey bizim çocukluğumuzdaki gibiydi. Sedirler, geleneksel aksesuarlar ve tabi ki olmazsa olmazlardan bizim çocukluğumuzun sobası vardı. Çıtır çıtır sesler geliyordu sobadan. Öyle güzel bir nostalji oldu ki. Hatta soba ile fotoğraf çektirenler bile oldu. Bir antikanın yanında, güzel bir arabanın yanında, manzarada fotoğraf çektireni gördüm ama soba ile ilk defa fotoğraf çektireni gördüm. Aslında biraz düşününce haksız da olmadıklarını fark ettim. Şehirli çocukların çoğu bilmiyor ki bu sobaları. Onlara ilginç geliyor bu.
Bizim yazlığa ben özellikle bir kuzine koydurmuştum. Hem nostalji olsun hem unutmayalım diye. Benim çocuklarım da oradan biliyor sobayı. Ama sadece görüntüsünü biliyorlar tabi ki. Sobanın aile hayatındaki anlamını, sobanın ne hikayeler barındırdığını bilmiyorlar. Sobanın hikayesi mi olur hocam demeyin. Öyle anlamı, öyle güzel hikayeleri var ki eski sobalı evlerin.
O gün o mekandaki sıcacık soba beni de çocukluğumdaki o sıcacık günlere götürdü. Eskiden sobaların üzerinde sürekli güğümler kaynardı. Annemin de vardı güğümü, sıcacık suyumuz hiç eksik olmazdı. Bu yüzden evlerde nem sorunu solmazdı. Boğazımız, dilimiz, damağımız kurumazdı. Her sobanın üzerinde çamaşır askıları vardı. Çamaşırlar de elde yıkanırdı tabi o yıllarda. Eve geldiğim zaman sobada asılı olan çamaşırların mis gibi sabun kokusu yayılırdı her yere. Akşamları sobadaki közün içine patates atardık. Şimdi kumpir yemek için özel mekanlara gidiyor insanlar. Biz onu çocukluğumuzda evimizdeki sobada yapardık. Fakirin yemeği kumpirdi o zamanlar. İçine mayonez, ketçap, sosis ve diğerini koyamazdık tabi. Bilmezdik onları. Ama pişmiş patatesin kabuğunu soyup sadece biraz tuzlayıp içine tereyağı sürmek bile inanılmaz bir keyif ve lezzet verirdi. Babam kestane alırdı sık sık. Kestaneleri bir güzel çizip sobanın üstünde pişirirdik. Sobanın en kötü yönü bazen kokusu olurdu. Kömür kokardı. İs kokardı ama onun da çaresi vardı. Soyduğumuz mandalina ya da portakalın kabuklarını bir güzel atardık sobanın üzerine. Mis gibi portakal kokusu yayılırdı her yere.
Hafta içi sobanın başında çok keyif yapma fırsatımız olmazdı. Biz okula giderdik, babam işe… Ama hafta sonları yaşanan keyfi anlatmaya kelimeler yetmez. Pazar sabahı sobanın sesini duymam demek annemin ve babamın kalkması demekti. Öyle güzel ses çıkarırdı ki yanmaya başladığında. Pof, pof, pof… Eski trenler misali. Soba boruları kıpkırmızı olurdu. Sonrasında ise gün boyu gelen çıtır çıtır sesler… O soba sabahın altısında bütün aileyi bir araya toplardı. Herkes sobalı odada toplanırdı. Düşünüyorum da sobalı bir evde yaşıyor olsaydık şu anda bütün çocuklarla uzun süre vakit geçirme imkanımız olurdu. Yemek saatinde bir arada oluyoruz ondan sonra herkes odasına dağılıyor. Her evde durum aynıdır diye düşünüyorum.
Eskiden öyle miydi? Soba sayesinde herkes sobanın başındaydı. Başka odaya gidilmezdi, gitmek mümkün değildi çünkü. Sadece tek bir odada soba yandığı için herkes mecburen o odada toplanırdı. O yüzden ben sobaya teşekkür ederim. Soba sayesinde anamla babamla çok vakit geçirdim. Belki soba olmasaydı doğalgaz olsaydı o dönem anam babam beni de görmeyecekti. Sobanın sayesinde kahvaltılar daha keyifliydi, her şey daha keyifliydi. Şimdi kaç kişi evinde kestane patlatıyor. Patlatsa bile yeni nesil makinalarla yapılıyor. Sobanın verdiği lezzetin yerini tutar mı onlar? Sobanın közünde pişmiş patatesin yerini kumpir tutar mı? O sobanın üstünde demlenen çay gibi var mı? Hele bir de ağır ağır soba üstünde pişen kuru fasulye lezzeti yok mu? Nerede şimdi o lezzetler?
Soba evin en büyük ve önemli aksesuarıydı özetle. Doğalgaz evet büyük bir konfor, eziyeti yok, evin her alanı sıcacık oluyor, medeniyetin parçası… Amaaa… o sıcaklığı, o aile kavramını, o samimi paylaşımı doğalgaz öldürdü. Özetle doğalgaz duygularımızı öldürdü, sıcaklığımızı öldürdü.
Ey soba, senden özür dilerim. Seni son gören, son yaşayan nesil olarak senden hemen vazgeçtik, seni hemen unuttuk. Seni hiç görmeyen, seni hiç yaşamayan yeni neslin suçu yok. Suç seni anlatmayan, senden bahsetmeyen biz büyüklerin. Senin bize tattırdığın o güzel duygular yok artık. Elimiz ve ayağımız buz kesip eve gelip neredeyse sana sarıldığımız, el ve ayaklarımızın o tatlı zonklamları yok artık. Anamızın babamızın senin başındaki o güzel sohbetleri yok artık. Yorgun argın eve gelindiğinde hep biraraya getirdiğin o aile tablosu yok artık. Sıcaklığını değil sadece aile olmayı unuttuk, saygıyı, paylaşmayı, karşılıksız sevgiyi unuttuk. İyiki hayatımıza girmişsin vesselam. Kalın sağlıcakla...
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, sakal
TŞK.ler Prof.Dr. YUSUF Kalko Beye...
Geçmişi çok güzel anlatmış.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Manşet Haberleri