Türk Hava Yolları’nın (THY) kabin içi dergisi olan ve ayda yaklaşık 500 bin tirajıyla Türkiye’nin en fazla
okunan dergisi Skylife’ın Aralık sayısı çıktı. Derginin bu sayısında UNESCO tescilli Afyon mutfağına
geniş yer verildi.
Dünyanın 124 ülkesinde 306 noktaya uçan THY’nın kabin içi dergisi olan Skylife, aralık ayı sayısında
Afyonkarahisar’ın mutfağı başta olmak üzere şehrin tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerine hem Türkçe
hem de İngilizce olarak yer verdi. Afyonkarahisar Valiliği Tanıtım Ofisi Koordinatörlüğü’nde
Afyonkarahisar Belediyesi ve Megabirlik Medya’nın destekleri ile ortaya çıkan çalışmada Skylife
Dergisi’nden Aslı Bora ve Filiz Kumru şehri tanımak amacıyla 3 gün boyunca çalışma yapmıştı. Dergide
Afyon Mutfağı’ndan bamya, düğün çorbası, Afyon kebabı, katmer, bükme, sucuk, keşkek, kaymaklı
ekmek kadayıfı gibi yöresel lezzetler anlatıldı. Dergide Afyonkarahisar şu cümlelerle anlatılıyor:
AFYON MUTFAĞI ARTIK UNESCO’DAN TESCİLLİ
İlhamını Ege’den, bereketini Anadolulu kimliğinden alan, yolları ve yolcuları birleştiren şehir. Tadı her
daim damakta kalan kaymakla özdeşleşen Afyon mutfağı artık UNESCO’dan tescilli.Afyonkarahisar,
Kral Yolu’ndan İpek Yolu’na ve bütün zamanlardan günümüze yolculara mesken olan bir şehir. Her
mevsim serin havasına inat sımsıcak termal suları, kaymakla müsemma mutfağı, cana yakın
insanlarıyla şaşırtıcı ve leziz. Üstelik bu lezzet UNESCO tarafından tescillendi ve Afyonkarahisar
gastronomi alanında 2019 UNESCO “Yaratıcı Şehirler Ağı”na dâhil edildi. Sucuk, kaymak, patatesli köy
ekmeği, keşkek, lokum gibi yöresel lezzetlerini düşününce binlerce yıllık mutfak geleneğinin
taçlandırılması beklenen bir durumdu zaten. İşte bu sebepten yerel tatların izinde Afyonkarahisar’ı
keşfetmenin tam zamanı.
ÇAYIN EŞLİKÇİSİ BÜKME
Haşmetiyle göz kamaştıran kalenin eteklerinden başlıyorum Afyon’u adımlamaya. 2005 yılına kadar
şehrin ismi resmî olarak Afyon olduğundan, halk arasında hâlen bu isim yaygın. Devasa bir kaya
üzerinde, 226 metre yüksekliğinde Karahisar Kalesi’nin bir an bile görüntüden çıkmadığı bir yürüyüş
bu. Sessiz eski sokaklardaki tarihî evler geçmiş günlerin zarafetini yansıtıyor. Mahcup çocukların
rehberliğinde sade ama içten bir tanışma sunuyor şehir. Birbirini kesen sokaklara açılan sayısız
pencere ve kapı arasında yürürken kendimi roman kahramanı gibi hissediyorum, derken Ulu Cami’ye
varıyorum. 40 ahşap sütunu, yıpransa da dikkatli gözlerden kaçmayan süslemeleriyle Ulu Cami,
Selçuklulardan bu yana şehrin sembol yapılarından. Caminin sıra dışı güzelliğinden uzaklaşmadan,
hemen karşı sırasında yer alan tarihî konağın çağrısına kulak veriyorum. Afyon’un geçmişinden
eşyalarla donatılmış konak bugün bir kafeye dönüştürülmüş. Sımsıcak çay serin havada ilaç gibi geldi
derken, masaya, teklifsiz, ev yapımı bükme geliyor. Mercimekle yapılan bir tür börek olan bükme,
bölgede çayın en iyi eşlikçisi olarak kabul ediliyor. Hamur işinin mercimekle buluşmasından doğan
lezzetin sırrını Afyonlular “Ev yapımı olursa, hele bir de taş fırında pişerse, tam kıvamını bulur.” diye
açıklıyor.
DÜNYA MEVLEVİLİĞİ’NİN İKİNCİ DURAĞI
Sokakları arşınlamaya devam ederken Türbe Caddesi üzerindeki Sultan Divani Mevlevihanesi’nin
çekim alanına giriyorum. Tarihi XIII. yüzyıla uzanan mevlevihane, geleneğe göre Konya
Mevlevihanesi’nden sonra ikinci sırada geliyor. Hz. Mevlâna’nın yedinci kuşak torunu Sultan
Divani’nin çağında Mevlevilik geleneğinin merkezlerinden olan mekânın huzuru gönlüme işliyor.
Pencerelerden bakanlar, hâl hatır soranlar eşliğinde kesme taş cephesiyle Millet Hamamı’na
varıyorum. Zamanında bölgede yaşayan Ermeni ustalar tarafından inşa edilmiş hamam Afyon’un
çokkültürlü geçmişinin bir parçası.
İMECE USULÜ AFYON EKMEĞİ YAPAN KADINLARA RASTLADIM
Afyon her köşebaşında ayrı bir hikâye saklıyor. Küçük bir fırında imece usulü patatesli ekşi mayalı köy
ekmeği pişiren kadınlara rastlıyorum. Fırından yeni çıkmış ekmeklerden koca bir parçayı elime
tutuşturuyorlar. Dumanı üstünde ekmek elimi yakarken çarşıya doğru yöneliyorum. Ara sokaklarda
yöreye özgü en eski el sanatlarından keçenin yapılışına tanıklık ediyorum. Yünü keçeye dönüştüren
ustalar hummalı bir çalışma içinde olsa da selamı eksik etmiyor. Antikacıların vitrinlerini seyredip taş
işçiliğinin ince zevkini yansıtan kapılardan geçiyor, Aşçı Bacaksız Lokantası’na giriyorum. Dört kuşaklık
aile işletmesi Aşçı Bacaksız, mütevazı ve minik bir dükkân. Menüsü kuzu kebabı ve kaymaklı ekmek
kadayıfından ibaret olan mekâna erken gitmek önemli. Zira akşama kalırsanız enfes kuzu kebabın
tadına bakamazsınız.
LOKUMCULAR VE SUCUKÇULAR TIKLIM TIKLIM
Uzun Çarşı’nın şekercileri ve sucuk satan dükkânları günün her saati tıklım tıklım. Kaymaklı lokumun
hası caddeye sıra sıra dizilmiş. Şekerciler önünde uzun kuyruklar… Tarihî bedesteni, XVII. yüzyıl
ortalarında yapılan ve açık avlusunda dinlenilebilecek Taşhan’ı gördükten sonra bir konağa giriyorum.
Osmanlı sivil mimarisinin etkilerini taşıyan konak restore edilmiş ve Kültür ve Sanat Evi olarak yörenin
gündelik hayatından sahnelerin yansıtıldığı bir mekâna çevrilmiş. Merdivenlerden çıkıp kapıyı
aralamak başka bir devre ait anılara, geleneklere, yaşam biçimine geçmek gibi.
ALİMOĞLU MÜZİK MÜZESİ FARKLI BİR DENEYİM
Burmalı minaresiyle dikkat çeken Gedik Ahmet Paşa Camii ile, Afyon’un kültürel mirasını itinayla
saklayan ve zengin koleksiyonuyla insanı hayal âlemine sürükleyen Arkeoloji Müzesi ile kentin
geçmişinde gezintimi sürdürüyorum. Sonra müziğin ritmine uyup Afyon Kocatepe Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı’nın kapısını çalıyorum. Konservatuvarın giriş katında yer alan Alimoğlu Müzik Müzesi,
dünyanın dört bir yanından devşirilmiş çalgılarla farklı bir müze deneyimi yaşatıyor. Müzede her
enstrümanın sesini dinleme imkânı var, üstelik konservatuvarın dersliklerinden yükselen nağmelerle
kulağın pasını silmek de mümkün.
FRİGLERDEN BERİ YERLEŞİM YERİ
Afyon bereketli toprakları ve stratejik konumuyla tarih boyunca medeniyetlerin göz bebeği olmuş.
Hattilerden başlayarak nice uygarlık bu memlekette kök salmış, derin izler bırakmış. Doğal
güzelliklerin tarihle harmanlandığı bölgeyi keşfetmek için Friglerden beri yerleşim yeri olan Ayazini
köyüne uğrayıp Frig Vadisi’nin yeryüzünde hiçbir yere benzemeyen atmosferinde kayboluyorum.
Volkanik tüflerin oluşturduğu jeolojik yapısıyla Frig Vadisi, sınırları komşu şehirlere kadar uzanan
geniş bir alan. Frigya ve Roma’dan mezarlar, şapeller ve anıtlarla sarılmış gerçek dışı bir dünya.
Bölgeden ayrılmadan Demirli köyünde domatesin bahçeden, ekmeğin anne elinden çıktığı sımsıcak
bir sofraya kuruluyorum. Közde pişirilmiş patatesin yöresel tuluk peyniriyle katık edilmesi gerektiğini
burada öğreniyorum. Tuluk, bir tür tulum peyniri; patatesle birleşince acil durumların leziz kurtarıcısı
oluyor.
DOĞANIN EL DEĞMEMİŞ YÜZÜ: EBER GÖLÜ
Frig Vadisi’nin termal sularla ünlü bölgelere yakınlığı gezginleri cezbediyor. Antik Çağ’dan bu yana
kaplıcalarıyla şifa dağıtan Afyon sıradan bir seyahati renklendirecek birçok alternatife sahip. Doğanın
el değmemiş yüzüne dokunmak için Eber Gölü yoluna düşmeli. Merkeze yaklaşık bir saatlik mesafede
yer alan Eber Gölü sazlıklarla çevrili tabiatıyla, farklı kuş türlerinin uğrak noktası olmasıyla doğal
hayatın güzelliklerini sunuyor.
KURTULUŞ SAVAŞININ KAHRAMAN ŞEHRİ AFYON
Kuğuları izleyip yeniden merkeze döndüğümde Uzun Çarşı’daki Tarihî İkbal Lokantası’nda soluğu
alıyorum. Lokantanın hem şefi hem işletmecisi Mehmet Pancar’la uzun uzun sohbet ediyoruz. Manda
sütünün Afyon kaymağındaki yerini, bu şehirde günün ilk öğününün keşkek olduğunu, özel günlerde
kurulan “Sıra Yemeği”ni kendisinden öğreniyorum. Kurtuluş Savaşı kahramanı şehirde, Atatürk’ün
“İkbal” adını verdiği bu lokantada patlıcan böreğinden kaymaklı ekmek kadayıfına harika lezzetler
tadıyorum. Afyon’a, her şeyiyle tadı damağımda, yeniden görüşmek üzere veda ediyorum.
1 AY BOYUNCA TÜM DÜNYADA OKUNACAK
Öte yandan dergide yer alan yöresel lezzetlerin nasıl yapılacağı noktasında okuyucularla tariflerde
paylaşıldı. Derginin aralık ayı sayısının bir ay boyunca THY’nin uçtuğu dünyanın her noktasındaki
yolcuların bu dergiye kolaylıkla ulaşabileceği belirtildi.