Kaygan Zemin

Kaygan Zemin

27 MART TİYATRO GÜNÜ YAKLAŞIRKEN

Her 27 Mart Dünya Tiyatro Günü dünyadaki bütün tiyatrolarda (Yaşayabilip, ayakta kalanlarından bahsediyoruz tabii. Her şeye rağmen ayakta kalabilen, hatta bu uğurda sinemadan, dizilerden, reklamlardan kazandıklarını tiyatro için harcayıp tüketen nice sanatçıyı ve okullarda, belediyelerde bu konuda didinip duran amatör, yarı profesyonel ve profesyonel yerel sanat düşkünlerine buradan selam ederim.) bildiriler okunur. Tiyatroların YAŞAYIŞ MACERALARI, sıkıntılarıyla, güzellikleriyle, acı-tatlı yanlarıyla seyirciyle paylaşılır. Önceki yıllardaki bildiriler ve bu bildirilerle ilgili genişçe bir yazıyı aşağıya Kulis Tiyatro Dergisi’nden aldım. Yazıyı dergiye Aysel Yaşa hazırlamış. Umarım sanatseverlere bir yararı olur. Dergiden aynen aktardıklarım: Her yıl 27 Mart günü dünya çapında kutlanır Dünya Tiyatro Günü. Sahneden izleyiciye mutluluğu, hüznü, heyecanı, dramı ve daha birçok duyguyu aktaran tiyatrocular bu özel günü pek çok etkinlikle kutlarlar. Dünya Tiyatro Günü deyince hemen akla gelen ilk aksiyon ise ilki 962 yılında Fransız şair, yazar ve film yönetmeni JEAN COCTEAU tarafından kaleme alınan bildiridir. Bildiri, her yıl 27 Mart’ta 100’ü aşkın ülkede tiyatro salonlarında okunuyor. Dünya çapında bilinen bir yazar, tiyatrocu ya da yönetmenin kaleme aldığı bu bildirilere ek olarak ülkemizde de her yıl bir ulusal tiyatro bildirisi yayınlanıyor.  Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün 1977’de yapılan kongresinde Türkiye Merkezi’nin, uluslararası bildirinin yanı sıra ülkelerin kendi özgün bildirilerinin de yazılması önerisinin kabulüyle Muhsin Ertuğrul 1978 yılında ilk bildiriyi kaleme alır. YURDUMUZDA OYNANAN OYUN Bildiride dikkat çeken cümleleri şöyle sıralamak mümkün: “Derler ki, tiyatro üçüz doğmuş bir sanat koludur: Yazar, oyuncu ve seyirci… Bunlar birbirinden ayrılırsa ortada tiyatro kalmaz. Oysa ben diyorum ki, günün en önemli sorunlarını kâğıda aktaran yazar da, onları sahnede dile getiren sanatçı da sizin aranızdan çıkmıştır. Onun için biz bir bütünüz. Teker teker düşüncelerimiz ayrı olabilir, ama dertlerimiz birdir. Bugün Dünya Tiyatro Günü’dür, şu dakikada yüzlerce sahnede her ulusun kendi dramı oynanıyor, izninizle biz de yurdumuzda oynanan oyuna bir göz atalım. Ben perdeyi açıyorum. Sahne, Türkiye haritası yüzeyine yayılmış yaslı ana babalar bir ağızdan, yitirdikleri gencecik yavrularının tabut kervanına ağıt yakmaktadır. Perdeyi hemen bu acıklı görünüme kapatıyor ve sizlere soruyorum: Gençler gençleri neden öldürüyor? Kardeş kardeşi neden öldürüyor? Gençler kendilerini neden öldürüyorlar? İşte size şimdiye dek sahneye getirilmiş en acı konu. Ulus olarak bugün bizim en önemli sorunumuz bu. Bunun çözümünü düşünmek siz sayın seyircilerimize düşüyor. Siz ve bizler ki öldürenle kurbanını aramızda yetiştirdik, vuranla vurulanı bağrımızda besledik, ikisinden biri ya kardeşimiz, ya akrabamız, ya komşumuz, ya tanışımızın arkadaşı.” Ertuğrul, siyasi ve ucu açık sorularını sıraladıktan sonra kapanışı ise şöyle yapıyor: “Tatlı saatler geçirmeye geldiğiniz tiyatroda acı gerçeklerle sizleri tedirgin ettik, bağışlanmak diler, saygılar sunarım.” Buradan yola çıkarak ülkemizde ve dünyada yayınlanmış bazı bildirilerden örnekleri, tiyatro yolunda ışık tutması için sizlerle paylaşıyoruz.   OYUNCULARIN NE YERİ YURDU VAR Dario Fo/Tiyatro yazarı-2013 [Dario Fo (d. 24 Mart 1926 , - ö. 13 Ekim 2016, ), oyun yazarı, yönetmeni ve oyuncu. 1997 yılında kazanmıştır.]- (Vikipedi) “Uzun zaman önce, varlıklarına katlanılamayan Commedia dell’Arte oyuncuları konusunu iktidar karara bağladı; kovalayıp ülkeden çıkardı onları. Bugün oyuncular ve tiyatro toplulukları sahne, salon ve izleyici bulmakta güçlük çekiyorlar. Bütün neden kriz. O nedenle iktidar sahipleri, inceden inceye alay ederek seslerini duyuranların nasıl denetleneceği gibi sorunlarla uğraşmıyorlar artık. Zira oyuncuların ne yeri yurdu var, ne de seslenecekleri halk kitlesi. Rönesans İtalya’sında, tam tersine, iktidardakiler Comedianti’yi köşeye kıstırmak için hayli çaba harcamak zorundaydılar; çünkü yığınla izleyicisi vardı onların.”  BARIŞI KORUMA GÖREVİMİZ İÇİN ETKİLİ BİR ARAÇ Jessica A. Kaahvva/ Yazar- 2011 “Barış ve uzlaşma için tiyatronun güçlü bir araç olabileceğini düşündünüz mü hiç? Uluslar dünyada şiddetli çatışmaların yaşandığı bölgelerde barışı koruma adına muazzam miktarda paralar harcarken taraflar arasında çatışmayı azaltmak ve durdurmak için bir alternatif olarak tiyatroya yok denecek kadar az ilgi gösterilir. Kullanılan araçlar dışarıdan ve görünüşe bakılırsa baskıcı güçlerden geldiğine göre toprak ananın çocukları evrensel barışı nasıl sağlayacak? Bu yüzden tiyatronun gücünü bildiğimiz halde zamanı geldiğinde sessiz kalmak, silah tutanların ve bomba atanların dünya barışının koruyucusu olmaya soyunmalarına göz yummak gülünçtür. Dünya Tiyatro Günü’nde sizi umudu çoğaltmaya ve tiyatroyu iletişim, toplumsal değişim ve atılımlar için evrensel bir araç olarak öne çıkarmaya çağırıyorum. Birleşmiş Milletler dünyanın dört bir yanında barışı koruma misyonu adı altında silah kullanımı yoluyla muazzam paralar harcıyor, oysa tiyatro daha içten, insani, az masraflı ve çok daha güçlü bir alternatif olarak karşımızda. Barışı getirmek için tek yol olmayabilir ama yine de tiyatro barışı koruma görevimiz için etkili bir araç olarak kuşkusuz katkı sağlayabilir.” TİYATRO ÖLDÜ Kenan Işık/Oyuncu-2012 Son yıllarda insanı usandıracak kadar sık tekrarlanan bir söz bu... “Miadını doldurdu tiyatro, öldü!..” Eğer öyle ise, gerçekten de iddia edildiği gibi öldüyse tiyatro, bugün Dünya Tiyatro gününü kut­lamak yerine yasını tutalım tiyatronun... Oyunları seyretmekten vazgeçip alalım kazmaları, kürekleri elimize ve bir mezar kazalım tiyatroya, şöyle görkemli, geçmişine yakışır bir anıt mezar... Baş­ta bütün zamanların en iyi yazarı W. Shakespeare olmak üzere bütün oyun yazarlarını, oyunları, oyuncuları, rejisörleri, dekor, kostüm, ışık tasarımcılarını, sahne arkası teknisyenlerini topluca gömelim bu mezara... Ve hazır elimizdeyken kazmalar, kürekler, tiyatro salonlarını da yıkalım. Yıkamadıklarımızı da çürümeye terk edelim ki oynanmasın içinde seyircinin aklını çelip onları fitneye, fesada teşvik eden oyunlar... Yerle yeksan olsun daha çok özgürlük, daha çok demokrasi ta­lepleri. Barış ve adalet özlemleri... Merhamet ve vicdan çağrıları, çığlıkları kalsın o enkazın altında ve işitilmesin.” İNSANA YÖNELİR... Demet Taner- Haldun Taner’in Eşi- 2015 "Bugün Dünya Tiyatro Günü. Fikirlerine saygı duyulan, söyleyecek sözü olan, tiyatroyu bilen kişiler, her yıl hazırladıkları bildirilerle ti­yatronun önemini seyirciyle paylaşıyorlar. Tiyatro neden önemli: Çünkü, Flaldun Taner’in deyişiyle “Tiyatro, uygarlığı, bütün yurt sathına ulaştıran çok etkin bir sanat dalı” da ondan. Tiyatro; yüzü­müze tuttuğu aynada kendimizi görmemizi, anlamamızı, yalnızca bizim mi, tüm insanlığın sorgulanmasını sağlar. Kendi toplumlu­nun yanlışlarına parmak basarken, insana yönelir, insanı anlatırken insanlığa seslenir. Dünyanın en küçük bir ölçeği olan sahneden, insandan insana, oyuncudan seyirciye geçen duygu ve düşünce­lerle, seyirciyle bütünleşir. Onun için seyirci tiyatronun olmazsa olmazıdır. Bütün bunların olabilmesi için ise; eleştirel aklın, özgür düşüncenin var olması gerekir.”   OYUNUN ADI: “İNSANLIK DRAMI” Zeliha Berksoy/ Oyuncu- 2016 ““Karanlık bir çağda yaşıyoruz. Nasıl bir çağ bu? Oyunun adı insanlık Dramı.” Tiyatro sanatı tarihe tanıklık eder; dünyayı, hayatı, insanları seyrederek ve anlayarak bilgiyle doğru yorumlayarak... Shakespeare'in dediği gibi, "Doğduğu günde, bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? Dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup ne olmadığını ortaya koymak.” Tiyatroların yaşatılması ve yaygınlaştırılmasının ötesinde, başta izleyiciyi kucaklayacak birikimde tiyatro binalarının inşa edilmesi, sanatçılar için yeni yapılanmalar sağlanması ve böylece yurt sathında tiyatroların geliştirilmesi zorunludur. Tiyatro yönetiminde çağını yakalayan ve toplumuyla buluşturan yetkin  yöneticilerin görev alması kaçınılmazdır. Tiyatro sanatı seyircisini oluştururken bugüne ve geleceğe duyarlı, uzak görüşlü kuşaklar üzerine odaklanmalıdır. Nazım’ın dediği gibi; “Yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, Anlamak, o, bir müthiş bahtiyarlık, Anlamak gideni ve gelmekte olanı.”   ÇALSIN SON ZİLLER, AÇILSIN PERDELER Nedret Güvenç/ Oyuncu-2010 “Ben bir sahne işçisiyim, bir ağır İşçi, işim gereği gece gündüz çalışırım, buradan sizlere en güzel, en doğru en çağdaş ve gerçekçi bir oyunla ulaşmak için... Bir oyun, bir oyun daha, bir oyun daha... Böyle mutlu geçer ömrüm yeter ki siz burada olun ve birlikte kotaralım oyunumuzu. Günümüzün sanal ortamlarına karşın, Türk tiyatrosu tüm gerçekliğiyle dimdik ayakta. Yeni ve çağdaş bir Türk Tiyatrosu hızla kendini bütünlerken, taptaze ve kararlı bir jön Türk, tiyatronun müjdesini veriyor, Çoğu tabuları yıkan bu özgür soluklu tiyatronun temelinde insanoğlunun gerçekleri var, ama her şeyden öte, ülkemizin ve ülkemiz insanının iç güzelliği, kadirbilirliği, kaderciliği ama en umutsuz anlarda bile, o şaşmaz iradesi kararlılığı ve sağlamlığı var. ‘Sanatçı alnında ışığı hisseden insandır’ diyor Büyük Önder. Bizler o ışığı sizi aruz ve dünya durdukça, kim ne derse desin, her söze verilecek en doğru cevap buradan olacaktır, tiyatro sahnelerinden. Çünkü sizler buradasınız. 0 halde çalsın son ziller, açılsın perdeler." TİYATROYA İHTİYACIMIZ VAR MI? Anatoli Vasslliev/ Tiyatro Yönetmeni- 2016  “Onun hayal kırıklığına uğrattığı binlerce profesyonel ve bıktırdığı milyonlarca insan kendilerine bunu sormaktalar. Niçin ihtiyacımız var tiyatroya? Bu yıllarda, kent meydanlarında ve devlet arazilerinde sergilenenlere kıyasla salonlarda sahnelenenler böylesine önemsizken... Gerçek hayatın otantik trajedileri oralarda oynanırken. Neyimiz oluyor tiyatro? Salonların yaldızlı galeri ve balkonları, kadife koltuklar, sahnenin kirli kanatları, iyi cilalanmış oyuncu sesleri... Ya da tersi: görünüşte farklı bir şey. Çamur ve kana bulanmış kara sandıklar, içlerinde de yığınla çıplak kudurgan gövdeler. Tiyatro ne söyleyebilir bize? Her şeyi! Bugün gördüğüm net gerçek şu: Tiyatro kapılarını ardına kadar açmakta. Giriş de herkes için serbest. Teknik öteberinin ve bilgisayarların cehenneme kadar yolu var. Onlara boş verip tiyatroya gidin. Salonda ya da balkonlarda sıraları doldurun. Sözleri dinleyin, canlı görüntülere bakın. Tiyatrodur karşınızdaki. Sakın ihmal etmeyin; yaşantısına karışma fırsatını kaçırmayın.” Notlar:

  • (Dergiden alınan yazılar: Kulis Tiyatro Dergisi – Sayı:12 – Şubat/Mart 2017- Sayfa:26-27-28-29)
  • (Sanatçıların resimleri internetten alınmıştır)
  • Anatoli Vassiliev, internetten yaptığım araştırmaya göre 15 Haziran 1939 doğumlu Kazak asıllı Rus yazar. 2012 yılından beri Moskova’da yaşıyor.
  • Derginin Anatoli Vasiliev’in bildirgesi için yazdıklarının dışında yine internetten bildirgenin Refik Erduran’ın tercümesiyle başka bir metnini buldum:
 2016 Dünya Tiyatro Günü Bildirgesi "Tiyatroya ihtiyacımız var mı? Onun hayal kırıklığına uğrattığı binlerce profesyonel ve bıktırdığı milyonlarca insan kendilerine bunu sormaktalar. Niçin ihtiyacımız var tiyatroya? Bu yıllarda, kent meydanlarında ve devlet arazilerinde sergilenenlere kıyasla salonlarda sahnelenenler böylesine önemsizken… Gerçek hayatın otantik trajedileri oralarda oynanırken. Neyimiz oluyor tiyatro? Salonların yaldızlı galeri ve balkonları, kadife koltuklar, sahnenin kirli kanatları, iyi cilalanmış oyuncu sesleri… Ya da tersi: görünüşte farklı bir şey. Çamur ve kana bulanmış kara sandıklar, içlerinde de yığınla çıplak kudurgan gövdeler. Tiyatro ne söyleyebilir bize? Her şeyi! Tanrıların cennette nasıl yaşadıklarını, unutulmuş yer altı mağaralarında mahkûmların nasıl çürüdüklerini, tutkuların bizi nasıl yüceltebildiğini, aşkın nasıl mahvedebildiğini, bu dünyada nasıl kimsenin iyi bir insana ihtiyacı olmadığını, aldatmacaların nasıl saltanat sürdüğünü, mülteci kamplarında çocuklar solarken insanların apartman dairelerinde yaşadıklarını, o çocukların nasıl çöle dönmek zorunda kaldıklarını, hepimizin her gün sevdiklerimizden ayrılmaya nasıl zorlandığımızı… Tiyatro her şeyi anlatabilir. Tiyatro her zaman var oldu ve sonsuza kadar olacak. Şimdi, elli ya da yetmiş yıldır, özellikle gerekli. Çünkü halka açık sanat dallarına göz gezdirirseniz yalnız tiyatronun bize neler verebildiğini hemen görürsünüz: ağızdan ağza bir söz, gözden göze bir bakış, elden ele bir jest, gövdeden gövdeye bir hareket… İnsanlar arasında işe koyulmak için tiyatronun aracıya ihtiyacı yok. Kendisi ışığın en şeffaf yanını oluşturur. Ne güneye aittir, ne kuzeye. Ne doğuya, ne batıya. Hayır hayır, kendisi ışığın özüdür. Dünyanın dört köşesinde parlar. İster hasmı, ister dostu olsun, onu gören her insan tarafından tanınır hemen. Hep değişken kalan tiyatro gerek bize. Türlü türlü tiyatro. Yine de sanırım bütün kolları arasında şimdi en rağbet gören en eski tiyatro türleri olacak. Ritüel biçimli gösterilerin yapay bir yaklaşımla “uygar” ülkelerdeki temsillerin karşıtı yerine konulması doğru değildir. Şimdi seküler kültür gitgide güçsüz düşürülmekte. Adına “kültürel bilgi” denilen şeyler yavaş yavaş en basit varlıkların yerlerini alıp onları devre dışına itiyor. Günün birinde onlarla buluşma umudumuz da kalmıyor öylece. Ama bugün gördüğüm net gerçek şu: Tiyatro kapılarını ardına kadar açmakta. Giriş de herkes için serbest. Teknik öteberinin ve bilgisayarların cehenneme kadar yolu var. Onlara boş verip tiyatroya gidin. Salonda ya da balkonlarda sıraları doldurun. Sözleri dinleyin, canlı görüntülere bakın. Tiyatrodur karşınızdaki. Sakın ihmal etmeyin; yaşantısına karışma fırsatını kaçırmayın. Boş ve hızlı geçen hayatımızda bir şeyler paylaşmak için ele geçen belki de en değerli fırsattır bu. Tiyatronun her çeşidine ihtiyacımız var. Hiç kimse için gerekli olmayan bir tek türü var onun. Siyasal oyunlardan, politik “fare kapanlarından” oluşan, siyasetçilerin sahnelediği, hiçbir işe yaramayan politika tiyatrosu. Kesinlikle ihtiyacımız olmayan bir başka türü de günlük terör tiyatrosu: kişiler ya da örgütler tarafından sergilenen, başkentlerde ya da taşrada, sokaklar ve meydanlarda sahnelenen ceset ve kan tiyatrosu. Dinleri ve etnik kökenleri çatıştıran sahte bir tiyatrodur o." Anatoli Vassiliev (Translation into Turkish by:Refik Erduran)   MEHMET ÜNAL TAŞPINAR  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kaygan Zemin Arşivi