Emperyalizmin ve onunla işbirliği halinde olan bölücülüğün öncelikli hedefi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından, birilerinin “Kürtlerin temsilcisi” olarak muhatap alınmasıydı. O da gerçekleşti ve böylece en kritik adım atılmış oldu.‘Muhatap’ konusunun bu denli önemsenmesi: Kürtlerin ve Türklerin ayrı ayrı temsilcileri olduğu düşüncesinin Devlet tarafından resmen kabul edilmiş olmasıdır. Böyle bir adım, Türkiye’nin kendi kuruluş felsefesini terk etmesinden başka bir anlama gelmez.Üniter devlet ilkesinden taviz veren Türkiye; emperyalizmin bölgedeki koşullarında, adım adım kendiliğinden bölünmeye doğru gider.Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milletidenir” şeklinde tanımlayarak yüceleştirdiği ulusun, bin yıllık beraberliğinin ters yüz edilişidir bu!Bir millet olma yerine, ayrımlaşmış uluslar olarak bölgesel farkların derinleşmesi, elbette ki, siyasal yapının da yeniden şekillenmesi demektir. Uluslararası koşullara koşut bu yola giriş, ayrılmaya dek gidebilir.Doğu illerinde yaşayan sözde Kürt’ten daha fazla, kendine Kürt sanı yakıştırılanlar Batı illerimizde yaşıyor. Yugoslavya örneği ortadadır.Birkaç yılda yitirilen 40-50 bin insan kanına doymayanlar; etnik temelde Türkiye’yi yeniden yapılandırma adına, yüz binlerce ve hatta milyonlarca insanımızın yaşamı pahasına satranç oynuyorlar.Emperyalistlerin böyle bir felaketi, ellerini ovuşturarak seyredecekleri kuşkusuzdur. Ama bundan zarar görecek olan, başta kendini ötekileştirerek Kürt adını alan yurttaşlarımız olmak üzere, tüm ulusumuzdur.Çözüm: Kurtuluş Savaşımızın denenmiş sınanmış politikalarının özündeki “Yurtta Barış, Ortadoğu’da Barış Programı” olacaktır.Terör, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir aracıdır. AB kapısına bağlanan Türkiye, orada terörle tehdit edilmekte ve parçalanmaya itilmektedir. Terörün zemini ise, Türkiye’nin emperyalizme bağımlı, yarı Ortaçağlı toplumsal ve ekonomik yapısıdır. ABD güdümlü rantiyeci tarikatların, büyük faizcilerin, dolar ve borsa vurguncularının, hortumcuların bir sülük gibi ülke kaynaklarını emdiği koşullarda beslenen terör, zafiyet gösterdiğimiz dönemlerde gittikçe azgınlaşır.Birlikte yaşadıklarımızı kaynaştıramayan ve Türk kavramını bir etnik gruba, bir ırka indirgeyen anlayış; salt Kürt yurttaşlarımızı kucaklayamamakla kalmamakta, ötekileştirilen her yurttaşımızı ötekileştirerek itmektedir. Bölücülüğe temel olan bu anlayışı, öncelikle devlet katından ve zamanla toplumdan temizlenmelidir.Türk ulusu, Atatürk’ün 1930 yılında Medeni Bilgiler kitabında tanımladığı şekliyle ifadesini bulur: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”Türk milleti; farklı etnik grupları kaynaştıran bir tarihsel mirastan kuvvet alan, çağdaş Atatürk Devrimleriyle oluşmaktadır. Biz; hepimiz Türk milletiyiz.Türkiye, terörü bitirmek için ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı konumlanmak ve AB aday üyeliğinden derhal çekilmek zorundadır.Irak’ı ve Suriye’yi işgal ederek bölen ABD, oradan Türkiye’ye terör ihraç etmektedir. O nedenle de ABD ile ittifak, bugün teröre kucak açmak anlamına gelmektedir.Millî Devlet, özgürleşme ve zenginleşmenin biricik siyasal çerçevesi ve aracıdır.Halkı kazanan savaşı kazanır. “Yurtta Barış Ortadoğu’da Barış Programı” gereği, binlerce gönüllüyü seferber ederek, tüm bölgelerimizde, en uzak dağın başındaki mezraya dek bir Halk Seferberliği yürütülmelidir. Bu seferberlikte, yurttaşlarımıza talepleri sorularak, halk kucaklanarak; bölücülüğün ve terörün nelere mal olacağı anlatılmalıdır.Devleti “teröre karşı çaresizlik içinde” gösteren görünümü ortadan ve zihinlerden kaldırılmalıdır. Ülkenin kanını emen iktidar sahipleri, çıkarlarını ABD’nin emelleriyle birleştirmişlerdir. Onlar, Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki görevleri gereği olan planlara hizmet etmektedirler. Böylesi iktidarlar kesinlikle devrilmelidir. Devlet çaresizlikten ve çözülmeden kurtarılmalıdır. Vatan bölücüden, yıkıcıdan kurtarılarak Devlet güçlendirilmelidir.