ÖZÜMÜZDEKİ GİZLİ HAZİNE “ALLAH” (23)

Ben Kimim ve Benim Hakikatim Nedir? (2)Dünkü yazının devamı …… Kuran’nın şu ayetinde ise: “İşte onlar, Rablerinden (nefislerini oluşturan Esma bileşiminden kaynaklanan) HU’da (hakikati idrak) halindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir.” (1)İşte bundan dolayıdır ki bizler, bu gerçeği idrak ederek; nefislerimizi oluşturan Esma bileşiminden kaynaklanan “HU” hakikatınıı idrak ederek, “Amentü Billahi" diyerek, kendi hakikatimizdeki Allah’a, yani “Öz’e” iman ederiz ve Allah’ın Esama-ül Hüsna anlamlarını açığa çıkarmak suretiyle tüm yaratılmışlar olarak O’na kulluk etmekteyiz ve bunun farkındalığına ermemiz için O’ndan yardım dileriz.Buraya kadar açıklamaya çalıştığım ve bizler için çok önem arz eden bu gerçeği, bir de Kur’an ayetlerinde görmeye çalışalım. Kur’an’ın ilk başında okuduğunuz besmele “İsmi Allah” diyor. İsmi Allah olan nedir? İsmi Allah olan yukarıdan, dışarıdan, sizin ötenizden sizi idare eden bir varlık mıdır? Hiç düşündünüz mü? Daha önce anlattığım gibi zigotun oluşumunda, dışarıdan hiçbir etki olmamıştır.. Tamamen o tek hücrenin içinde mevcut olan bilgi data ve enerji, sayesinde, yani, Allah’ın “ilim-irade ve kudret” ile oradaki o program, kendi içinde işleyerek bu gelişimi sağlıyor.Bu hususu Kuran'ın şu ayetinde de görüyoruz: De ki "Herkes yaratılış programı (kendi mizaç ve fıtratı) doğrultusunda fiiller ortaya koyar. (2)Yani insanın oluşumu tamamen kendi varlığındaki Allah ilmi ve kudreti ile meydana gelmiştir. Öyle ise bizim varlığınızdaki tüm hücrelerin her zerresi, Allah’ın ilmini ve kudretini ihtiva etmektedir ki, bunlar; Allah’ın kendisine ait olan; hayat, ilim, duyma, görme, kelam, kudret, irade, meydana getirme, görünme ve bunlara benzer pek çok sıfatlarını insana vererek, onu yeryüzünde kendisine halife yapmıştır.Öyle ise bizlerin Allah’la olan ilişkiniz ve iletimimiz; dışarıda herhangi bir varlığa, tanrıya değil, varlığımızda, hakikatimizde mevcut olan ilmi ilahi ve kudreti ilahiyeyedir. Eğer biz ibadet ederken, Allah’tan yardım dilerken, yani uzun uzun Allah’a tevekkül ederken, dışarıdaki tanrıya değil, kendi varlığımızdaki “HU’ya, yani “ÖZ’e dua ve tevekkül ederiz, bir nevi O’nunla bütünleşiriz.Bu mertebe, “Vahdet-i Vücut” mertebesidir. Bu mertebe kemal mertebesidir, Biz, “HU!” dediğimiz vakit, kendimiz HU!” oluruz. Biz, , “HU!” dediğimiz vakit, Allah bizim dilimizden açığa çıkar. Çünkü o anda benim veya bizim dilimizden söylenen söz, Allah’a aittir. İşte “HU”, ifadesinin sırrı da budur. “HU!” deryası, aslında vahdet deryası, aşk deryası, mutlak vücut deryası ve nur deryasıdır. Ne zaman ki biz, HU desek, kendi varlığımızı tamamen yok eder ve “ölmeden evvel ölünüz” hadisi gereğince, içte ve dışta kendi benliğimizden hiçbir şey kalmaz ve kendimizi tamamen “HU!” deryasının içinde buluruz. Bir damladan ibaret bulunan vücudumuzu, bu aşk deryasında yok eder ve böylece kendimizden hiçbir eser kalmaz. Böylece ibadet eden, dua eden ve tevekkül eden de edilen de O, olur.Bu durumu bir misalle anlatmak istiyorum. Örneğin, buzdan bir heykel var. Bu heykelin aslı sudur. Buzdan heykel, bizim Allah’ı arzuladığımız gibi, aslı olan suyu arzulamaktadır ve bu aşkla yanıp tutuşuyor. Bir gün şiddetli bir sıcağa maruz kalıyor, eriyip su haline dönüşüyor. Evet! Buzdan heykel, aslına dönmüş, su haline gelmiş ama bu defa da buzdan eser kalmamış, “gören de su, görünen de su” olmuştur. Aynı şekilde insan da Allah’ı insan sıfatında iken görmeli, yani idrak etmeli, öldükten sonra sende şuur ve idrak olmayacağı için sen hiçbir şeyin farkında olamazsın. Bunun için “ölmeden evvel öl ki, diri sayılasın.”Yarın insan ve insanın gerçeği ile devam edecek.Hakkı SAYGI_________________________1) Bakara suresi, 52) Bsra suresi, 84

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Manşet Haberleri