“2021 Yunus Emre ve Dünya Dili Türkçe Yılı” Panel ve Konseri Düzenlendi

“2021 Yunus Emre ve Dünya Dili Türkçe Yılı” Panel ve Konseri Düzenlendi
 
Yunus Emre’nin vefatının 700. yıl dönümünün Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri listesine girmesi ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 yılını “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan etmesi sebebiyle Afyon Kocatepe Üniversitesinde (AKÜ) “2021 Yunus Emre ve Dünya Dili Türkçe Yılı” paneli ve konseri gerçekleştirildi. Atatürk Kongre Merkezinde gerçekleştirilen panel ve konsere; AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yılmaz Yalçın, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Koçak, İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler, Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Yusuf Karaca, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Boz, Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haşim Şahin, AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cüneyt Akın, Şair/Yazar Mustafa Özçelik ile akademik personel ve öğrenciler katıldı. “2021 Yunus Emre ve Dünya Dili Türkçe Yılı” panelinin moderatörlüğünü yapan AKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Akın açış konuşmasında, 2021 yılının hem UNESCO hem de Cumhurbaşkanlığı tarafından “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak ilan edildiğini söyledi. Akın, “Üniversitelerde yıl boyunca çeşitli konularda birçok etkinlik yapıldı. Afyon Kocatepe Üniversitesinde de böyle bir etkinlik düzenlemek istedik. Hocalarımız bizi kırmadı ve davetimize icabet ettiler. Bizi kırmadıkları için onlara teşekkür ediyorum” diye konuştu. “Yunus Emre bir mutasavvıf” Açış konuşmasının ardından Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haşim Şahin’in “Yunus Emre’nin Yaşadığı Çağda Anadolu’da Siyasi ve Sosyal Hayat” konulu sunumuna geçildi. Yunus Emre’nin bir buhran devrinin mutasavvıfı olduğunu söyleyen Şahin, Yunus Emre’yi mükemmel eser vermeye sevkini sağlayan nedenin içinde bulunduğu dünya ve içinde bulunduğu kültür atmosferi olduğunu belirtti. Şahin, “Yunus Emre, genel kabule göre 1240 yılı ile 1320 yılı arasında ortalama 80 yıl civarında ömür sürmüş bir mutasavvıf olarak kabul edilir. Anadolu’da siyasi istikrarın hemen hemen kaybolduğu, bir Selçuklu otoritesinden bahsedemeyeceğimiz bir dönemde yaşayan Yunus Emre’nin yaşadığı zaman diliminde Anadolu topraklarında Türkmen Beyliklerinin hâkimiyeti söz konusuydu. Yunus Emre’nin yaşadığı zaman dilimi, aynı zamanda siyasi birlikten epeyce uzak bir dönem ki Anadolu’nun Moğol istilasına uğradığı bir döneme tekabül ediyor” dedi.  “Anadolu, kültür açısından ileri seviyede” Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde Anadolu’da kültürel açıdan ciddi bir ilerlemenin olduğunu ifade eden Şahin, şunları söyledi: “1220 yıllarda Orta Doğu Asya’da başlayan Moğol istilası, kadim kültür havzalarındaki kültür bilgi birikimini Anadolu’ya taşıdı. Buhara, Semerkant ve Horasan bölgelerinde yüzyıllardır başlayan ve biriken İslam Kültür Medeniyetinin birikimini bu istiladan kaçan âlimler, sufiler, tüccarlar Anadolu’ya taşıdı. Bu dönemde Türkiye Selçukluları en muhteşem çağını yaşadılar. Ne kadar şeyh, sufi, âlim varsa hepsi bu coğrafyaya geldiler ya da Mısır’a gittiler. Batıdan baktığınızda İslam düşüncesinin Batı havzasının en üst düzey entelektüel temsilcilerinden kabul edeceğimiz İbnü’l Arabi Endülüs sahasında da ciddi bir Haçlı baskısı vardı. Yavaş yavaş Endülüs toprakları işgal edilmeye başlanmıştı. Buradan kaçan âlimler de Orta Doğuya geldiler ve Selçuklu ülkesinde kaldılar. Dolayısıyla Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde; Alâeddin Keykubat zamanında Anadolu’da kimler vardı diye sorguladığımızda onu yetiştiren fikir ve düşünce ortamını daha iyi anlamış oluruz. İbnü’l Arabi, Mevlana ve Ahi Evran, Anadolu kültürünün Anadolu irfanını besleyen ana hatlarını oluşturuyor.”  “Yunus Emre, eserleri ve düşüncesiyle var olmak istedi” Şair/Yazar Mustafa Özçelik ise “Yunus Emre Kimdir? Nasıl Anlamalıyız?” başlıklı sunumunda, Yunus Emre’yi anlama ve anlamlandırma biçimlerinin zamana, çağlara ve düşüncelere göre değişiklik gösterdiğini söyledi. Yunus Emre’nin maddi hayatı önemsemediğini; eserleri, mesajları ve düşüncesi ile var olmak istediğini kaydeden Özçelik, “1240-1320 yılları arasında Orta Anadolu’da 80 yıllık ömür sürmüş bir şahsiyetten bahsediyoruz. Doğduğu ve vefat ettiği yerler tabi ki tartışmalı. Ama tarihsel olaylar dikkate alındığında, onun Sakarya Havzasında yaşadığı, Sarıköy civarında hayat sürdüğü ve vefatının da burada gerçekleştiği ama Türkiye’de 16-17 yerde Yunus Emre makamlarının olduğunu biliyoruz. Bu güzel bir şey, yani iller arasında tartışma olacak bir konu değil. Hz. Mevlana’nın ifadesi ile ‘bu tür insanların yeri, onu sevenlerin gönülleridir’. O yüzden onu toprakta aramak son derece yanlıştır. Fakat vefatından sonra ona duyulan saygıdan dolayı saygı mezarı diyebileceğimiz makamlar inşa edilmiş. Bu sayısal çokluk onunla ilgili” ifadelerini kullandı.  “Tapduk Emre ile yeniden doğdu” Yunus Emre’nin eserleri incelendiğinde, ciddi bir eğitim aldığını ve Yunus Emre’nin Tapduk Emre’nin dergâhında yeniden doğduğunu belirten Özçelik, konuşmasına şöyle devam etti: “Eserlerine baktığımızda ciddi bir eğitim gördüğü sonucu çıkıyor. Özellikle derin bir İslami bilgisi olduğu ortaya çıkıyor. Yunus Emre’nin sosyal yaşantısına baktığımızda Bektaşi anlatılarına göre fakir bir çiftçi iken Hacı Bektaş Veli’ye giden bir hikâyenin kahramanı olarak ifade ediliyor. Yunus Emre, Konya’da eğitim görmüş; orada Tapduk Emre ile tanışarak tasavvuf yoluna girmiş bir isim. Fakat onun asıl hikâyesi, tasavvuf mensuplarının yeni doğum adı verdikleri asıl doğuş hikâyesi; Tapduk Emre dergâhına gitmesiyle başlar. Tapduk Emre, bir mürşit ve bir tasavvuf ehlidir. Yunus Emre bir Türk İslam mutasavvıfıdır. Bir derviş ve bir Anadolu erenidir. Bununla da sınırlayamıyoruz. 7 asır boyunca hafızalardan, gönüllerden hiç silinmeyen, kaybolmayan ilahileri ve şiirleri dikkate alındığında buna aynı zamanda bir şair sıfatı da eklememiz gerekiyor. Kullandığı Türkçe itibariyle bir dilci. Eseri sadece bir şiir kitabı değil; çok derin bir tefekkürün neticesinde söylenmiş şiirlerden oluşuyor. Bunlara bakıldığında bir mütefekkir, çağının bütün problemlerine tanık olmuş, bunları gözlemlemiş, bunlar için çözüm yolu teklif etmiş bir entelektüel, bir münevver ve bir aydın. Sosyal yaşantısı itibariyle daha çok Anadolu halkı Türkmen boyları arasında ömrünü geçirdiği için halkla bütünleşmiş biri aynı zamanda.” Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Boz ise, “Yunus Emre’nin Eserleri” adlı sunumunda Yunus Emre’nin hayatının belirsiz olduğunu ancak eserlerinin çok belirgin olduğunu söyledi. Boz, “Yunus Emre’nin hayatı, doğduğu yer, vefat ettiği yer ya da hayatı açık değil ancak hayatını menkıbelerden biliyoruz. Hayatı hakkında her şey belirsiz, fakat en önemli şey eserleri; o kadar açık ki 700 yıldır halkın dilinde söylenip duruyor. Hayatı belirsiz olan bir insanın eserleri gün gibi dünyamıza ışık tutmakta. Yunus Emre’nin 2 eseri var ki, birisi “Risaletü’n Nushiyye” diğeri “Divan”. Genellikle bilinen eseri ise Divan ve Divan’daki şiirleri” diye konuştu.  “Yunus Emre, gönül ve akıl şairidir” Yunus Emre’nin “Risaletü’n Nushiyye” eserinden bahseden Boz, eser hakkında şu bilgileri verdi: “Risaletü’n Nushiyye’yi ‘Nasihat Risalesi ya da Öğüt Kitabı’ şeklinde günümüz Türkçesine çevirebiliriz. 562 beyitlik küçük bir kitap. Bu, alegorik bir eserdir. Yunus Emre’nin bence çok önemli bir eseridir. Yunus Emre, gönül şairi olarak bilinir. Divan eserinden ziyade bu özelliği Risaletü’n Nushiyye’de daha açıktır. Yunus Emre’nin aklı öne süren bir edip tarafı vardır. Akıl şairidir. Yunus Emre’nin gönül şairliğinin yanında akıl şairi olduğu mutlaka hatırlanmalı. Risaletü’n Nushiyye’de nefis ve açgözlülükten bahseder. Açgözlü insanın her şeyi kaybettiği esnada karşısına akıl çıkar. Akıl, bu açgözlü insanın düştüğü hali kendine söyler ve ona önerilerde bulunur. Aç gözlülüğün karşısında sunduğu şey gönül zenginliğidir. Aç gözlülükle gönül zenginliği savaşır. Kazanan gönül zenginliği olur. Risaletü’n Nushiyye’de, nefis ve aç gözlülüğün karşısında ruh zenginliği, kendini beğenme ve kibrin karşısında alçak gönüllülük, öfke karşısında sabır, yine kıskançlık ve cimrilik gibi duyguların karşısında da cömertlik ve en son dedikodu iftira karşısında doğruluk yer alır. Bütün sahnelerde başat rol akla verilmektedir.” Panelin ardından da AKÜ Devlet Konservatuvarı Türk Müziği Topluluğu tarafından “Yunus Emre İlahileri” seslendirildi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.