Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

MİNİK JENERASYON

Anne-baba, mektep, yeni bir ailenin bireyi olma ya da asker ocağı kişiyi olgunlaştırır, yepyeni bir iklime taşır. Her birisinin, hafızanın canlı tutulmasında çok etkili bir tesirinin olduğu ortadadır. Kültürümüzde her bir insan ayrı bir dünya kabul edilmektedir. O ayrı dünyayı kişinin yaşadıkları, yaşanmış olanlar karşısındaki tutum ve davranışları inşa eder.

İlk ve orta tahsil kurumlarında bahar yarı yılları sınıfların durumuna göre farklı etkinliklere sahne olmaktadır. Çeşitli sanat dalları ile meşgul olmak, onlardan yararlanmak, bilhassa yaşı küçük çocukların öz güven kazanmalarında son derece etkili bir yöntemdir. Sonraki dönemlerdeki tesiri kesinlikle silinmemektedir. Nazilli'de 1973 yılında ilk okul üçüncü sınıfta ilk kez rol aldığım piyesdeki heyecanımı üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hala hissettiğime göre okullardaki etki, bilimsel açıdan ortaya konmaya çalışılandan çok daha fazla olsa gerektir. Eğitim öğretimi dersliğin dışına çıkarabilmeyi özleyenlerin sayısı tahminden kabarık olmasına karşın, öğretmen açısından bunu gerçekleştirebilmek çok kolay değildir. Öncelikle düşünmesi, beyninde kurgulaması, sorumluluk üstlenmesi, zillerin arasına sıkıştırılan derslik eğitimi dışında da hayallerine zaman ayırması, öğrenci ve velinin yönlendirilebilmesi, mesleki nitelikten öte karma karışık anlamlar taşımaktadır. Eğitim öğretim yılının son haftasında ilk okul birinci sınıftan sekiz kızın öğrenci, beş kızın öğretmen, bir kızın da eğitim müfettişi olarak rol üstlendiği ilgili ilgisiz herkesin az ya da çok bir şeyler bildiği sevimli haylazlardan kurulu meşhur sınıfın, minikler jenerasyonu tarafından sahnelenmesi bir çok cepheden ele alınabilir. Her şeyden evvel böyle bir çalışmayı üstlenen sınıf öğretmeninin gayretini, azmini, yeteneğini takdirle anarak değerlendirilmeye başlanması bir hakkın teslimi anlamı taşımaktadır. Konu, edebi eser ya da beyazperde çalışması olmanın ötesindedir. Sinemaya uyarlanmasından çok kısa bir süre sonra tekrar tekrar izlenen, yenileri talep edilen ve üretilen eser arz talep doğrultusunda bir çok defa beğenenlerinin önüne konulmuştur. İzleyici oldukça garip bir şekilde her seferinde zevkle takip etmiş, mutlu olmuştur. Öğretmenin böyle bir eseri seçmesi sorumluluğu kadar iddiasını da ortaya koymaktadır. Bizlere düşen böyle hareket eden iddialı eğitimciler yetiştirmek, kendisini hazır hissedip ileri çıkanların önünü açmak ve alkışlamaktır. Mevcut alkışlardan çok daha fazlasını hak etmektedirler. Gerçekleşen etkinliğin bilhassa minik jenerasyona katkısı şüphesiz büyük olacaktır. Kimisi çok heyecanlı, kimisi sesini çıkarmakta zorluk çeken, kimisi kıpır kıpır, kimisi konuşmasını karıştırsa da ısrarla rolüne devam eden, kimisi sahnenin aydınlatılma şeklinden rahatsız, sıkıntılı olsa da çok iyi bir performans ortaya koyan ilk okul birinci sınıfı tamamlayan kız öğrencilerimiz inanılmaz bir başarı grafiği sergilediler. Her birinin çabasına, cesaretine, rolleri sahiplenmesine candan tebrikler. Eseri bilenler hatırlayacaktır. Haylazlığın arkasına gizlenmiş haldeki ince zeka ile okurlara perdede de seyircilere ulaşmaya çalışılmıştır. Sonuçta amacına ulaşmakla kalmamış gönülleri fethederek bir anıt eser konumuna gelmiştir. Miniklerin piyesinde de benzer zeka örnekleri seçilmeye özen gösterildiği anlaşılmaktadır. Evi okulun hemen karşısında olmasına rağmen ancak dördüncü saate yetişebilen öğrencinin mazeretleri ile öğretmen hanımın onu yüzüne vurması adeta bir zeka çarpışması ama komik bir söylem halindedir. Yine minik bir öğrencinin daha ders başlamadan ileri atılması, insanın yapmadığı bir şeyden dolayı cezalandırılıp cezalandırılamayacağı yönündeki sorusuna "hayır" cevabını aldıktan sonra kendisinin ödevini yapmadığını ve o yüzden de kendisine ceza verilemeyeceği yönündeki açıklaması da sınıfın bir başka zeka atılımı olmaktadır. Kamuoyuna mal olmuş bir eseri canlandırmak hem kolay hem de zordur. Ancak minik versiyon ikinci hususu düşündürecek bir duruş sergilememiş, çok olumlu bir intiba bırakmıştır. Beyin hep istediği yerde durur. Başarısız veya haylaz olanlar Einstein örneğine atıfta bulunup kendilerini kandırırlar. Piyeste de aynı ismin yanında Darwin de zikredildi. Onların eğitim hayatlarındaki durumları haylazlık ve kurnazlıkla dile getirildi. Su akar yolunu bulur. Eğitime gerçekten gönül verenler yüzyıllardır problemin kaynağı görememiş olsalar bile gelişmenin hangi istikamette olduğunu gayet iyi tespit etmişlerdir. Doğru tespitin havuzunu genişletme yerine görmezlikten gelme yok farz etme gibi yöntemlerden dolayı, bu alan içinden çıkılamaz konumuna gelmiştir. Yaklaşım ne olursa olsun ülkenin geleceği, kalkınması gibi konularda samimiyet varsa eğitime dair konularla ilgilenilmelidir. Diğer alanlardaki gayretleri küçümsemek haksızlık olur ancak eğitim bir gedik ya da açmaz olarak kaldıkça oralardaki başarılar buruk sevinçlerden başka bir netice vermeyecektir. Eğitime dair daha fazla roman, şiir, piyes kaleme alınmalı, bunlardan dikkate değer olanlar eğitimde bizzat kullanılmalıdır. Dahası sahnelenerek ya da beyazperdeye uyarlanarak daha geniş bir şekilde kamuoyuna sunulmalıdır. Miniklerin gösterisi vesilesi ile toplanan seyirciler hakkında da bir kaç hususun dillendirilmesinde fayda vardır. Her şeyden evvel modern dünyanın tesisinde, düşünce platformunun gelişiminde önce tiyatronun ardından sinemanın fonksiyonu ortadadır. Böyle bir fonksiyonun sadece çocuklarımız sahne aldığında değil genel kamuoyunun dinamik tutulması gerektiğini peşinen kabul ederek, kendimiz ve çocuklarımızın iyi bir tiyatro ve sinema izleyicisi olması sağlanmalıdır. Aksi takdirde haklı haksız iş yorgunluğu ile çocukların yalnız bırakılması, onların sanal olduğu kadar dijital ortamlarda iletişimsiz bir dünyaya daldıkça insani meziyetlerden uzaklaşıp etrafında gördüğü her insandan uzaklaşmaları artık bir teori olmaktan çıkmıştır. Bireyi çocukluk döneminde sosyal hale getirebilecek hususların başında bu tür etkinlikler gelmektedir. Tiyatro ya da sinema salonunda izleyici olmak da bir kültür yani yaşam tarzıdır. Orada etrafta kimse yokmuş gibi davranmak, konuşmak hareket halinde olmak bu yaşam tarzına uygun düşmemektedir. Yetişkinlerin bu şekilde hareket etmeleri büyük ya da küçük kardeşlerini izlemeye gelen diğer miniklerin de hareketlenmesine sebep olmakta böylece sadece salondaki değil sahnedeki dikkat ve ehemmiyet sınırı düşmektedir. Şüphesiz herkesin evladı değerlidir. En önemli rolü de o canlandırmaktadır. Benden sonrası tufan denildiğinde eserin tamamına darbe vurulmuş olur. Olayı bir bütün olarak görmeli başarıyı ya da başarısızlığı tümden ele almaya çalışılmalıdır. Takım ruhu geliştirilmelidir. Aksi takdirde en güzel yaklaşımından çıkacak sonuç asla birlik - beraberlik ruhu olmayacaktır. Kısaca sahnedeki başarının azımsanamayacak payı salondakilerin yaklaşımıyla da doğrudan bağlantılı olmaktadır. Tiyatronun ruhunda antik çağlardan beri o günkü hali yansıtma, alayımsı, esprili bir şekilde hedef kitleyi gönülden fethetme yatmaktadır. Böylelikle oyun havada kalmamış olmakta dünden bugüne olduğu kadar bugünden yarına uzanan bir çizgi yakalamaktadır. Bu husus orada bulunan izleyiciyi bireyden çıkarıp önce halk ardından yarına taşıyabildiği nispette de millet konumuna getirmektedir. Bir topluluğun millet konumuna gelmesinden sonraki aşama kendiliğinde yeniliklere de sahne olmaktadır. Minikler versiyonunda ana oyuna eklenen ikinci perdede kırmızı başlıklı kız ile kurdun giderek dostluğa dönüşen ilişkisi toplumsal birlik ve beraberlik vurgusu kadar ileri kuşakların tepkisine neden olmakta ama sonunda herkes yeni durumu kabullenmek durumunda kalmaktadır. En sona kalan ise doğaya ağaçlara sığınmaktadır. Hareketler yeniden şekillenmeye başladığında kendisini yenileyemeyenler devre dışı olarak kalmanın ötesinde topluma da ağır bir yük getiren kamburlara sebep olmaktadır. Kamburlarından kurtulamayanların çıkışı da bulunmaktadır. Sahne ve perde ile kültürel anlamda küçük yaşlarda kurulacak gönül bağlantısı beyninde meslek arayışı olan güzel sanatlar ya da edebiyata yönelmeye müsait oralarda başarılı olabilecek kişilerin ufkunu da geliştirmektedir. Güzel sanatlar, edebiyat, tiyatro ve sinemada genişleyen ufuklar kamuoyunda yankı bulduğu müddetçe kültürün bugünkü halkası zenginleşecek, zenginleştikçe de rahata erecektir.

Doç. Dr. Turan AKKOYUN

Afyon Kocatepe Üniversitesi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20