Halil Şahin

Halil Şahin

ÖNÜMÜZDEKİ KRİTİK ANLAR

Yıllar öncesinde, İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu’na yapılan baskın üzerine çok şey yazılıp çizildi. Ama “Baskın günü tesadüfen Amerikan Büyükelçiliği önünde bulunan Trafik Polisleri, eğer orada olmasalardı ne olacaktı?” sorusunu kimse sormadı. Evet, o kahraman Polisler tesadüfen orada olmasalardı ne olacaktı? Eylemciler, ellerindeki pompalı tüfekler ve tabancalarla ‘kaleye’ saldıracaklardı. O sırada ellerinde silah bulunmayan(!) ABD’li korumalar, baskın sırasında yaptıkları gibi, derhal içeri kaçacaklar ve Türk korumalar kurşungeçirmez kulübeleri içinde olacaklardı. Eylemciler de kale duvarına yaptıkları hücumun ardından kendilerini bekleyen taksi ile kaçacaklardı. Hoş, dışarıda olup ölmeleri senaryonun ereğine ulaşması açısından elbette daha iyi olacaktı da acaba ertesi gün, işbirlikçi Fethullahçı medyanın ve iktidar yanlısı basının manşetleri nasıl olurdu? Siz tahmin edebilir miydiniz? Hiç şüpheniz olmasın. Hemen hepsinin manşeti veya büyük haberi: “Amerikan Konsolosluğu’na Ergenekon saldırısı” olacaktı. Nitekim saldırıdan sonra Başbakan’ın damadının da yönetici olarak çalıştığı, Çalık grubunun Sabah Gazetesi yazarlarından Hıncal Uluç’un da isyan etmek zorunda kaldığı, “Konsolosluğa baskında Ergenekon Kokusu” manşetini attı. Bu durumu; anlaşıldığı kadarıyla, “kurgulanmış olanların, oyun bozulduktan sonra yeni duruma göre gerekli değişikliği yapmayı sağlayacak zekâdan yoksun olması” olarak değerlendirmek gerekiyor. Dolaysıyla “saldırının TSK’ya, İşçi Partisi’ne ve Ülkenin tüm yurtsever güçlerine karşı yürütülen operasyonu fiilen yöneten ABD’nin bir becerisi olduğunu söylemek” çok da yabana atılır bir görüş değil. Bu ülkenin, şeriatçı terör örgütlerinin kuruluşunda ve etkinliklerinde bilinen rolü de göz önüne alındığında, bu değerlendirmenin gerçekçiliği daha iyi anlaşılacaktır. Ama oyun bozuldu. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Türkiye ile ABD arasında son zamanlarda iyice şiddetlenmiş olan mücadelede çok kritik bir döneme girmiş bulunuyoruz. Sonrası yaşayacağınız dönemde, ülkemizin kaderini etkileyecek önemde üç gelişme yaşanacaktı. Üç gelişmenin de şu veya bu şekilde sonuçlanması, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde hangi yola gireceğini belirledi. Şimdi sizin de farkında olmadığınız bu üç gelişmeyi sırayla ele alalım. 1.si AKP davasıdır. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırlamış olduğu iddianame ve esas hakkındaki mütalaada ortaya konan deliller, bu parti’nin kesin olarak kapatılacağını gösteriyordu. AKP’yi sadece ve ancak, Türkiye’nin hukuk dışına çıkması kurtarabilirdi. Bu; Türkiye’nin bir hukuk devleti olarak kalıp kalmayacağı davasıydı. 2.si Ergenekon davası. Bugüne değin olan uygulamasıyla Türk yargı tarihinin en büyük kanunsuzluğuna sahne olan bu soruşturma, ABD’nin Türkiye’de engel olarak gördüğü güçlerin, yurtseverliğin tasfiye edilip edilemeyeceği sorununa dönüşmüş bulunuyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ile ilgili hedefleri gerçekleşecek mi? Yoksa AB ve ABD’nin istediği üzere, ‘ulusalcılık’ ‘terörizm’ olarak mahkûm mu edilecek? Elbette bu arada basının ve sermayenin tümü iktidarın kontrolü altına girecektir. İktidar görevlilerin demokratik kitle örgütlerini sırayla elden geçirmesi boşuna değil. Tarikatların her birini sivil toplum örgütü ilan etmeleri beyhude mi? 3.sü ise Türk Ordusu’na karşı tarihimizde görülmedik bir saldırı kampanyası yürütülmesidir. “Eski Genelkurmay Başkanı’na karşı düzenlenen suikastın CIA tarafından önlendiğini” söylemekte olan haberlerden tutun da, Genelkurmay Karargâhı’nda yapıldığı söylenen konuşmaların kayıt edilmiş metinleri ve görüntüler, aday Genelkurmay Başkanı’nın Ağlama Duvarı’nda çekilmiş resimlerinin basına servis edilmesine dek görülmedik bir karalama ve yıpratma kampanyası yürütülüyor olması boşuna değildi elbet. Tam da bu toz duman içinde iki yıldır sessizce oturduğu köşesinden çıkan Özkök’ün, eski silah arkadaşlarına ABD cephesinden yapılan saldırıya omuz vermesi son derece anlamlı. Amaç; ABD’nin bugüne değin nüfuz edemediği TSK içine nifak sokmak. Amaç; Milletin Orduya olan büyük güvenini sarsmak vb… Sizlerin seyrederek yaşadığınız bu üç gelişme, ülkenin ve milletin kaderi ile ilgili son derece önemli sonuçlara yol açmadı mı? Dolaysıyla ulusun kendi geleceği ile ilgili bu gelişmeler karşısında sesiz kalmaması, ülkenin bağımsızlığına ve bütünlüğüne, milletin birliğine ve demokrasinin asgari gereklerine yönelen bu saldırıya karşı sesini yükseltmesi gerekmez miydi? Şimdi “emperyalizme, Haçlı İrticai’ye ve batı destekli bölücülüğe milletçe ayağa kalkmak zamanıdır” diyorsunuz. Ama bir türlü nasıl olacağı konusunda karar veremediniz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi